Harcama değil tüketme limiti dolsun
Ülke ‘yeni’lendi ve tabii ki her şey gibi kirlendi spor dünyası. Sporun renkleri soldu, tek renk futbol oldu. O yüzden de Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın harcama limiti nedeniyle transfer yapıp yapamamasından daha önemli bir şey yok şu an spor dünyamızda. Halbuki Türkiye sporu yine ilgilenmeyenlere inat çalıştı bu hafta. Salondan gelen iki haber Türk sporu için çok önemliydi.
Spor lugatımıza son yıllarda ne çok kelime eklendi değil mi? Finansal Fair Play, Video Yardımcı Hakem Sistemi, Bütçe Harcama Limiti… Malum, ülke ‘yeni’ sevdiği için belki bu kelimeler ilginç geldikçe kullanıcısı da artıyordur. Ama böyle topraklar için aslında iyi olan eskidir. Eskiye gittikçe hem finans direktörlüğünden sporseverliğe dönüş yapabilirsiniz hem de futbolun bitmek bilmeyen alan daraltmasından kurtulabilirsiniz. O zaman pasör dediğimizde bir anlamı olur, set, smaç, teknik faul… Bunların hepsi bir anlama tekabül eder. Karşınızdaki de bu kelimeleri kullandığınız anda neden bahsettiğinden haberdar olur. Ya da olurdu diyelim.
Ancak ülke ‘yeni’lendi ve tabii ki her şey gibi kirlendi spor dünyası. Sporun renkleri soldu, tek renk futbol oldu. O yüzden de Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın harcama limiti nedeniyle transfer yapıp yapamamasından daha önemli bir şey yok şu an spor dünyamızda. Halbuki Türkiye sporu yine ilgilenmeyenlere inat çalıştı bu hafta. Salondan gelen iki haber Türk sporu için çok önemliydi.
İlkinin kahramanı Ergin Ataman ve Anadaolu Efes’ti. Barcelona deplasmanında dönülmesi zor denilen yerden döndü lacivert-beyazlılar. Ve daha da önemlisi, bazı hareket ve beyanları hayli tartışmaya açık olsa da, Ergin Ataman bir antrenörün takım üzerinde ne kadar etkili olabileceğini kanıtladı. Hakemin, rakibin ve bütün ev sahibi tribünlerinin karşısında diklendi. Bile isteye -Gökhan German abimizin çok güzel bir gazetecilik örneği sergileyip maç sonu takım otobüsünde konuştuğu Ergin Ataman birinci ağızdan doğruladı- iki teknik ful alıp oyun dışı kaldı. Takımını ateşlemek pahasına risk aldı, kötü gidişe isyan eden ilk kendisi oldu. Ve bu sayede gerçekten de dönülmez akşamın ufkundan döndü Anadolu Efes. Bu yolun sonu şampiyonluk olur mu bilinmez ama hem Ergin Hoca hem de Anadolu Efes bu sezon Avrupa’nın en formda takım sporu ekibi gibi duruyor. (Hemen yüklenmeyin, Liverpool’la birlikte diyelim)
Peki başka ne oldu? 2012’de göğsümüzü kabartıp Londra’daki Olimpiyat Oyunları’nda yer alma başarısını gösteren A Milli Kadın Voleybol takımımız, bir oyunluk ara verdikleri sporun zirve oyunlarında bir kez daha yer alamın peşine düştüler. Bilen bilir, bu satırların yazarı ciddi bir Giovanni Guidetti taraftarıdır. Oyuna bakış açısı, tutkusu, profesyonelliği ve oyuncuları üzerindeki geliştirici etkisiyle her antrenöre örnek olması gerektiğine inanıyorum. İşte o Guidetti ve öğrencileri için 2020 Olimpiyat Oyunları Avrupa Kıta Elemeleri heyecanı çok da iyi başlamadı. Almanya yenilgisi ile başlayan yolun sonu nereye varacak, göreceğiz. Hatta sizler bu satırları okuduğunuzda ay yıldızlılar ya eve dönüşe başlamış ya da final için son hazırlıklarını yapıyor olacaklar. Zira 3-1’lik yenilgi sonrasında toparlanan A Milli Kadın Voleybol Takımımız sırasıyla, Hırvatistan ve Belçika’yı geçip adlarını yarı finale yazdırdı. Dün akşam da o yarı final için Polonya ile karşılaştılar.
Sonuç ne olursa olsun Türkiye’nin spor kültürüne bu denli katkıda bulunan iki spor dalı ve belki de Avrupa’daki en önemli temsilcileri konumundaki iki ekip, transfer gündeminin önüne geçemiyor. Kısır şampiyonluk sohbeti, bolca ekonomi muhabbetinin arasında saman alevi gibi parlayıp sönüyorlar.
Sonra kelime dağarcığımız yine futbola seyirtiyor. Halbuki çok zengin bir dil spor ve Türkiye bu zengin dilin birçok kelimesine çok ama çok hakimdi. En azından anlamlarına dair bir fikrimiz vardı. "Dil nankördür" derler ya, kullanmaya kullanmaya unuttuk. Hatırlamak mümkün mü? Kesinlikle. Yol uzun olsa bile doğal olarak bunu isteyeceğiz. Çünkü Futbolu Tüketme Limitimiz illa ki dolacak.