Önce tribünleri kazanacaksın: Abdullah Avcı
Beşiktaş, bu noktadan sonra nereye doğru yol alır bilemeyiz. Şampiyon olabilir mi, olamaz mı? Ama şunu çok net görebiliyoruz: Beşiktaş halen gelişim aşamasında... Bu süreçte geç de olsa puan toplayabilmiş olması ve rakiplerinden kopmamış olması hem çok büyük bir avantajdır hemde rakipleri açısından çok ürkütücüdür.
“Beni dinle. Ben çok hızlı öldürdüğüm için ben en iyisi değildim. Ben en iyisiydim çünkü seyirci beni sevmişti. Seyirciyi kazanırsan özgürlüğünü de kazanırsın.” Gladyatör filminde ihtiyar Proximo işte bunları söylemişti Maximus'a. Doğruyu söylemiş esasında. 19 yıl önce 2000 yılında vizyona giren bu film aklımda o kadar yer etmiş ki replik bir çırpıda kulağımda çınladı diyebiliriz. Bu replik esasında bugünün spor dünyasına bir hayli ışık tutuyor. Seyirciyi kazanman gerekiyor önce, yani taraftarı.
Teknik Direktör Abdullah Avcı, Beşiktaş'taki görevine başladığından beri Beşiktaş taraftarıyla yıldızı bir türlü barışmamıştı. Başakşehir'in başındayken Abdullah Avcı'ya bir beste bile yapılmıştı Beşiktaş tribünleri tarafından. Bu reaksiyon veya antipati Beşiktaş'taki sürecine de sirayet etti diyebiliriz. Bu da çok anlamsız işin doğrusu. Yani Abdullah Avcı size ne yapmış arkadaş? Şahsi ne gibi bir husumetiniz olabilir ki? Abdullah Avcı, son derece kaliteli bir spor adamı. Yaptığı açıklamalardan tutun da, saha kenarındaki tavırlarına kadar.
Fırtına öncesi bir sessizlik vardı en başta. Lig başladı. Puan kayıpları yaşandı, sahada da umut vaat eden bir oyun da yoktu. Galatasaray, Falcao transferi ile havaya girmiş. Fenerbahçe'de ise Ersun Yanal'ın tribünlere sürekli “şampiyon olacağız” söylemi... Abdullah Avcı'nın teknik direktörlüğü ciddi ciddi sorgulanıyordu medyanın büyük bir kesimi tarafından. Üstüne Beşiktaş'taki idari sorunlar gün yüzüne çıktı. Fikret Orman, bir sabah düzenlediği basın toplantısıyla istifa ettiğini açıkladı. Beşiktaş'ta resmen bir kaos yaşanıyordu diyebiliriz.
Abdullah Avcı'nın Beşiktaş macerasının erken sona ereceği düşünülüyordu. Beşiktaş'ta yönetim değişti, Ekim ayı maaşları yattı. Bir Galatasaray derbisi geldi akabinde. İşte bu maç dönüm noktasıydı. Hem Beşiktaş için, hem Abdullah Avcı için. Beşiktaş, Galatasaray'ı yendi ve üstüne ligde beşte beş yaptı. İlk 8 haftada 9 puan toplayan Beşiktaş, küme düşme hattındaydı. Kaderi bir sezon önceki Fenerbahçe'ye benzetiliyordu. Son 5 maçta ise 15 puan toplayarak şu anda 24 puan ile ligin üçüncü sırasına yerleşti. Evet, futbol işte böyle bir şey.
En son Kayseri maçında yaşananlar gerçekten güzeldi. Birkaç hafta önce istifa etmesini beklediği Abdullah Avcı'yı Beşiktaş tribünleri adeta 'bağrına bastı' diyebiliriz. Bunlar tabi güzel görüntüler ama bir çok gerçeği görmemizi engellememesi gerekir. Birkaç not eklememiz gerekir Beşiktaş'ın durumuyla ilgili.
