Şehir, üniversite, iktidar
Son günlerde Türkiye’nin az sayıdaki nitelikli üniversitelerinden biri olan İstanbul Şehir Üniversitesi’ne yönelik siyasi baskıların bu kurumu işleyemez hale getirdiği hususunda akademik kamuoyunda haklı ve ciddi bir infial var. Çeşitli bölümlerinde hocalık yapan tanıdığım değerli akademisyenlerin olduğu bu üniversiteye reva görülen baskının ilginç bir tarafı da şudur: Zaten Türkiye’de akademi KHK’lar ile büyük ölçüde tahrip edildi.
Geçtiğimiz günlerde bir gazete haberi “utandıran ‘akademik tez’ borsası” başlığını taşıyordu. “Senede 400 tez hazırlayan var” denilen haberde “kirli bir sektöre dönüşen naylon tez yazımında patlama” yaşandığı not ediliyor (BirGün, 24 Kasım 2019). Türkiye’de son yıllarda pek çok alanda kurumsal erozyonun yaşandığı biliniyor. Bunların başında da maalesef akademi geliyor.
Bazısı mantar gibi biten üniversitelerin sayısından şikayet eder. Ben şahsen ondan şikayetçi değilim. Bu demografik bir ihtiyaç olabilir. Elbette üniversiteyi kampüs zanneden inşaatperestlik bahsimizden hariçtir. Ancak üniversite denilen kurumun üniversite olabilmesi için gerekli bazı kriterler var. Bu kriterlerin üniversitelerin sayısı ve hatta kalitesi ile bile ilgisi yok. Ama kurumsal haysiyeti ile çok yakından ilgisi var. Yani üniversiteyi üniversite yapan nitelikler vardır. Mesela akademisyenlik bir iş, bir memurluk gibi görünse de öyle değildir, olmamalıdır.
Peki üniversite denince akla neler gelmeli? Tipik olarak şu üç şey gelir: Eğitim, araştırma, sorgulama. İlk ikisi genelde malum, üçüncüsü ise meçhuldür. Halbuki bu sıralama hayatilik açısından tam tersidir. Yani çağdaş üniversite eğitim verse ve hatta araştırıp bilgi üretse bile bundan ibaret değildir. Çünkü o işi yapan başka kurumlar da var. Üniversite, eleştirel düşüncenin ve mevcudu sorgulamanın siyasi olarak serbest, etik olarak da sorumluluk olduğu istisnai bir mekandır. Bu sorgulamanın farklı alanlardaki edebine disiplin deniliyor.
Demek ki ders verilen, ödev yapılan, diploma alınan bir yere sadece bunlardan dolayı üniversite denemez. Düzgün yapıldıklarında bile bunlar üniversitenin yan ürünleridir. Üniversite bir angajman biçimidir. Üniversite, iyi, doğru ve güzel olanı arama sürecinde insanın hür olacağının garantisinin verildiği bir sorgulama platformudur. Onun için doktorası olmayan ama ilmi olan insanlar üniversitede hürmet görür. Ama bütün diplomaları üst üste, bütün memurları yan yana koysanız bir üniversite etmezler. Üniversite, sorgulamaya/özgür düşünmeye ulaşmak için araştırma ve eğitimin araç yapıldığı özerk kurumun adıdır.
Son günlerde Türkiye’nin az sayıdaki nitelikli üniversitelerinden biri olan İstanbul Şehir Üniversitesi’ne yönelik siyasi baskıların bu kurumu işleyemez hale getirdiği hususunda akademik kamuoyunda haklı ve ciddi bir infial var. Çeşitli bölümlerinde hocalık yapan tanıdığım değerli akademisyenlerin olduğu bu üniversiteye reva görülen baskının ilginç bir tarafı da şudur: Zaten Türkiye’de akademi KHK’lar ile büyük ölçüde tahrip edildi. Mevcut iktidarın meşrebinden olmayan herkes nahak yere aşından, mesleğinden edildi. Bu zulüm halen cari iken, en azından dindar kitlenin hegemonyası içinde kaldığı halde üniversite olma ciddiyetini akademik liyakat ile kazanmış olan ve bu saygınlığı koruyan Şehir Üniversitesi’nin taciz değil takdir edilmesi gerekir. Özellikle insani ve sosyal bilimler alanlarında faaliyet gösteren ve ticarileşmek yerine nitelikli eğitimi amaç edinmiş böyle bir kurumun üzerindeki baskıların kalkması Türkiye’nin yararınadır. Dini, memuriyeti, hatta çoğu üniversiteyi siyasete alet ettiniz. Siyasi istibdad ilmi istibdada, ilmi istibdad da naylon tezlerle naylon akademisyenliğe kapıyı açtı. Bari tek tük eli yüzü düzgün kurumdan biri olan böyle bir üniversiteyi siyasi çekişmenin nesnesi yapıp tahrip etmeyin.
Şehir eski Yunan’da insanların birbirleriyle muhatap olma haline verilen isim idi. Yani bir yer ismi değil, bir münasebetin (nisbet veya ilişkilenmenin) adı idi. Üniversite de bir kampüsün değil liyakate dayalı bir sorgulama, araştırma ve eğitimin zemini olarak bilinir. Her toplumun üniversite denilen hürriyet ve teneffüs kanallarına ihtiyacı var. Siyasi partiler ve değişen iktidarlar, kamu yararına eğer azıcık saygı duyuyorlarsa bu tür kurumları siyasi kavgalarına alet etmemeliler. Üniversiteleri mahvettiniz, çok az kalan düzgün üniversitelerden birini yok etmeyin.