YAZARLAR

Çöp bidonu nasıl evrimleşti?

Eskiden çöp varillerini hatırlar mısınız? Sokağın köşesinde veya boş arsada dururdu. Etrafında tavuklar gezinir, kediler beslenirdi. Çok şık değildi ama bir gururu vardı. 159 litrelik hacmi ile sokağa yeterdi. Sonra hayatımıza plastik çöp kovaları girdi: Hacmi 120 litre idi, plastikti. Sonra galvanizli çöp konteynerleri çıktı. Acayip yayıldı. Şimdilerde devasa konteynerlere geçildi. Tam bir yuva bozan o konteynerler...

Çöp en büyük sorunlarımızdan biri. Her ne kadar iktidar 90’lara atıfta bulunsa da, bugün o yılları mumla arıyoruz. Ülkenin her tarafı çöp oldu. Çöp kovaları, çevresi, kaldırımlar, dükkanların önü, parklar ve hatta yaylalara kadar her yer çöp.

Atık politikamız hiçbir zaman bu kadar kötü olmamıştı. Çok açık ki çöp artsın diye çalışan bir devlet, belediyeler ve şirketler var. Çünkü ne kadar çok çöp o kadar çok satış demek. Yani satışın sonucu bu.

İşin aslı devletler ve kurumlar şirketlere dokunmamak için çalışıyor. Bu hafta Tarkan Tufan’ın nefis çevirisi ile çıkan “Geri dönüşüm: Tüketiciyi avutmak için yaratılmış bir aldatmaca mı?” başlıklı yazı aslında kapitalizmin atık sorununun nasıl tüketiciye kilitlediğini, “farkındalık sektörünün” mekanizmalarını çok güzel anlatıyor. Tek kullanımlık ürünleri, ambalaj firmalarının yeşile çalan reklam kampanyalarını, sorumsuz üreticilere nasıl dokunulmadığını anlatıyor.

Bu tartışmayı ülkemize uyarlamak, tartışmalara boyut katmak boynumuzun borcu.

HERKES DAHA ÇOK ATIK İÇİN ÇALIŞIYOR!

Türkiye’de atıklar çeşitli. Bunlar sanayi atıklarından oluşan tehlikeli ve tehlikesiz atıklar, az ama hijyen sorunu olan tıbbi atıklar, evsel atıklar gibi çeşitli. Tehlikesiz atıklar genelde sanayi kaynaklı ve beyana dayalı atıklar. 2017 yılında tam 15,1 milyon ton tehlikesiz atık beyan edilmiş. Beyan edilmeyeni bilmiyoruz. Buna bakan pek bir kurumumuz yok gibi. Tehlikesiz atıkları en fazla üreten ilk beş kent ise Muğla, Kocaeli, İzmir, Mersin ve Bursa. Bu atıkların başında kömür külü ve cüruf geliyor.

Tehlikeli atıklar ise daha ilginç. 2009 yılında 15 bin 664 firma tehlikeli atık beyan ederken bu sayı 2017’de 63 bin 241 şirkete çıkmış. Miktar da 786,4 bin tondan 1 milyon 425 bin tona çıkmış. En fazla tehlikeli atık üreten iller ise sırası ile İstanbul, İzmir, Kocaeli, Bursa ve Çanakkale.

Yani atıklar açısından Marmara bölgesi çok tehlikeli. İzmir ise Marmara bölgesi dışında hem tehlikeli hem de tehlikesiz atıklar açısından kötü bir yer.

Tablo: Türkiye’de tehlikeli ve tehlikesiz atık miktarında en büyük 10 kent, 2017 ÇSB verileridir.

Bir de buna tıbbi atıkları ekleyelim. Tıbbi atık istatistikleri kapsamında, 2018 yıl sonu itibariyle faaliyette olan bin 550 sağlık kuruluşundan 89 bin 454 ton tıbbi atık toplandığı tespit edilmiş.

BERTARAF YALANI

Tıbbi atıkların bir kısmı yakılmış, bir kısmı ise toprağa gömülmüş. Tabii bunu şöyle söylüyorlar: “Toplanan tıbbi atığın yüzde 92,3'ü sterilize edilerek depolama alanlarına, yüzde 7,7'si ise yakma tesislerine gönderilerek bertaraf edildi”. Bu cümle açıkçası havaya ve toprağa gömdük anlamına geliyor.

