Trabzonspor ateşi ve Ünal Karaman
Trabazonspor’un ateşi her şeyden önce isyanın ateşidir; neşedir, şenliktir, hergeledir ve ifadesini hamsi avında bulan, görkemli yaşam coşkusudur. Dar alana sıkışmış sert bir rüzgardır Trabzon. Türkiye liginde toplam 7 kez şampiyon olmuş bir taşralı takım olan Trabzonspor, kimliğini ve karakterini, merkeze karşı geliştirdiği büyük isyanıyla şekillendirdi. 7 kez şampiyon oldu diyorum çünkü, 2010/2011 sezonunun da şampiyonu Trabzonspor’dur.
Ünal Karaman’ın yarım bıraktığı şey, içkin bir değer olarak oyun değildi; oyun ile akli düzeyde ilişkilendiği hiçbir emareyle gerekçelendirilemezdi. Oyunun akli düzeyi ile ilişkiler kurulmadan, bir oyuna sahip olmak ya da bir oyunu kurgulamak pek olanaklı değil; kim bilir belki de birileri, bu değerin, bir ihtimal olarak olanaklı olduğunu düşünüyordu. Trabzonspor, Ünal Karaman’dan bir teknik direktör yaratmayı umdu ama bu umudun gerektirdiği disiplinli, planlanmış sabrı da gösteremedi.
Teknik direktörlük mesleği manasında, Ünal Karaman’ın, bitmiş bir ürün seviyesinde olmadığı açıkça ortadaydı. O seviye için uzun ve sancılı yıllara ihtiyaç vardı. Bence Trabzon futbol aklı, bunu biliyordu. Ünal Karaman’ı seçenek haline getiren kriterler nelerdi? Bunu bilmiyorum; ama açıkça söylemek gerekirse, Ünal Karaman’ın doğru bir tercih olduğuna, hiç ikna olamadım. Futbol oynamış olmak ya da eski bir futbolcu olmak, teknik direktörlük mesleği için değerli bir varoluşa sahip olmak için gerekli ama yetersiz bir önkoşuldur. Bir mesleki kimlik bakımından, bir oyun inşa etmek ve bu oyununu yapılandırmak, teknik direktörlüğün olmazsa olmaz önkoşuludur.
Ünal Karaman, bütünlüklü bir oyun inşa edemedi, daha da kötüsü oyunun kimi hallerini bile organize edemedi. Söz gelimi, yetenek gerektirmeyen bir organizasyon olan defansif yapılanmaya bir çözüm bulamadı. Akıl, bilgi ve atletik özelliklerle pekala her fikir sahibi teknik adamın hal edebileceği bu iş ve işlevleri, ne standart hale getirebildi ne de standart hale getirme çabası içinde olduğunu gösterebildi.
Aynı şekilde, yetenek gerektiren iş ve işlevlerde de topun inisiyatifini kabul edip, oyuncunun hünerli ayaklarından sonuç üretmeye odaklandı. Ne bir pas tipine karar verdi, ne de bir top dolaşım modeline itibar etti. Bloklar arası geçişkenlik için ihtiyaç duyulan alan üretimleri ve bu alanların top ve çoklu oyuncu ile kat edilmesi, umursadığı ya da opsiyon haline getirdiği bir mesele olmadı.
Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımızda herhangi bir özgünlük ya da sır yoktur. Bu nitelikler sıradan herhangi bir teknik adamın, meslek gereği taşımak zorunda olduğu vasat niteliklerdir. Türkiye’de bu niteliklerin zor bulunuyor olması, ayrı bir tartışma konusudur.
Esasen Ünal Karaman, doğru bir oyun inşa ettikten sonra, bu oyuna Trabzon kültür ve kimliğini bir kişilik ve karakter dahil edip, yerel ve özgün bir oyun kurgulama yoluna gitmeliydi. Ama Ünal geleneksel olarak, Terim-Denizli geleneğine sıkıca bağlandı. Bir teknik adam olarak oyuna akli düzeyler katmak yerine, mevcut oyuncunun yeteneğinden, her pozisyon için yararlanma yoluna saptı. Zihninde, kazanmanın kestirme yolları, hep işbaşındaydı.
Eğer futbol oyunu, oyuncunun kendi ayak bilekleriyle oynayacağı doğaçlama bir oyun ise o zaman bir teknik adama ihtiyaç yoktur. Yok eğer bu oyun, onbir oyuncunun organize işbirliğiyse, o zaman bu organizasyonun her anı, her hali ve her pozisyon düzeyi, aklileştirilip bir oyun tarzı ve modeline bağlanma zorunluluğu vardır.
Ve en önemli ayrıntı, Trabzon’dan, Trabzonspor’dan söz ediyorsak, bu şehrin ruhu ve ateşini görmek gerekir.
Trabazonspor’un ateşi her şeyden önce isyanın ateşidir; neşedir, şenliktir, hergeledir ve ifadesini hamsi avında bulan, görkemli yaşam coşkusudur. Dar alana sıkışmış sert bir rüzgardır Trabzon.
Türkiye liginde toplam 7 kez şampiyon olmuş bir taşralı takım olan Trabzonspor, kimliğini ve karakterini, merkeze karşı geliştirdiği büyük isyanıyla şekillendirdi. 7 kez şampiyon oldu diyorum çünkü, 2010/2011 sezonunun da şampiyonu Trabzonspor’dur.
Trabzonspor, yüzünü Trabzon’a dönmelidir. İstanbul, Trabzon için bir ilham kaynağı değildir. Trabzonspor’un dünya ile entegrasiyonu için İstanbul’un aracılığına ihtiyacı yoktur. İstanbul, Trabzon için oyun oynama pratiğinin modeli olamaz. Çünkü Trabzon, İstanbul’u da aşan bir futbol potansiyel ve kapasitesine sahiptir. ‘’Neredesin’’ demek yerine ‘’nereysun,’’ deme cesaretini gösteren bir kültür, kendi içinde ihtiyaç duyduğu özgüveni zaten barındırıyor.