'Yeni Dalga' akımının büyük oyuncusu Anna Karina artık dalgalarla beraber…
Sadece oynadığı filmler bile Anna Karina’nın unutulmaz bir isim olmasına yetiyordu, ancak sanatçı, kendisini birden içinde bulduğu ‘Nouvelle Vague’ akımının içinde dolaşan biri değil, bu akımın parçalarından biri görüyordu ve taşıdığı potansiyeli her sanat dalında göstermeye kararlıydı.
Anna Karina, dün Paris’teki evinde, 79 yaşında aramızdan ayrıldı.
Kuşkusuz her büyük ‘sanatçı’ aramızdan ayrıldığında içimizi bir hüzün kaplar; ancak Anna Karina’nın kaybı sadece büyük bir oyuncunun değil aynı zamanda dünya sinema tarihini etkilemiş Fransız ‘Yeni Dalga’ (Nouvelle Vague) akımının önemli temsilcilerinden birinin ayrılması da anlamına gelebilir… Çünkü Anna Karina’nın, her ne kadar büyük sinema kariyerinin önemli kilometre taşlarını Jean Luc Godard ile çalıştığı ‘Pierrot le fou’, ‘Bande a part’ veya ‘Une femme est une femme’ gibi filmler oluştursa da, o sadece bir oyuncu değil aynı zamanda özel bir döneme damga vuran, bir yönetmen, yazar ve şarkıcı yani kısaca ‘komple’ bir ‘sanatçı’ hatta belli ölçülerde ‘İkon’ olmuş bir isimdi.
Dolayısıyla kendisinin Godard’ın ‘fetiş oyuncusu olması (ayrıca 1961-1967 yılları arasında evli kalmışlardı!) bir tesadüf değildi ve Karina’nın, büyük yönetmenlerin ‘kullandığı’ değil daha çok büyük yönetmenlerle ‘beraber çalışan’ bir oyuncu olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu arada kendisinin Godard’ın ilk klasik filmi ‘Au bout du souffle’de küçük bir rolü reddettiğini ve aynı yönetmenin Cezayir savaşı üzerine yasaklanmış filmi ‘Petit soldat’da başrolü üstlendiğini de ekleyelim.
Tabii ki Anna Karina, sinema dünyasındaki büyük çıkışını Godard filmleriyle yapmıştı ama kendisi aynı zamanda Luchino Visconti (‘L’etranger/1966), Volker Schlöndorff (‘Michael Kohlhass/1969) ve Rainer Werner Fassbinder (Roulette Chinoise/1976) gibi başka büyük yönetmenlerle de çalıştı ve neredeyse ‘örnek’ bir oyunculuk kariyeri inşa etti…
Belki sadece bu filmler bile Anna Karina’nın unutulmaz bir isim olmasına yetiyordu, ancak sanatçı, kendisini birden içinde bulduğu ‘Nouvelle Vague’ akımının içinde dolaşan biri değil, bu akımın parçalarından biri görüyordu ve taşıdığı potansiyeli her sanat dalında göstermeye kararlıydı.
Kendisi bu çok sağlam oyunculuk kariyerinin yanında iki tane önemli uzun metraj sinema filmi yönetti (‘Vivre ensemble/1973 ve ‘Victoria’/2008) ve efsanevi Fransız şarkıcı-oyuncu Serge Gainsbourg tarafından yazılan ‘Sous le soleil’ şarkısı (Pierre Koralnik’in müzikal komedi televizyon filmi ‘Anna’dan alınmıştı), 1967’nin en başarılı ve unutulmaz müzik parçalarından biri oldu. 2000 yılında ise Philippe Katerine onun ilk albümü ‘Une histoire d’amour’un müziklerini yazdı.
Ancak Anna Karina bununla da yetinmedi ve iz bırakmadığı bir başka sanat dalına da dokunarak, ‘Vivre ensemble’ (1973), ‘Golden City’(1983), ‘On n’achete pas le soleil’ (1988) ve ‘Jusqu’au bout du hasard’ (1998) adlarında tam dört roman yazdı.
Hanna Karin Bayer ismiyle doğmuş bu Danimarkalı oyuncu, Anna Karina ismiyle ve yarattığı eserlerle hatırlanacak.
Aramızdan ayrılışının hemen ardından Fransız Kültür Bakanı, Franck Riester attığı tweet’te "Bugün Fransız Sineması öksüz kaldı. Efsanelerinden birini kaybetti!" kelimeleriyle üzüntüsünü açıkladı. Riester’ın sözlerine içten katılıp şu eklemeyi de yapalım: Fransız Sineması'nın ‘Yeni Dalga’sıyla aramıza katılmış bu kadın, artık hep denizdeki dalgalarla yaşayacak!