YAZARLAR

Yerli otomobil Kanal İstanbul’u kurtarabilir mi?

İstanbul’u kaybeden iktidar Kanal İstanbul ile kendi İstanbul’unu kurmaya, paralel bir İstanbul kurmaya çalışıyor, belli. Bu ve benzeri nedenler ortaya çıktıkça iktidar konuyu dağıtmaya çalışıyor. Yerli otomobili duyurarak gelen tepkileri yumuşatmaya çalıştı ama pek olmadı. Şimdi görüyoruz ki her ikisi de bir çeşit yandaşı baştan kazandırma modeli.

Bir süredir Kanal İstanbul’un hem etkilerini hem de nedenlerini konuşuyoruz. Etkilerinin bir kısmı ÇED raporunda bile yazılı. Yazılmayanları da konuştukça pek eksik kalmadı. Ama önemli olan etkileri değil, nedenleri. Nedenlerini kurcalandıkça, cevaplar buldukça iş iktidar için içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Mesela bakan işin arsa rantı ile alakalı olmadığını söyledi. Hemen ertesinde ortaya 30 milyon metrekarelik bir arsa spekülasyonu çıktı.

Yani projenin bir gerekçesi, nedeni arsa spekülasyonu.

Mesela iktidar projenin bir kanal projesi olduğunu, güvenlik vs. boyutunu açıkladı. Ardından gemi kaptanlarından eski bürokratlarına kadar geniş bir kesimden açıklama geldi. Kanal pek de gemi ulaşımına uygun değilmiş. Kazalara örnek verdikleri Independenta bile o kanaldan geçemiyormuş. Gemilerin geçmesi için römorklara ihtiyaç duyulduğu, hızlarının Boğaz'a göre üçte bire düştüğü gibi bir dizi teknik detay iktidarın argümanlarını hızla çökertti.

Yani projenin gerekçesi pek de ulaşım değil.

Liste çok uzun, ama gerçek olan şu ki aç ve susuz kalmayı bile göze alıp insanların dilekçe vermesi bu işin zirvesi idi. ÇED itirazını bilmeyen pek çok kişi hayatında ilk defa ÇED itirazı verdi; çoğu kişi de CİMER’den itiraz edebileceğini ilk defa duydu, öğrendi.

PARALEL İSTANBUL

Kanal İstanbul’un bir proje olmadığı, sadece bir emlak transferi işi olduğu ve bunun için yukarıdan birisinin emir verdiği çok çabuk görüldü. Tabii ki bu sürecin neden son zamanlarda hızlandığı akla “paralel bir İstanbul mu kuruluyor?” sorusunu getiriyor. Malum iktidar büyükşehir belediyesini kaybetti, şimdi ise İstanbul’un Avrupa yakasının bütün damarlarını, kaynaklarını kesip kendine bağımlı kılacağı, kendisine de yeni bir İstanbul kuracağı bir proje üstüne çalışıyor. Sanki paralel bir İstanbul kuruyor.

II. YERLİ OTOMOBİL LANSMANI

Tam bu esnada yerli otomobilin tanıtımı yapıldı. Kanal İstanbul gibi soyutlaşan tartışmada somut bir proje, elle tutulan iki otomobil modeli lanse edildi. Ama o da kısa sürdü. Çin’de iki yıl önce tanıtılan bir İtalyan tasarımı olması, daha iki yıl önce yapılan o eski yerli otomobil tanıtımının hızla akla gelmesi nedeni ile o da çok parlak geçmedi. Ön sipariş haberleri ile durum ne kadar kurtulur bilinmez ama olayı değil olguyu tartışsak iş başka bir mecraya hızla geçecek.

21/B: İŞ MODELİ AYNI

Hem Kanal İstanbul'un hem de yerli otomobilin ortak yanları projesiz, plansız olması. Yerli otomobilde beş prototipin sadece ikisini oraya koyarak biraz daha inandırıcı kılındığı zannediliyor. Ama aslında hem kanal hem otomobil bir çeşit 21/b modeli.

Çiğdem Toker 2016’dan bu yana takip ettiği Kamu İhale Kanunu 21'inci madde b fıkrasını köşesinden okuyucu ile paylaşırken sonunda bu yazılarını “Kamu İhalelerinde Olağan İşler” başlıklı bir kitap ile okuyucuya sundu. Ancak çalışma bir kitaptan çok savcıların okuması gereken bir dosya. Yurttaş içinse aslında bir israfın belgesi değil, yolsuzluğun tutanağı.

AK Parti normal kamu ihalelerindeki rekabeti yok edip kendi şirketlerine vermek için bir formül bulmuş. Formül basit, ihale yapılacak konuyu afete bağlamak. Afet gerekçesi ile sadece çağrılı firmalarla ihale yapmak. Yani dışarıya kapalı ihale. Yani KİK madde 21/b.

