Trump'ın karanlık ilişkileri potasına Halkbank da girerken...
Bugün Trump’ın Halkbank dosyasında, ki artık Amerikan hukuk sistemi içinde resmen bir davanın konusudur, Erdoğan’ın talep ettiği gibi bir müdahalede bulunması kolay değil. Çünkü Ankara’nın istediği, davanın tamamen ortadan kalkması.
Hakkındaki azil soruşturmasındaki gelişmelere efsanevi Rocky Balboa karakterinin bedeni üzerine kendi kafasının yerleştirildiği film afişi havasındaki akıllara zarar fotoğrafla yanıt veren bir başkan Donald Trump. Yiğitliğe toz kondurmayan bir havada şovuna devam etse de aslında soruşturmanın tam olarak nereye evrileceğinden emin olamamanın gerilimi içinde. Zira Demokratlar Trump’ın ulusal çıkar yerine kendi çıkarlarını önceleme pratiğini sadece Ukrayna skandalında değil bazı diğer yabancı liderlerle ilişkilerinde de devreye soktuğunu kanıtlama derdinde. Demokratlar Trump yönetiminin yolsuzluk peşinde olan yabancı liderlerin bir numaralı adresi haline geldiği savını işlemeye devam edecek. Bu süreçte Trump’ın ‘diğer karanlık ilişkileri’ listesinin başına Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkisinin yerleştirilmesi an meselesi olabilir.
Oregon’dan Demokrat Senatör Ron Wyden içinden Trump, Erdoğan ve Rudy Giuliani geçen bir Halkbank soruşturması başlattığını yaklaşık bir ay önce kamuoyuna açıklamıştı. Wyden ‘skandal’ diye nitelendirdiği Halkbank dosyasında Trump’ın hukuku engellemeye dönük bir dizi talimat verdiği iddiasından yola çıkmıştı. Resmen yanıtlanması talebiyle ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin’in ofisine bir dizi soru gönderdi. Hazine Bakanlığı Wyden’ın sorularına 20 Kasım 2019 tarihli dört sayfalık bir mektupla yanıt verdi. Mektubun altında Hazine Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Muavini Frederick Vaughan’ın imzası vardı.
Wyden’ın yanıt aradığı temel soru şuydu: ‘ABD Başkanı Donald Trump Hazine Bakanı Mnuchin’e Halkbank dosyasına müdahil olması yönünde bir talimat verdi mi?’
Wyden’a Hazine Bakanlığı’ndan gönderilen resmi yanıtın ekinde Mnuchin’in 2017’den bugüne kadar Türk yetkililerle yaptığı toplam 7 görüşmenin dökümüne verilmişti. Hazine Bakanlığı bu görüşmelerin bazılarında Türk tarafının Halkbank konusunu gündeme getirdiğini doğruluyordu. Dahası bakanlığın Wyden’a mektubu, Erdoğan’ın 2017 yılında konuyu bizzat Trump’ın gündemine getirmesinin ardından Başkan’ın konuyu Hazine ve Adalet bakanlıklarına yönlendirdiğini de teyit ediyordu.
Mnuchin’in Nisan 2017’dan bugüne Türk yetkililerle yaptığı temasların sonuncusunun Beyaz Saray’da 13 Kasım’daki Trump-Erdoğan zirvesinin heyetler arası bölümünde gerçekleştiği hatırlatılıyordu. Hazine Bakanlığı’nın resmi yanıtında bir de 15 Nisan 2019’da Oval Ofis’te Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın kendisinin eşliğinde Başkan Trump ile yaptığı görüşme vardı. O görüşmenin geleneksel Amerikan diplomasisinde eşine pek rastlanmayan bir formatta gerçekleştiği ise elbette belirtilmemişti.
Bakanlıktan gelen resmi yanıtı Senatör Wyden ve ana akım Amerikan medyası "Hazine, Başkan Trump’ın Steven Mnuchin’i Halkbank’a yönelik ceza soruşturmasına müdahale etmekle görevlendirdiğini yalanlamadı" diye yorumladı. Hatta Wyden işi bir adım daha ileri götürdü; Trump’ın 13 Kasım’da Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ardından Hazine Bakanı Mnuchin ve Adalet Bakanı Barr’ın sürece müdahil olmaları yönündeki talimatı yenilediğinin anlaşıldığını söyledi.
ABD Hazine Bakanlığı’nın 20 Kasım tarihli mektubunda gerçekten de Trump’ın bakanlarına Halkbank dosyasına müdahil olmaları yönünde talimatlar verdiğini yalanlayacak herhangi bir ifade yok. Tam tersine Mnuchin’in Türklerle temaslarında Halkbank’ın sürekli gündemde olduğu dolaylı ifadelerle de olsa teyit ediliyor. Halkbank aleyhine 15 Ekim’de New York’taki Güney Bölge Federal Mahkemesi’nde İran’a yönelik yaptırımları delme suçlamasıyla dava açılmış olduğu için de Trump’ın adalete doğrudan müdahale girişiminde bulunduğu tezinin altı boş değil.
Kongre kanadından gelen Wyden’ınki gibi girişimlerle medyadaki Trump’ın devamlı Erdoğan’a bir takım jestler yapma derdinde olduğuna ilişkin yorumlar kol kola gidiyor. Demokratların da, Amerikan medyasının da Trump-Erdoğan ilişkisinde bir bit yeniği aramayı sürdüreceği şüphesiz.
Benim sürece müdahil olan sağlam kaynaklarımdan bildiğim şu; Donald Trump koltuğa oturduğu 2017 yılının ilk aylarından itibaren avukatı Giuliani’nin de etkisiyle Erdoğan’ın Halkbank konusundaki taleplerine kendince yanıt vermeye çalıştı. Giuliani’nin gündeme getirdiği ‘Andrew Brunson’a karşı Reza Zarrab’ formülünün bir oluru olup olmadığına baktırdı. Olmadığını da 22 Eylül 2017’de BM Genel Kurulu sırasında buluştuklarında Erdoğan’a hissettirdi. Zaten Reza Zarrab’ın savcılıkla anlaşması da umutların tükendiği o görüşmenin hemen sonrasında geldi.
2018’de ise Trump bu kez yine Erdoğan’ın bastırması üzerine bürokratlarına ‘Andrew Brunson’a karşı Hakan Atilla’ formülünü çalışmaları için talimat verdi. O formül de işlemedi. Bu arada Hakan Atilla cezasının tamamını yattı çıktı, geri döndü bile.
Bugün Trump’ın Halkbank dosyasında -ki artık Amerikan hukuk sistemi içinde resmen bir davanın konusudur- Erdoğan’ın talep ettiği gibi bir müdahalede bulunması kolay değil. Çünkü Ankara’nın istediği davanın tamamen ortadan kalkması. Trump böyle bir garanti veremez ancak süreç yönetimi konusunda Adalet Bakanlığı üzerinden taktik müdahaleleri olabilir. Bu tür bir müdahale için ise ‘ulusal çıkar’ silahını kullanması gerekir ki bu tür bir tavizin Amerikan mantığında tek anlamlı karşılığı Türkiye’nin S-400’lerden vazgeçmesi olabilir. S-400 radarının kurularak Ankara’da F-16’lara karşı test edilmeye başlandığı şu ortamda Trump’ın hâlâ böyle bir kişisel risk alıp alamayacağını tahmin ediyorum herkesten çok Cumhurbaşkanı Erdoğan merak ediyordur.