Nasıl oluyor da bu işler böyle olabiliyor?
Türkiye hızla kentleşiyor, kamusallaşıyor, okullaşıyor. Türkiye büyük bir hızla değişiyor. Ancak son dönemde AKP adına medyada, sosyal medyada söz alan kanaat önderlerinin AKP’nin iktidar döneminde yetişmiş gençlere hitap edebilme katsayısı giderek düşüyor. Yani AKP liderliği giderek Türkiye’nin gerisinde kalıyor.
Yıllar önce Pierre Bourdieu hakkında bir belgesel izlemiştim. Başlığı “Sosyoloji bir dövüş sporudur” idi. O belgeselde Pierre Bourdieu “sosyolog ne iş yapar?” sorusuna şöyle cevap veriyordu: “Nasıl olup da işlerin oldukları gibi olduklarını araştırır”. 31 Mart ve 23 Haziran 2019 seçimlerinden beri, Türkiye’de son zamanlarda belirginleşmeye başlayan değişime Pierre Bourdieu’nün sosyoloji tanımı üzerinden bakmanın anlamlı olabileceğini düşünüyorum.
Evet, nasıl olup da Türkiye’de böylesi bir değişim olabiliyor? Yani AKP kaybedebiliyor ve CHP kazanabiliyor? Ateş İlyas Başsoy’un etkileyici kitabının (1) başlığı nasıl olup da tersine dönebiliyor? Sosyoloğun en önemli özelliği, toplumsal olanı siyasetin dar penceresinin sınırları dışında, daha geniş bir perspektiften görebilmesidir. Siyaset kara gibidir, hızlı ısınır ve hızlı soğur. Ancak toplum deniz gibidir, daha yavaş ısınır ve daha yavaş soğur. Toplumlar değişirler. İlerlemeleri ya da gerilemeleri söz konusu değildir. “İleri” ve “geri” otomotiv sektörüyle ilgili kavramlardır, sosyolojiyle ilgili değil! Bu tür atıflar, toplumun değişme yönüyle mutabık olma ya da olmamaya göre değişir. Tıpkı kırmızı camlı bir gözlükle baktığımızda tüm dünyanın kırmızı görünmesi gibi!
Belki de ilk kez AKP’nin kaybetmesi ve CHP’nin kazanmasının sebebi, toplum değişirken, üstelik çok hızlı değişirken, hatta CHP bile değişirken AKP’nin uzun süredir sabit kalmasıdır. Her şey değişirken siz sabit kalırsanız, eskiden ne deseniz ne yapsanız kazanırken, şimdi ne deseniz ne yapsanız kaybedebilirsiniz. Siyaset ile toplum arasındaki ilişki bizim genelde sandığımızdan çok daha karmaşıktır. AKP bir süre “asgari” doğruları yaptı ve hep kazandı. Ancak bunu sürdüremedi. Asgari doğruları yapma konusunda CHP liderliği inisiyatifi, AKP liderliğinden almış gibi gözüküyor.
Bunun en önemli göstergelerinden biri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından çıkan aşağıdaki ifadeler olabilir:
“Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel meselesi haline getirdik. Sana ne kardeşim ya, kadın ister başörtüsü takar, ister takmaz. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, okuyor mu, imkânını sağlıyor muyuz? Derdin o olmalı. Çocuklarımız okumalı, bilimi öğrenmeli ve hayatı sorgulamalı. ‘Neden Türkiye bu haldedir?’ demeli.”
AKP kurulduğundan beri girdiği bütün seçimleri kazandı. Bu dönemde seçimlerdeki oy davranışları üzerine yapılan araştırmalar aralarında en az oy geçişkenliği olan iki partinin AKP ve CHP olduğunu ortaya koyuyor. AKP ile MHP ve HDP arasında oy geçişkenliği var. Güney Doğu’da AKP ile HDP arasında gidip gelen bir seçmen kitlesi mevcut. Aynı şekilde İç Anadolu’da AKP ile MHP arasında bir geçişkenlik var. CHP ile ise MHP ve HDP arasında da oy geçişkenliği var. Ege ve Akdeniz kıyılarında CHP ile MHP arasında, örneğin İstanbul’da ise CHP ile HDP arasında kaymalar olabiliyor. Ancak AKP’nin ortaya çıkışından beri AKP ile CHP arasında oy geçişkenliği neredeyse hiç yoktu. İki kez tekrar eden son İstanbul belediye seçimlerinde ilk kez AKP’den doğrudan CHP’ye oy kayması gerçekleşti. Bunun mümkün olabilmesinin bence iki temel nedeni var. Birincisine öznel neden diyebiliriz. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yukarıda alıntıladığım ifadelerinde ve Ekrem İmamoğlu’nun seçim stratejisinde açıkça görünen “kültürel” mesafeyi azaltıcı politikalar.
Türkiye’de sağ/sol kavramları köklerini Avrupa’da olduğu gibi ekonomi-politik bir gerilimden çok kültür-politik bir gerilimden alırlar. Laik/dindar, Batılı/Doğulu, modern/muhafazakâr ekseninde kutuplaşmış bir toplumda siyaset öncelikle ekonomik çıkarlar değil, yaşama biçimi üzerinden belirlenir. AKP’nin oy tabanının CHP için “kültürel” olarak erişilemez olmasının nedeni budur.
İkincisine ise nesnel neden diyebiliriz. Türkiye hızla kentleşiyor, kamusallaşıyor, okullaşıyor. Başta da ifade ettiğim gibi Türkiye büyük bir hızla değişiyor. Ancak son dönemde AKP adına medyada, sosyal medyada söz alan kanaat önderlerinin AKP’nin iktidar döneminde yetişmiş gençlere hitap edebilme katsayısı giderek düşüyor. Yani AKP liderliği giderek Türkiye’nin gerisinde kalıyor. AKP özellikle genç kuşak seçmenler nezdinde geriliyor. 23 Haziran 2019 seçimleri aslında biraz da bunun sonucu.
Pierre Bourdieu’nün sosyoloji tanımı benim şu ana kadar bildiklerim içinde en iyisidir. Çünkü Pierre Bourdieu toplumun olduğu hale bakar ve bunun ardındaki nedenselliği merak eder. Birçoklarının sandığı gibi toplumun olması gerektiği ideal bir hali yoktur. Sosyoloji olması gerekenle değil, olanla ilgilenir. Toplumlar ilerlemezler, gerilemezler, sadece değişirler. Sosyoloji değişimin bilimidir. Toplumun olduğu halden memnun değilseniz ve onu değiştirmek istiyorsanız siyaset yaparsınız, sosyoloji değil. Dünyayı değiştiren siyasetin öznelliğidir, sosyolojinin nesnelliği değil. Ancak siyasi programınızı sosyolojinin analizleriyle barışık bir biçimde inşa ederseniz kazanma olasılığınız daha yüksek olur. Sanırım AKP liderliği ile CHP liderliği arasında en azından büyükşehirler bazında el değiştiren “toplumu okuma”da daha başarılı olma inisiyatifi biraz da siyaset ile sosyoloji arasındaki ilişkiyi daha dengeli bir biçimde kurmaktan kaynaklanıyor.
(1) Ateş İlyas Başsoy; AKP Neden kazanır? CHP Neden Kaybeder?, Pegasus.