Öncelikle Beşiktaş iyi oynamıyor. Henüz bir oyun kimliği oluşturamadı. Çok istekli, oyuncular gerçekten çok büyük çaba ve gayret gösteriyor. Bunu görebiliyoruz. Ama Beşiktaş'ın bazı gerçekleri var. Abdullah Avcı'ya zaten bu bağlamda biraz haksızlık edildiğini düşünüyorum. Beşiktaş'ın, bundan 1 yıl evvel 80 küsur milyon Euro'luk bir kadrosu vardı. Şu anda ise 40 milyon Euro civarlarında. Abdullah Avcı'nın elinde bir Talisca'sı yok veya bir Mario Gomez'i... Trabzonspor'daki -bence şu an ligin en iyi oyuncusu olan- Jose Sosa an itibariyle Beşiktaş'ta olsaydı bugün siyah beyazlıların oyununu da başka türlü konuşuyor olabilirdik. Beşiktaş'ın ciddi anlamda kaliteli ve yetenekli oyuncu eksiği var. En önemli oyuncusu Burak Yılmaz. O da 35'inci yaşına girdi.
Beşiktaş'ın bu yükselişindeki nedenlerden birini Abdullah Avcı'nın oyun sistemi konusunda inadından dönmesi olarak görenler var. Arkadaşlar biraz rasyonel bakın. Son 5 haftadır Beşiktaş'ın en kilit iki oyuncusu kim? Burak Yılmaz ve Atiba Hutchinson. Burak ve Atiba ligin ilk bölümünde kadroda değillerdi. Bu iki oyuncunun dönmesi ve ekstra performans göstermesi çok ama çok belirleyici bir etkendir. Beşiktaş'ın ilk haftalarda kaybettiği puanlara bakın. İyi oynadığı ve kötü oynadığı maçlar ayırt etmeksizin, maç içinde bir şekilde pozisyona giriyordu, buluyordu o fırsatları. Ama o topu o üç direğin arasından geçirecek bir oyuncusu yoktu, yani Burak. Gökhan Gönül ile Caner Erkin aslında sezon başından beri iyi oynuyor ama ileride işi bitirecek oyuncular olmadığı için onların da ne yaptığı çok anlaşılmıyordu, değer bulmuyordu diyelim.
Beşiktaş, bu noktadan sonra nereye doğru yol alır bilemeyiz. Şampiyon olabilir mi, olamaz mı? Ama şunu çok net görebiliyoruz: Beşiktaş halen gelişim aşamasında... Bu süreçte geç de olsa puan toplayabilmiş olması ve rakiplerinden kopmamış olması hem çok büyük bir avantajdır hemde rakipleri açısından çok ürkütücüdür. Beşiktaş'ın iki kanat oyuncusu da çok hızlı ve süratli. Ama pas oyununda, oyun planını sahaya yansıtma bölümünde çok ciddi yetenek eksikliği olduğunu düşünüyorum. Diaby ve N'koudou kötü oyuncular değil. Ama Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe gibi takımlarda hücum genelde rakip yarı alanda oynanır ve oyun daralır. Bu oyunda pozisyon çözebilen, pozisyon oynayabilen, ince işleri yapabilen oyuncular daha makbûldur. Bu her zaman böyle olmuştur.
Beşiktaş sezonun devamında yolunu nasıl çizecek izleyip göreceğiz ama Abdullah Avcı için bildiğim bir şey varsa o da bundan sonra daha iyi işlere imza atacağıdır. Psikoloji o kadar önemli bir şeydir ki. “Kimse benim teknik direktörlüğümü sorgulayamaz” derkenki sesinin titreyişini hatırlayın. Üzüntüsünü, güveninin kırıklığını... Ama şimdi geri döndü. Çünkü tribünü kazandı. Gladyatör filminde Proximo boş konuşmamış. Bugün Galatasaray yönetimi içindeki toplam güç bile Fatih Terim'i Galatasaray'dan gönderemez. Kendi bırakıp gitmediği sürece. Neden? Çünkü tribün, çünkü taraftar... Türkiye'deki hiçbir hocanın bu seviyede tribün tarafından kabul gördüğünü zannetmiyorum. Seyirci seni sevecek. Abdullah Hoca için de Beşiktaş'ta eminim daha güzel günler gelecek. Çünkü tribünü kazandı artık.