YAZARLAR

Kanal İstanbul İslam’a uygun mu?

Paraperestler eliyle çevrenin tahrip edilip tüketim tapınakları inşa edilecek olması, halka dağılması gereken kaynakların rant vurgunlarıyla birkaç kişiye gideceği de dindarı rahatsız etmeyecektir. Ülke topraklarının gerçek anlamıyla bölünecek olması da. Yani o çok öcülenen bölücülük bile İslama uygundur.

Kanal İstanbul projesi İslam’a uygun mu? Bu sorunun makuliyetinden şüphe edenler için soruyu şöyle soralım: İslam'a uygun olmayan ne var acaba?

Fakirlik mi İslam'a daha uygun, yoksa zenginlik mi? Bu soruya yirmi yıl önce çoğu dindarın vereceği cevap “fakirlik” idi. Bugün ortalama her dindarın içinden “ikisi de” şıkkı geçiyor (bence de “ikisi de” ama gerekçelerimiz aynı değil). Bugün dindar tasavvur henüz fakirliği İslam adına yücelten zaman ve bilinçten tamamen boşanmadığı ve İslam adına zenginliği yücelten zaman ve bilince tam geçiş yapmadığı aralıkta bulunduğu için öyle diyecektir. Yeterince zenginleşildiğinde fakirliğin bir tür ahlaksızlık olduğu bile söylenecektir.

Kıtlığın İslamında yokluk, bolluğun İslamında zenginlik Allah’ın rızası halini alıyor. Kılıçlar keskin olduğunda cihadın büyüğü harici alemde kendi halindeki başka coğrafyaları işgal ile ele geçirmek olarak anlaşılıyor. Cihadı yapan Moğollar olup fethi senden daha iyi yapıp ülkeni işgal ettiklerinde cihadın büyüğü birden iç aleminde nefsinle mücadele biçimini alıyor. Bugün de cihadın ne anlama geldiği tamamen Müslümanların elinde ne kadar kuvvet olduğu ile ilgilidir. Bin yıllık kılıç cihadı, sadece son asırda mecburiyetten sözle cihada dönüşmüştür.

Elinde para yokken sabah akşam kapitalizme küfreden Müslümana sorsan kapitalizm İslama aykırı idi. Ama eline geçtiğinde kapitalizm İslamın şerefi ve ümmetin terakkisi adını alıyor. Yerli ve milli araba veya sermaye kapitalizmden sayılmıyor. Aynı şekilde gavurların adına sosyalizm dediği toplumsal adalet de İslama uygunlukta zorluk yaşamayacaktır. Yeter ki işimize yarasın.

Görüldüğü üzere yoksulluk da zenginlik de, kapitalizm de sosyalizm de, hürriyet de istabdad da, cumhuriyet de saltanat da İslama uygundur. Çünkü İslama uymayan şey yoktur. Kanal İstanbul da İslama uygundur.

Paraperestler eliyle çevrenin tahrip edilip tüketim tapınakları inşa edilecek olması, halka dağılması gereken kaynakların rant vurgunlarıyla birkaç kişiye gideceği de dindarı rahatsız etmeyecektir. Ülke topraklarının gerçek anlamıyla bölünecek olması da. Yani o çok öcülenen bölücülük bile İslama uygundur.

İhtiyaç duyulduğunda İslama uygun olmayacak şey yoktur. Peki bu kadar her şeyin uygun olabildiği bir şeye kim, niye inansın? Zaten dinden bahsedenlerin önemli bir kısmının dine menfaatten bağımsız olarak inandıkları düşüncesi bir hüsn-ü kuruntudan ibaret. İnananlar bile ihtiyaçtan. Yani burada dinin kendisi bile inanma denkleminde, evet, bir ihtiyaç olarak yerini alıyor. Peygamberden şefaat de inşaat da istenebilir. Dinin üstüne gezmek için park da yapabilirsin, altından geçmek için kanal da açabilirsin. Yeter ki istediğin herhangi bir haramiliğin üstüne helal etiketi yapıştıracak zabıtaların olsun.


Bir not: ‪Roboski nedir?‬

Adalet bombalandığı için gömülecek cesedi kalmayan ölülerdir.


Mücahit Bilici Kimdir?

City University of New York, John Jay College’da Sosyoloji bölümü öğretim üyesidir. Üniversiteye kadarki eğitimini doğduğu Silvan, Diyarbekir’de, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi sosyoloji bölümünde, doktorasını University of Michigan, Ann Arbor’da tamamladı. Daha önce Taraf, Yeni Yüzyıl, OT Dergi gibi süreli yayınlarda bir süre köşe yazarlığı da yapan Bilici’nin İngilizce yayınlanmış kitap ve makalelerinin dışında Türkçe yayınlanmış kitaplarından bazıları şunlardır: İslamda Savaş Bitmiştir (Avesta, 2016) ve Hamal Kürt: Türk İslamı ve Kürt Sorunu (Avesta, 2017).