YAZARLAR

Sıfır noktasındaki kadın

Las Tesis İstanbul’da gözaltına alınan arkadaşlarımızın adli kontrol kararına itiraz ettiğimiz gün basın açıklaması yapmamıza izin vermeyen, adliye bahçesinden kadınları yine çevik kuvvet zoruyla çıkarma talimatı veren başsavcılıklarımız var halen. Kadınların, çocukların, ezilenlerin haklarını savunan kişilerin kuracağı cümlelere tahammül edemeyenler var halen. Sırf yanlışları ulu orta söylediğimiz ve sorumluları işaret ettiğimiz için bizleri terörist ilan edenler var.

Geçtiğimiz hafta Adalet Bakanlığı, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin bir genelge yayınladı. Hukukçu arkadaşlarımızla genelgeyi derhal okuyup kendi aramızda bir değerlendirme yaptık. Bundan sonraki kısım benim şahsi görüşümdür ve çok kısa da olsa bu gelişmeyi yorumlamadan geçmemek gerekir.

Kadına yönelik şiddete ilişkin bir genelge yayınlanması ve hatta bu genelgenin uzunca süredir saldırılan 6284 Sayılı Kanun’un uygulanması başlığıyla yayınlanması iyi bir gelişme. Demek ki artan şiddet ve yükselen kadın mücadelesi etkili olmuş. Fakat genelge yeni bir şey söylemiyor. Hatta riskli maddeler var.

Örneğin bir A/5 maddesi var ki; bu gizlilik maddesini son dönemde yapılan bütün yasa tasarılarına, genelgelere sıkıştırıyorlar. Ve ne yazık ki bizlere hiç iyi niyetli gelmiyor, diyor ki:

“Kural olarak gizli olan soruşturma evresiyle ilgili ifade, tutanak, belge, ses ve video kaydı gibi delillerin internet ve sosyal medya gibi platformlarda paylaşılmasının önüne geçilmesi, kanuni zorunluluk nedeniyle gizli tutulan bilgilerin üçüncü kişilere verilmesinin, Türk Ceza Kanunu'nun 285'inci maddesi uyarınca “Gizliliğin ihlali” suçundan sorumluluk doğuracağının bilinmesi…”

Bu hüküm oldukça riskli zira halkın haber alma hakkını kısıtlayacak şekilde kullanılabilir. Örneğin bir cinayet haberinin detayı konuşulduğunda cezai sorumluluktan bahsedilip bunun önüne geçilebilir. Şunun bilinmesi lazım; kadına ve çocuğa yönelik şiddet artıyor, bu artan tablodan iktidar sorumlu tutuluyor -ki sorumlu- ve neticede iktidar bu durumdan memnun değil. 12 maddelik cinsel istismar tasarısında da “yayın yasağı” maddesi getirilmişti. Dolayısıyla yazılabilecek onca şey varken bu gizlilik maddelerinin yazılması çok da iç açıcı değil.

Başkaca risk teşkil eden detaylardan bahsedilebilirse de hem kafa karıştırmamak hem de olumsuza odaklanmamak adına gerek olmadığı kanaatindeyiz. Özellikle bir maddenin ise, bir önceki yazımızın konusuyla orantılı olarak olumlu bir gelişme olduğunu söylemek mümkün: Zorlama hapsi kararlarının; Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği'nin 8'inci maddesi uyarınca, kapalı ceza infaz kurumlarında infaz edilmesi gerektiği ve koşullu salıverme ve denetimli serbestlik gibi infaz uygulamalarına konu edilemeyeceği belirtilmiş genelgede. Umarız, koruma kararlarını ihlal prosedürü de titizlikle ve hızlı şekilde uygulanır ve en üst sınırdan ceza verilir hale gelir de bu maddenin bir anlamı olur.

Tüm bunların dışında şunu söylemek isterim; ne zaman ki bu ülkede İstanbul Sözleşmesi’nde ısrarla ve ivedilikle ileri sürüldüğü gibi, “bütüncül politikalar” uygulanır, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi zorunlu müfredata girer, halk bu yönde eğitilir ve eşitliğin 7’den 70’e herkesin zihnine oturması için politikalar üretilip uygulanmaya başlanır, veriler tam olarak tutulup kamuya açılır, silah alımı denetlenir, indirimler uygulanmaz, siyasiler şiddeti meşrulaştıran söylemleri terk eder; işte o zaman bu genelgelerin de samimiyetine inanırız. Aksi halde, çıkarılan genelgeler daima eksik kalacaktır ve tıpkı yasalar gibi kağıt üzerinde yazılı kalmaktan ibaret olacaktır.

