YAZARLAR

Sergen Yalçın İsmail Kartal’a neden yenildi?

Sergen Yalçın, teknik direktörlüğün bir meslek olduğunu henüz idrak edebilmiş değil. Eski ve ünlü bir oyuncu olarak sadece kişisel deneyimlerinden istifade etmeye çalışıyor. Bu durum da neden Sergen Yalçın’dan futbola katkı yapmasını beklememek gerektiğini yeterince açık anlatır.

Geleneksel olarak bir büyük zaferin, mevcut güce, güç katması beklenir. Büyük zaferin tecrübesi ve coşkusu, rutin işlerin tümüne sirayet eder ve rutin başka da bir şeye ihtiyaç duymaksızın eşik atlar. Zafer ve zaferin tecrübesi, normal koşullarda böylesi yansımalara neden olur. Sergen Yalçın’ın takımı Malatyaspor geçen hafta, Beşiktaş’ı kendi evinde yenme başarısı göstermişti. Anlaşılan o ki, o zaferden sonra geriye realite değil de sadece, haz kalmış. Geçen hafta Beşiktaş zaferi sonrasında Sergen Yalçın basına şunları söylüyordu: "Güzel oynamak para etmiyor, o nedenle bizde bu hafta böyle istenilmeyen bir tercih yaptık." Bu sözlerin ima ettiği anlam, Sergen Yalçın’ın iyi oyun oynama ve oynatma potansiyeline sahip olduğunu varsayıyordu!

Gerçekte durum öyle mi? Rizespor ile yapılan maç Malatya’daydı ve rakibin kapanacağı da biliniyordu. Yani Sergen Yalçın, geçen hafta esirgediği oyuna yol vermek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyaydı. Maç başladı ve bütün bir ilk yarı boyunca gözlerin bir tek kurgusal, önceden hazırlanmış, üstünde çalışmış hareket aradı. Bakın hareketler dizisi demiyorum, bir tek hareket aradı, diyorum. Ama ne gezer. Sergen Yalçın’ın takımı, büyük bir küçümseme edasıyla öyle hazcı ve doğaçlamacı bir oyun sahneledi ki, buna futbol demek için binlerce şahide ihtiyaç vardı.

Benim anlamakta zorlandığım şey şu; her takım rakip kaleye gidebilecek bir oyun kurgusuna sahip olmak zorunda değil mi? Bir oyuna sahibiz derken kastedilen bu değil mi? Bir kaleden öteki kaleye tam 105 metrelik bir mesafe var ve her takım bu mesafeyi en sıkıntısız aşmak için bir oyun planı yapmaz mı? Sözü edilen mesafeyi aşma patikaları da belli, öyle değil mi?

Ya sol kanat veya koridor denilen patika kullanılacak ya da sağ kanat veya sağ koridor denilen patika. Bu iki patikaya orta göbek eklendiğinde, ortaya karşı kaleye gitmenin yol haritası çıkar. Peki, Sergen Yalçın söz konusu patikaları hangi oyuncu tipi ve yine hangi oyunculardan yapılandırdığı birimler ile kat etmeyi düşünüp uyguluyor. Aynı şeyi, her üç patika için de sormak lazım gelir. Emin olun Sergen Yalçın yapı filan inşa etmemiştir. Her şeyi pozisyon ve görevler olarak algılamış ve işi doğaçlamaya bırakmıştır.

Daha kişisel bir soru; Sergen Yalçın çok akıllı ve yetenekli bir futbolcu olarak anılıyor. Peki bu özelliklerinin hangisini hangi futbolcuya transfer edebilmiş? Bir takımı akıllı hale getiren oynadığı oyundur. Akıl oyundadır, oyuncunun başında, bileklerinde ya da yeteneklerinde değil. Pozisyonların bütünlüğü, bitişikliği ve devamlılığı böyle bir aklı zorunlu hale getirir. Peki, Malatyaspor’da böyle bir şey görebiliyor musunuz? Söz gelimi Sivasspor oyunundaki akıl, neden Malatyaspor da görünür hale gelmiyor?

Çünkü Sergen Yalçın, teknik direktörlüğün bir meslek olduğunu henüz idrak edebilmiş değil. Eski ve ünlü bir oyuncu olarak sadece kişisel deneyimlerinden istifade etmeye çalışıyor. Bu durum da neden Sergen Yalçın’dan futbola katkı yapmasını beklememek gerektiğini yeterince açık anlatır.

Söz gelimi kapanan bir takıma karşı nasıl hücum organize edilir? Bu planın parlak örneklerini, her hafta sonu, dünyanın diğer liglerinde görmek mümkün. Bu bilgi neden çok değerli görünüp uygulamaya dahil edilmiyor? Bu bilgileri kendi bünyesine katıp, pozisyon pozisyon monte etmek imkansız mı? Kapanan takımlara karşı, iki kanatlı ve en derine inen ataklar olmadan, sonuç almak mümkün mü? Sağ kanadı bir tehdit olarak gösterip, esas pusuyu sol kanatta organize etmek çok mu uçuk bir fikir? Her iki kanatın en derinine taşınan atakları ceza sahası içine taşımak amacıyla iki iç servisçi monte etmek, çok mu maliyetli?

Sanmıyorum ama bu işler mesleğini çok ciddiye alan aklı başında kişilerin sorumluluğunda galiba. O nedenle onlar Klopp oluyor, Guardiola oluyor, Türkiye’dekiler, Terim kalıyor, Sergen kalıyor... Her neyse.


Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.