Adana Kebap-Şalgam Festivali’ni nasıl anlamalı?
Festivalde rakı içiliyor mu? Evet içiliyor. Ama zaten her zaman içenden fazlası değil. Şalgam çok daha fazla içiliyordur. Asıl önemli olan insanların çoluk çocuk buraya akın etmesi, yenilip içilmesi, davul zurna eşliğinde halaylar çekilmesi ve sivil bir kentin özgürlüğünün tadının çıkarılması.
2010 yılından beri yapılan ve kısa zamanda yurtdışı ve yurtiçinden 20 bin kişinin katıldığı coşkulu Adana Kebap ve Şalgam Festivali, eski adıyla Kebap ve Rakı Festivali geçen yıl olduğu gibi bu yıl da valilik tarafından yasaklandı. Yerel bir etkinlik olarak başlayan festivalin kısa zamanda ülke içinden ve dışından katılanlarla bu kadar büyümesi aslında çok dikkat çekici. Basitçe "kamu güvenliği" ya da "geleneklerimizde yok" gerekçesiyle yasaklanması yerine, üzerine düşünmeyi ve anlaşılmayı hak ediyor.
Sizlere bir Adanalı olarak bildiğim Adana’yı ve bu festivalin Adana’nın Altın Koza Film Şenliği ya da Portakal Çiçeği Karnavalı gibi diğer festivallerinden ayıran önemini anlatacağım.
Evet, Adana denilince akla ilk kebap gelir. Doğrudur kebapçı çoktur, hatta adım başı bir kebapçı vardır diyebilirim. Ama İstanbul’a bakıyorum, burada da her köşede bir döner tezgâhı bulunuyor. Ayrıca güne şiş ciğerle başlayanlar da vardır. Acısı insanı dinçleştirir. Çok bilinmese de eğlenceli bir geceyi seyyar tezgâhlarda “şırdan” yiyerek (koyun bağırsağından yapılır) bitirenler de vardır. Fakat Adana eşittir kebap demek değildir. Adana’da günde üç öğün kebap yenip rakı içilmez, herkes sarhoş dolanmaz.Diğer büyük kentlerde ne kadar gece eğlence hayatı varsa, Adana’da da o kadar vardır.
Adana maalesef yanlış anlaşılmış, çeşitli diziler sayesinde kriminalize edilmiş bir kent. Zihinlerde kırık dökük bir suç kenti oluşmuş. Oysa Adana, Yeni Adana diyeceğim bölge, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’nın planını da yapan Jansen tarafından tasarlanmış nadir Anadolu kentlerindendir. Bu bölge tüm Avrupa şehirlerinde olduğu gibi tren garı ile başlar, gara dik ve birbirlerine paralel üç bulvar güneye doğru uzanır ve Eski Adana ile Yeni Adana’yı ayıran geniş otoban ile son bulur. Kent içi gezi parkı ve onun biraz ilerisinde bulunan erken Cumhuriyet mimarisinin önemli örneklerinden büyükşehir belediye binası önemli noktalardandır. Her ne kadar bahçeli köşkler ve iki katlı müstakil konutlardan çok az kalmış olsa da, bulvar, sokak, ada düzeni korunmuştur. Bu bölge, kentin en önemli merkezidir. Lüks restoranlar, mağazalar, oteller ile capcanlıdır. Adana’ya ilk defa gelen, modernist bir anlayışla tasarlanan bu düzgün, temiz ve birçok büyük kentte bulunmayan kaliteli kent karşısında şaşkına döner.
Eski Adana’ya gelince, son yıllarda yapılan birkaç restorasyon dışında köhne, ihmal edilmiş bir bölge. Çocukluğumdan beri neredeyse hiç değişmedi. Ancak tüm bu olumsuzluklarına rağmen kent hayatının en canlı bölgesidir. Dar caddelerinde ve sokaklarında dolaşmak insana büyük keyif verir. Her karışı adım adım keşfedilmedir. Tarihi çarşılar, camiler, eski Adana evleri, sayısız küçük dükkânlarda satılan ahşap sandıklar, tespihler, kazancılar, tatlıcılar, pide yapan fırınlar, salaş kebapçılar, ağaçlı, serin küçük çay bahçeleri ve bunların merkezinde bulunan meşhur Büyük Saat ile bambaşkadır.