Şunu hatırlatmak gerekir: Las Tesis İstanbul’da gözaltına alınan arkadaşlarımızın adli kontrol kararına itiraz ettiğimiz gün basın açıklaması yapmamıza izin vermeyen, adliye bahçesinden kadınları yine çevik kuvvet zoruyla çıkarma talimatı veren başsavcılıklarımız var halen. Kadınların, çocukların, ezilenlerin haklarını savunan kişilerin kuracağı cümlelere tahammül edemeyenler var halen. Sırf yanlışları ulu orta söylediğimiz ve sorumluları işaret ettiğimiz için bizleri terörist ilan edenler var. “Anayasaya rağmen” en geniş yetkilerini kullanarak suç işlemekten çekinmeyen yöneticilerimiz var. Eğer genelge yayınlayacak iyi niyetli bir irade varsa ortada, bu yaşatılanlar neden? Lütfen bunu da sorgulamayı unutmayalım bir yandan.

* * *

Sıfır Noktasındaki Kadın, Neval El Seddavi, Çev: Selma Demiröz, Metis Yayıncılık, 2017, 112 syf.

Yukarıdaki konudan bağımsız olarak yazılmayı fazlasıyla hak eden bir tiyatro oyunundan bahsetmem lazım: Sıfır Noktasındaki Kadın.

Sıfır Noktasındaki Kadın, aslında Neval El Seddavi’nin ünlü bir kitabı. Mısırlı bir fahişe olan idam mahkumu Firdevs’in gerçek yaşam öyküsünü anlatıyor. Okuduğumda sarsılmıştım, izlediğimde daha çok sarsıldım. Kitabın oyuna çevrilme sürecine ucundan kıyısından tanıklık ettim ve çok merak ediyordum ortaya ne çıkacağını. 18 Aralık’ta Kadıköy BOA Sahne’de prömiyeri vardı ve izlediğim şey hayal edebildiğimin çok ötesindeydi.

.

Arkasında çok iyi bir iş çıkaran başarılı bir ekip var ise de, oyun tek kişilik. İpek Taşdan’ın oyunculuğunu yazarak anlatmak mümkün değil, kısaca şöyle söyleyeyim: Bu ülkede en başarılı kadın tiyatro oyuncusu adına hangi ödül varsa bence hepsini fazlasıyla hak ediyor. Öyle ki, yapılan işin ‘delilik’ olduğunu düşündüm oyundan çıktığımda. Tiyatroyla bir dönem bizzat ilgilenmiş, sonrasında da sık sık izleyerek ilgilenmiş biri olarak, daha evvel böyle bir fiziki performansa şahit olmadığımı söyleyebilirim. “Kum”un üzerinde, 90 dakika boyunca ara vermeksizin, en zorlayıcı şekilde “oynayan” bir oyuncu İpek. Kitabı oyun metnine çeviren de kendisi aynı zamanda ve bu durum da ayrıca ödülü hak ediyor. Stefan Zweig’ın “Satranç”ını da aynı şekilde metne çevirmiş ve çok başarılı şekilde sergilemişti; fakat hangisi daha deli işi diye sorarsanız, -Zweig’a ne kadar düşkün olsam da- bence bu.

Kitap -ya da oyun- felsefi bir yapıt her şeyden evvel bence. Tüm ‘değer yargıları’nızı sorgulatacak kadar sarsıcı. Ben okurken de izlerken de çokça düşündüm. Hele ki şu artan şiddet tablosunda. Hem güldüren hem de ağlatan, nefreti, aşkı, her türlü duyguyu had safhada hissettiğiniz bir oyun. Bu yazı itibariyle sıradaki iki oyun; 24 Aralık’ta Sahne Beşiktaş’ta ve 27 Ocak’ta Caddebostan Kültür Merkezi’nde sergilenecek. Açıkça belirtmem gerekir ki izlemezseniz bir şey kaybedersiniz.


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.