YAZARLAR

Türkiye’nin gözü hâlâ ekranda

Haberi sadece internetten ve sosyal medyadan takip edenler Türkiye geneline bakıldığında hâlâ bir azınlık… KONDA’nın Medya Raporu, Türkiye’de büyük çoğunluğun haberleri televizyondan takip ettiğini, yani ana akım haber mecralarının hala baskın tercih olduğunu gösteriyor.

“Sosyal medyada kötülük, iyilikten daha örgütlü” diyor Bekir Ağırdır. Rakamlarla bize bizi anlatan son yılların en gözde araştırmacısı, ülkemizin sosyoloğu Bekir Ağırdır’ın bu sözleri açıkladıkları yeni bir rapora işaret ediyor. KONDA’nın geçtiğimiz günlerde yayımlanan Medya Raporu, 2008 ve 2018 yılı verilerini karşılaştırıyor. Rapor TV, gazete ve sosyal medya-internet ile kurduğumuz ilişkiler bakımından bir yandan bildiğimiz bir gerçeği teyit ediyormuş gibi... Evet, gazetelere ilgi azalıyor, internete ilgi artıyor. Ama rakamlar, değişimin pek çoğumuzun sandığından daha yavaş olduğunu gösteriyor. Türkiye hala haberi televizyonlardan almayı tercih ediyor. İnternet ve sosyal medya Türkiye’nin hayatında hala küçük bir yer tutuyor, hatta sosyal medya kullanımı son bir yılda, bir iki puan azalmış görünüyor.

Bu internet sitesinde, bu yazıyı okuyanlar muhtemelen KONDA araştırmasında TV izlemediğini beyan eden yüzde 16’lık kesime dahil. Pek çoğumuz çevremizdeki herkes gibi yandaş medyanın kontrolüne giren televizyonu hiç izlemiyor, dizileri bile internetten Netflix’ten filan takip ediyor, her daim internette ‘online’ bir hayat sürüyoruz. Günde on defa Gazete Duvar, T24, Diken üçlüsünü turluyor, sayısız kere Twitter, Instagram ve Facebook’a bakıyor, orada bir şeyleri beğenip paylaşımda bulunuyor ve haberleri de böylece takip etmiş, tepkimizi de güzelce vermiş oluyoruz. Ve sanıyoruz ki çoğunluk böyle. Ama hayır, değil. Çoğunluk hala saatlerce televizyon seyrediyor ve haberleri de öncelikle buradan aldığını beyan ediyor.

Araştırmaya göre Türkiye’nin yüzde 72.3’ü haber almak için televizyonlara güveniyor. İnternet haber siteleri yüzde 14.7 ile televizyonun epey arkasından geliyor. Haber almak için sosyal medyaya güvendiğini söyleyenlerin oranı yüzde 5.8. Bir zamanlar haberin tek adresi olan gazetelerin durumu ise vahim, tercih edenlerin oranı yüzde 7. Gazetelerin bu hali için, tam da ‘malumun ilamı’ diyebiliriz. Hakikaten gazeteler Türkiye’nin tüm kesimleri için tercih edilirliğini yitirmiş durumda…

KONDA, araştırmaya cevap verenleri ‘geleneksel muhafazakar’, ‘dindar muhafazakar’ ve ‘modern’ olarak üçe ayırmış. Muhalif, laik kesime denk gelen ‘modern’lerin haber tercihi Fox TV'den yana. Hatta Fox, haberi TV’den alanların tümünün yüzde 20 ile ilk tercihi. Ama hemen arkasından gelen kanallar ATV, TRT, A Haber diye devam ediyor ve ‘muhalif’ haber verdiğini söyleyebileceğimiz diğer kanal Halk TV, yüzde 2 ile listenin en altında yer alıyor. Yani haberi televizyondan alan Türkiye’nin çoğunluğu bizim ‘yandaş’ diye asla açmadığımız kanalları izliyor. AK Parti’nin medyayı ele geçirme sürecinde kanalların tarafsızlığını yitirdikçe izleyicisini de kaybedeceği düşüncesinin yanlışlığı burada ortaya çıkıyor. İnsanlar televizyon seyretmeyi sürdürüyor ve bir süre sonra o televizyonların çoğalttığı düşünceler genel kabule dönüşüyor, iktidarın tabanını korumasına önemli bir katkıda bulunuyor. Tabii insanların doğru haberin peşine düşmek yerine kendine sunulanı kabullenmesini ‘post truth-hakikat sonrası’ çağın insanları olduğumuz bilgisiyle de değerlendirmek gerek. İzleyici öncelikle ekranın açık kalmasını istiyor ve orada ne varsa onu dinliyor, ama bir yandan da orada anlatılanların kendi düşüncesine hizmet etmesinden memnuniyet duyuyor, farklı olanı reddediyor. Böylece Türkiye’nin ekran bağımlılığı ile geniş kitlelerin Erdoğan bağımlılığı birbirini destekleyen bir mekanizmaya dönüşüyor.