11,2 MİLYAR TL KAMU ZARARI! 

Ekim 2019’a kadar bu şekilde 316 ihale yapılmış. Bu ihalelerden 2013-2018 arası yapılan kısmını incelediğinizde açık ihalelerin kapalı ihalelere göre daha rekabetçi olduğunu görüyorsunuz. Örneğin 2015’de açık ihaleler yüzde 30 indirimli sonuçlanırken kapalı ihaleler sadece yüzde 10 indirimli sonuçlanmış. Yani kapalı ihale ile yandaşlar yüzde 20 fazladan gelir elde ederken halk yüzde 20 zarar etmiş!

Grafik: Kamu ihalelerinde açık ve kapalı ihalelerde yaklaşık maliyete göre sözleşme bedelleri. (Kaynak: Çiğdem Toker, Kamu İhalelerinde Olağan İşler, sayfa 246-247)

2013-2018 arası dönemde yapılan 93,2 milyar TL’lik kapalı ihalelerin genel olarak indirim oranı ortalaması ise yüzde 15. Aynı dönemde yapılan açık ihalelerin indirim oranı ise yüzde 27 mertebesinde. Eğer kapalı değil açık ihale yapılsaydı ve aynı oranlar yakalansaydı devlet 11,2 milyar TL az para verecekti. Yandaş şirketler 11,2 milyar TL daha az kâr ederken halk 11,2 milyar TL daha az zarar edecekti.

YERLİ OTOMOBİL TALANI

Şimdi konu ile alakasına gelelim ve 21/b ile kanalın ve otomobilin ilişkisini kuralım. İktidar şimdilerde kanalın yap-işlet-devret modeli ile yapılacağını söyledi. Yani şehir hastanesi, Zafer Havalimanı, 3. Köprü gibi projelerde uygulanan, müteahhittin baştan sona hep kazandığı model. Talipli çıkmazsa devletin ihale edebileceği de açıklandı. Yani 21/b burada devreye girebilecek.

Mantık aynı, kendi müteahhidine, arsa spekülatörüne en baştan kazandır, sonra da kazandır.

Peki Kanal İstanbul tartışmasından sıkılan iktidarın imdadına yetişeceği düşünülen yerli otomobilde durum nasıl? Aslında mantık aynı. O gün herkes popüler konuyu tartışmaktan asıl belgeyi biraz kaçırdı sanki. Tanıtımdan bir gün önce Resmi Gazete’de 1945 sayılı “Bursa İlinde Yapılacak Olan Elektrikli Otomobil Üretim Tesisi Yatırımına Proje Bazlı Devlet Yardımı Verilmesine İlişkin Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar” yayımlandı. Buna göre 13 yıl (gerekirse 20 yıla kadar uzatılabilir) boyunca 22 milyar TL’lik yatırım için gümrük vergisinden, KDV’ye, sigorta priminden stopaja, alım garantisine, gelir vergisi muafiyetinden bedava kamu arazisine kadar dokuz kalemde her şeyi verdi. Yani işi alan beş şirket tıpkı 21/b gibi bir şey yapmadan milyarlarca liralık imtiyaza kondu. İnanılmaz gelebilir ama görmek isterseniz tanıtımdan bir gün önce çıkan bu kararın bağlantısını sizlere iletiyorum.

Yani ortada her biri ayrı bir talan olan bir dizi konu var.

Çok açık ki İstanbul’u kaybeden iktidar Kanal İstanbul ile kendi İstanbul’unu kurmaya, paralel bir İstanbul kurmaya çalışıyor, belli. Bu ve benzeri nedenler ortaya çıktıkça iktidar konuyu dağıtmaya çalışıyor. Yerli otomobili duyurarak gelen tepkileri yumuşatmaya çalıştı ama pek olmadı. Şimdi görüyoruz ki her ikisi de bir çeşit yandaşı baştan kazandırma modeli. Tıpkı Çiğdem Toker’in son kitabında anlattığı gibi. Ama baştan verilen bu fahiş kârlar ile bırakın kanalı, otomobili, ülkenin ulaşımı ücretsiz ve iklim dostu yapılabilir, üstüne de binalar sıfır enerjili hale getirilerek ülke fosil yakıt bağımlılığından kurtulabilir.

Yerli otomobil ve Kanal İstanbul bu saatten sonra iktidarı kurtaramayacak, belli. Ama bu projeleri durdurmak hepimizi kurtaracak.


Önder Algedik Kimdir?

Proje yöneticisi, enerji ve iklim uzmanı. Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yaptıktan sonra son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. İklim, Enerji, Çevre Sorunları Araştırma Derneği başkanı olup 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularındandır. Raporlarına ve arşivine http://www.onderalgedik.com/ adresinden ulaşılabilir.