Britanya-Cezayir: İki seçim, çok ders
“Eski dünya ölüyor, yenisi ise daha henüz doğmaya çabalıyor. Şimdi, canavarların zamanıdır” sözü Gramsci’ye aitti. Oralarda bir yerlerde, o alacakaranlık kuşağında gezinmekteyiz sanki. Oralarda da, burada da.
Aralık ayının 12'sinde yalnızca Britanya’da seçim yoktu, Cezayir’de de cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Sadık amadenize soracak olursanız, her iki seçim de yalnız ve güzel ülkemizin kavruk demokrasisi bakımından da anlamlı. Birincisinde demokrasi tüm kuralları ve altyapısıyla işliyor, siyaset dersi önemli. İkincisinde, demokrasi görünümünde öyle bir ortaoyunu oynanıyor ki, yanında bizimki adeta Finlandiya kalır. Her ikisine de birlikte göz atalım.
Britanya’da halk sözünü söyleyeli üç yılı geçti. O referandumda yurttaşların yüzde 52’si Avrupa Birliği’nden (AB) çıkmak yönünde oy kullanmıştı. Katılım yüzdeleri İngiltere’de 73, Galler’de 72, İskoçya’da 67, K.İrlanda’da 63 olmuştu. Dört parçadan İskoçya ve K. İrlanda’da ise sırasıyla yüzde 62 ve 56 oranla AB’de kalma oyu çıkmıştı.
O gün, bugün, hükümetler kuruldu, hükümetler dağıldı, seçimler yapıldı. Parlamentoların anası tıkandı, işlevsizleşti. Yahut yanlış oldu, “aşırı yoğun çalıştı” demeli: Milletvekilleri kumsallara hücum edince, başbakan ve bakanlar denize giremedi. Referandum sonuçları gençlerin ve -İngiltere’nin belki tek gerçek metropolü- Londra sakinlerinin AB’de kalmaktan yana eğilim gösterdiklerini ortaya koydu.
Diplomaside sözcüklere, terimlere, metinlere özetle legalizme fazlaca takılmamak gerektiğini düşündüğüm gibi, siyasette de bu rakamların çok da önemli olduğunu sanmıyorum. Bence, AB denli Britanya da ruhunu, kimliğini arıyordu. Bu durumun tanımlanması çok da kolay değil. Hatta belki gerçekötesi (“post-truth”) çağının parçası bu metafiziksel boyut.
Her neyse, benim ne düşündüğüm pek önemli olmamalı, 12 Aralık seçim sonuçlarına bakmak yeterli. İşçi Partisi’nin lideri Corbyn kendi yaşlı olup gençliği, geçmişe ait olup geleceği temsil etmeye çalıştı. Oy verme örüntülerine bakılırsa 35 yaş sınırına dek seçmen İşçi Partisi’ne, 35 yaştan itibaren giderek artan oranda Muhafazakâr Parti’ye teveccüh gösteriyor. Çok basite indirgersek “bunlar beş koyunu güdemez” kuralı orada da işliyor demek ki.
Cezayir’de “Hirak” (“hareket”) kırk üç Cuma’dır sokakta. Kendi gözükmeyip ancak posterine oy istenilen bir bunak ve yatalak cumhurbaşkanı Buteflika, beşinci dönem için dizlerine değil beline kadar yolsuzluk ve yalan batağına gömülü müesses nizamca aday gösterilince olan oldu. Çözüm diye kendi de yıllar önce emekli olması gereken göbekli Genelkurmay Başkanı Salah’ın kılavuzluğunda ve “anayasa uygulanıyor” kisvesiyle seçime gidildi.
Son otuz yılda valilikten, bakanlığa düzen içinde boyanmadık boya bırakmamış, oğlu da kokain ticaretinden hapse girmiş Abdülmecit Tebbun, cumhurbaşkanı seçildi. Katılım oranı yerlerde: Kabilya’nın bazı merkezlerinde yüzde 1’in dahi altında. Bu aşağılanmayı, bu (affedersiniz) “eşşek yerine konulmayı” Cezayir halkı kabul etmiş, sindirmiş değil. “Hirak” devam ediyor. Bu denli zengin kaynaklara sahip bir ülkenin, bu denli soyguncu bir oligarşiyi sırtında taşıması artık olası görünmüyor.
Her iki ülkenin öykülerinde de uçları bize doğru bakan taraflar var. Britanya’da o aranılan 1980 model İşçi Sınıfı’na ulaşılamadığı belirtilebilir. 1970 model ideolojilerin 2020’lerin dünyasında koşmadığı eklenebilir. Patates püresi tadında söylem karşısında tavuk dönerinin dahi iş görebildiği tespit edilebilir. En kötü kararın, kararsızlıktan iyi olduğu dile getirilebilir. Takoz, el freni, tıkaç vb yaftalardan, bunların akademik gerçekliği olmasa dahi, siyaseten kurtulmanın sanıldığı denli kolay ve önemsiz olmadığı akla gelebilir.
Cezayir örneğindeyse “halaskâr zabitan” kafasının kaçınılmaz biçimde mala, mülke çöreklenmeye evrildiği, canhıraş biçimde kazanımlarını korumaya sürüklendiği vurgulanabilir. Yarı kapalı baskıcı düzenler kurulamayacağı öne sürülebilir. Yemek tariflerindeki “aldığı kadar su” ibaresindeki gibi hukukun yarı yarıya askıya alınıp, yarı yarıya uygulanmasının bir maskaralıktan ibaret olduğunun altı çizilebilir. Emperyalizm, dış güçler feryatlarının kendilerini gölge tiyatrolarının efendileri sanan ciğersiz büyücü yamaklarına her zaman sığınaklık ettiği görülebilir.
Bakınız, Trump’a yönelik azil süreci başladığından bu yana, sürekli yapılan kamuoyu yoklamalarına göre adıgeçenin seçmen nezdindeki popülaritesinde yüzde sıfır virgüllü oranlarda dahi olumsuz yönde bir oynama olmadı. ABD demişken, Rumsfeld’in ünlü “bilinmeyen bilinmeyenler” açıklaması gibi, daha az atıfta bulunulan “stuff happens” yani “böyle şeyler olur” açıklamasını sık sık anımsarım. İşte Britanya’da da, İskoçya Ulusal Partisi’nin (SNP) “tulum çıkarması” ve Kuzey İrlanda parlamentosunda birlik yanlılarının ilk kez azınlığa düşmeleri bu referandum kimlikli seçimin bir başka yan sonucu oldu.
Britanya AB’den ayrılırken, İskoçya ve belki Kuzey İrlanda da peş peşe Britanya’dan ayrılmakta olabilirler mi? Acaba bu ikisinin ayrılması İngiltere’ye ağırlık mı, ferahlık mı verir? SNP’nin kısa sürede İşçi Partisi’ni İskoçya’da (da) yok etmesi ne anlama geliyor? Bu yöndeki gelişmeler bir yandan Katalunya gibi özerk bölgeler bakımından ama diğer yandan popülist, nativist hareketlerin yükselişleri bakımından da geleceğe dair bize neler anlatıyor?
“Eski dünya ölüyor, yenisi ise daha henüz doğmaya çabalıyor. Şimdi, canavarların zamanıdır” sözü Gramsci’ye aitti. Oralarda bir yerlerde, o alacakaranlık kuşağında gezinmekteyiz sanki. Oralarda da, burada da.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI