YAZARLAR

İsyanın belleği

Devrimler, komünler, isyanlar sanıldığı gibi yenilmezler; toplumsal belleğin içinde derin izler bırakırlar ve bugünün lanet olası hegemonyasının içindeki soluk alabilme yerlerimiz hep bunların işaretidir. Fransa’da bugün olanlar ya da çalışma saatlerinin düşük olmasının esas nedeni, 1848 devrimcilerinin birbirlerinden habersiz saat kulelerine ateş etmesinden başka bir şey değildir.

Fransa’da grevler ve geniş gösterilerden sonra emeklilik yasası şimdilik askıya alındı. Fransa’da bu tür haklara diş geçirebilmek oldukça zor. Bunun nedeninin toplumsal bellek olduğuna inanıyorum. Bu, insanların kendi hayatlarında yarım yamalak ve muhtemel yanlış hatırlanan çocukluklarına, hatta bazen hesaplandığında doğmadan önceye uzanan bir zaman diliminden de öteye, kişisel bir bellek ile karşılaştırılamayacak bir şekilde, çok daha uzun bir geçmişe erişen bir bellektir. Bugün bulanık sanal suların içinde balıkken her şeyi unuttuğumuz ve daha da beteri her şeyi unuttuğumuzun farkına bile varmadığımız postmodern şahsi belleklerimizin bile bu toplumsal belleğin bir parçası olması çok şaşırtıcı. Öğrenmenin (!) Google’da ‘search yapmak’ ile aynılaştığı ve hemen ardından yeni araştırdığın konuyu yazar yazmaz unuttuğun bir kocaman balık hafızasında bir dönemde yaşarken böylesi bir toplumsal belleğin varlığından söz etmek size garip gelebilir ama ironik olan, eğer siz haklıysanız zaten unutacaksınız demektir!

Neoliberal merkez, neoliberalizmin -büyü ya da öl- karakterinin son kurbanı olarak büyümeye dahil edildiğinde, toplumsal belleğe daha çok dönülecek gibi görünüyor. Özellikle bugün dünyanın neoliberalizmden, postneoliberal döneme kırılmasıyla ya benzer isyanlara ve direnişlere tanık olacağız ya da merkez ülkelerin pekiştirilmiş sınırlarının içinden sızabilenlere yönelik çok merkezli faşizan gelişmelere. Yani bir yandan çevrenin iri yarıları Latin Amerika’nın Brezilya'sında olduğu gibi açık faşist iktidar Bolsonaro benzeri ya da yine aynı şekilde Asya’nın devlerinden Hindistan’ın, -aynı Türkiye iktidarı gibi- Teoliberal faşizmi. Yani ya direnişlerle zorla geri kazanılabilecek haklarla bir soluk alma ortaya çıkacak ki bu da solu ve muhalefeti besleyecek ya da ülkesine göre ötekileştirilmişlerin üstüne yıkılacak yeni tip bir faşizm.

Sağa ya da sola sürükleniyor dünya oldukça sert bir şekilde. Mesela son İspanya seçimlerinde, İspanya faşistlerinin güç kazanması ve yine aynı şekilde İngiltere’de muhafazakar partinin eski gücüne geri dönmesi. Bunların hepsi iki taraflı savrulmanın tsunami etkisi.

Ancak her durumda çatışma sadece kenarlarda kalmıyor. Aynı zamanda merkeze taşınıyor. Neoliberalizmin fleksibıl omurgasızlığı nereden bir karşı çıkış yaşansa hemen başka tarafa taşınırken, bakalım merkezinde başka yere gidebilme esnekliğini gösterebilecek mi?

Devrimler, komünler, isyanlar sanıldığı gibi yenilmezler; toplumsal belleğin içinde derin izler bırakırlar ve bugünün lanet olası hegemonyasının içindeki soluk alabilme yerlerimiz hep bunların işaretidir. Mesela Fransa’da bugün olanlar ya da çalışma saatlerinin düşük olmasının esas nedeni, 1848 devrimcilerinin birbirlerinden habersiz saat kulelerine ateş etmesinden başka bir şey değildir.

Artık hiçbir şey olmaz derken bu dünyada, isyan tırnaklarını kemirerek zamanını bekliyor, o kadar…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...