Muhalif kitle televizyonunu kapatıp internete ve sosyal medyaya yöneliyor. Burada ilk bakışta müthiş çok sesli ve demokratik bir ortamla karşılaşıyoruz, bu bizi büyülüyor, kendine çekiyor, bağımlılığımızı artırıyor. Ama bu renkli dünyanın da aslında bir cennet olmadığını hepimiz biliyoruz. Bekir Ağırdır, sosyal medyanın seçim sonuçlarını belirleyecek kadar etkili olmadığını söylüyor. Ama hepimiz biliyoruz ki Twitter’ın Türkiye’de kamuoyunu yönlendirme gücü var. Buradaki kullanıcı davranışları hızla kitleselleşip anlık tepkilerle birer linç, yargısız infaz dalgasına dönüşebiliyor. Dolayısıyla pek çoğumuzun öncelikli haber kaynağı olarak kullandığı sosyal medya aslında manipülasyona son derece açık bir mecra. KONDA araştırmasına göre Türkiye’nin yarısı Facebook’a giriyor. Twitter için yüzde 20’ye, Instagram için yüzde 40’a yakın rakamlar söz konusu. Araştırmada verilen grafiklerde son bir yıl içinde kullanıcı sayılarının durağanlaştığı, hatta hafif azalma eğiliminde olduğu görülüyor. Rapor, sosyal medyanın diğer haber mecralarının yerini almakta böyle yavaş bir ilerleme içinde olmasını "şeytanlaştırılmasına" bağlıyor. Yani özellikle iktidarın sosyal medya karşıtı, onu ağır biçimde eleştiren tavrı, insanların mesafeli durmasına neden oluyor. Aslında ‘troller’ ile sosyal medyayı en güçlü şekilde maniple edenlerin de iktidar taraftarı gruplar olduğunu biliyoruz. Fakat insanların sosyal medyaya mesafeli yaklaşmasında sözünü ettiğimiz kuralsızlık ve acımasızlık da etkili oluyor bence. Bekir Ağırdır, yayınladıkları raporu değerlendirdiği T24 video söyleşisinde sosyal medyadaki ‘kötücüllüğü’ şöyle anlatıyor: “Yeni hayatın, sanal alemin kurum ve kuralları, etik değerleri oluşmadığı için manipülasyona ve kötücüllüğe açık. (… burada) İyi çocuklar örgütlü değil, kötü çocuklar örgütlü. Trol tabir edilen örgütlü bir kötücüllük var.”

Örgütlü kötücüllük sadece siyasetçiler ve onların adamlarına has bir durum mu? Bence değil. Bunu bazen sadece eğlenmek için ‘TT’ oluşturmaya çalışan troller de yapıyor ve bazen hepimiz hiç farkında olmadan böyle bir dalgaya kapılıp gidebiliyoruz. İnsanların beğenilerinden çok eleştirilerini, sevinçlerinden çok öfkelerini dile getirmeyi sevdikleri, çoğu kez bir takım takma isimler arkasına gizlenerek kolayca ve bol keseden bu haklarını kullandıkları bir ortam sosyal medya. İşte bu nedenle bazen bir haberin ne kadar doğru olup olmadığını düşünmeden, şüpheye kapılmadan, kontrol etmeden büyüyen bir öfke dalgasına katkıda bulunabiliyor insanlar. Ve bir süre için o örgütlü kötücüllüğün parçasına dönüşüyorlar. Sosyal medyanın etiği oluşup yerleşinceye kadar bu iş böyle gidecek. Gazetelerin öldüğü, TV ekranlarının yandaşlaştığı, sosyal medyanın kötücüllük karşısında kırılgan olduğu bu medya ortamında biz ne yapacağız?

An itibariyle en güvenilir haber kaynaklarının internet siteleri olduğunu söyleyebiliriz. Hem büyük bir çeşitliliğin hem de hiç değilse birkaç adreste eski usul gazetecilik kuralları ile etik değerlerinin bir arada bulunabildiği yer, internet haber siteleri. Sosyal medyada karşılaştığımız bir haberi, güvenilir bir internet sitesinde görmeden inanmamak kuralını işletiyorum ben kendi adıma. Tabii bazen hız düşkünlüğü, bazen ekipsizlik ya da başka bir sebeple haber sitelerimizin de duvara çarptığı olmuyor değil. Ama en azından bu tür kazaları telafi etme niyeti olan haber sitelerimiz var. Her ne kadar Türkiye’nin kahir ekseriyeti hala gözünü ekrandan ayırmıyor olsa da biz gerçek ve doğru haberi talep edenler için internet sitelerinin değeri büyük.

Sözü, tüm Gazete Duvar okurlarının 2020 yılını kutlayarak tamamlayalım. Umarım yeni yılda daha da çoğalırız…