Kent, 1980’lerden sonra kuzeye (Kuzey Adana deniliyor) ve baraj gölü bölgesine doğru gelişti. TOKİ’nin icat ettiği yüksek apartmanlar ve yürünmez boşluklar bölgeye hâkim. Baraj Gölü sırtları ise göl manzaralı villalar, lüks restoranlar ve eğlence mekanları ile doldu. Türkiye’nin her yerini aynılaştıran kentleşme anlayışı burası için de geçerli. Adana’dan tümüyle kopuk, kendi içinde kent olamayan bu bölgeyi hiç sevemedim.
Seyhan Nehri’nin karşı yakası, Yüreğir bölgesi ise Güneydoğu Bölgesi ve Suriye’den aldığı göçlerle yoğunlaşan, keskin ayrımlarla gettolaşan, iki katlı, düz damlı, bakımsız evler ve dar sokaklardan oluşan bir bölge. Aynı zamanda kentsel dönüşüm projelerinin baskısını, burada yaşayanlar çok güçlü bir şekilde hissediyorlar. Arada kalmış durumdalar. Yüreğir bölgesi Roma döneminde yapıldığı iddia edilen ve dünyanın halen kullanılan en eski taş köprülerinden olan Taş Köprü ile Eski Kent’e bağlanır.
Fark ettiğiniz üzere Adana hem kentsel ölçekte hem de toplumsal olarak keskin ayrımların kenti. Planlanması iyi başlayıp, sonrasında Türkiye’nin her kentinde olduğu gibi rant ekonomisine teslim olmuş bir kent. Bu durumun yarattığı toplumsal problemleri kentte hissetmemek mümkün değil.
İşte tam bu noktada Adana Kebap ve Şalgam Festivali beliriveriyor. Festival’in mekanı Büyük Saat ve çevresi. Büyük Saat, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan saatlerin en uzunu. 32 metre. 1882’de inşa edildiğinde kentin her yerinden görülen bir modernleşme simgesiydi. Yeni oluşan bürokrasi saate göre mesai saatlerini ayarlardı. Bu önemli simge 137 yıl sonra Adana’nın farklı kesimlerini festival kapsamında bir araya getiren başka bir anlam kazanıyor. Kentin her yerinden ve Türkiye’nin her kentinden insanlar festivalde buluşuyorlar. Bu sayede keskin kutuplaşmalar silikleşiyor, yeni tanışmalar ve ortaklaşmalar oluşuyor. Bundan daha güzel ne olabilir?
İtirazlara gelelim.
Festivalde rakı içiliyor mu? Evet içiliyor. Ama zaten her zaman içenden fazlası değil. Şalgam çok daha fazla içiliyordur. Asıl önemli olan insanların çoluk çocuk buraya akın etmesi, yenilip içilmesi, davul zurna eşliğinde halaylar çekilmesi ve sivil bir kentin özgürlüğünün tadının çıkarılması. Diyebilirsiniz ki Adana’da festival çok. Fakat diğer festivallerden farklı olarak bu festivalin bir sahibi yani organizatörü yok. Tümüyle halk inisiyatifiyle ortaya çıkıyor. Zaten güzelliği de burada yatıyor.
Gelenek ve kamu güvenliği gerekçeleri ile yasaklamaya çalışanlar, toplum mühendisliğine soyunanlar maalesef bu gerçeği görmüyor, daha doğrusu görmek istemiyorlar. Oysa Adana Kebap ve Şalgam yılda sadece bir gün öne çıkarılan ortak bir kültürel değer. Kente bambaşka canlılık ve birlik duygusu kazandırıyor. Bu nedenle altında başka anlam aramaya, gereksiz yaygara koparmaya, insanları germeye hiç gerek yok.