Tehlikeli atıkta durum daha kötü. 210 bin ton tehlikeli atık yakılarak ve depolama sahasına gömülerek “bertaraf” edilmiş.

Daha kötüsü ise tehlikeli atığın bir kısmını ihraç etmişiz. 2017 yılında ihraç edilen tehlikeli atık miktarı 10 bin 758 ton (1). Tehlikesiz atıkta da benzer bir durum var. İhraç edilen tehlikesiz atık 100 bin 848 ton olmuş. Dile kolay, 110 bin tondan fazla ihraç edilen tehlikeli ve tehlikesiz atığımız var.

Ne kadar kötü bir atık politikası ki (a) tehlike üretiyor ve daha çok bertaraf adıyla (b) yakıyor ve (c) toprağa gömüyor.

Bu veriler bizlere devletin kamu politikası olarak atık üretenlere pek dokunulmadığını, atıkların yakılarak havaya, gömülerek toprağa, ihraç yolu ile dünyaya zarar verdiğini gösteriyor. Bu iddiamızı kentsel atıklar üstünden, ama önce sayısal veri yerine gözlem olarak inceleyelim ve bu sefer bir çöp kovasının anlatılmayan hikayesini vererek başlayalım.

ÇÖP VARİLİNİN KONTEYNERE DÖNÜŞÜMÜ!

.

Eskiden çöp varillerini hatırlar mısınız? Sokağın köşesinde veya boş arsada dururdu. Etrafında tavuklar gezinir, kediler beslenirdi. Çok şık değildi ama bir gururu vardı. 159 litrelik hacmi ile sokağa yeterdi. Zaten daha önce içinde yağ vs.. taşındığı için tekrar kullanılmıştı. Yani kapağını çıkartır, boyar ve kullanmaya başlardın. Şimdi kentlerde pek kalmadı.

Sonra hayatımıza plastik çöp kovaları girdi: Hacmi 120 litre idi, plastikti, çöp kamyonuna dökmek biraz daha kolaydı. Büyükleri de vardı. Ama kısa bir süre ve belli yerlerde gördük sanki. Bunların iki katına büyüklüğünde olanları şu an ortalıkta, görülebiliyor.

.

Sonra galvanizli çöp konteynerleri çıktı. Acayip yayıldı. Bir yandan belediyeler, diğer yandan bakanlık bunların yayılması için dev ihaleler açtı. Büyüktü. Artık 400 litre çöp alanları vardı Varillerin neredeyse 3 katı idi. Hatta 800 litrelikleri de çıktı. 2-3 yıl içinde yamuluyor, mekanizması, kapağı bozuluyordu. Daha güzeli işçi çalışmasına gerek kalmıyordu. Çöp kamyonlarında mekanizma ile dökülebiliyordu.

.

Şimdilerde devasa konteynerlere geçildi. Bunlar 2 bin 500, 3 bin 500 litre ve hatta 3 bin 750 litre olanları bile var. Kolayca içine çöp atılamıyor, atık işçisi içinden geri dönüşümlü olanı alamıyor ve yerleştirildiği yolu ya da kaldırımı ve hatta ikisini birden işgal ediyordu.

.

Tam bir yuva bozan, ne kediye, ne atık işçisine ne de vatandaşa hayrı olmayan ama büyük şirketlere büyük ihaleler aldıran o dev konteynerler.

ÇÖP 4.0; İNSANSIZLAŞAN ATIK SİSTEMİ

.

Artık sıra yer altı konteynerlerine geldi. İnsanın adının olmadığı, koca kamyonlar ve vinçler ile insansızlaştırılan çöp konteyneri tam “Çöp 4.0”, insansız, vicdansız ve gerçekleri örtmeye çalışan koca bir yalan. Bunlar artık 5 bin litre hacme sahip, tanesi neredeyse 20 bin TL gibi fiyatlara ulaşabiliyordu. Tabii bunu alan yanında koca bir vinçli kamyon almalı, işçi çıkartmalıydı. Böylece kentte "hafriyat kamyonu terörü", "çöp kamyonu terörü" derken şimdi "vinçli çöp kamyonu terörü" başladı.

159 litrelik çöp varilleri varken daha mutluyduk, orası kesin. Sonra 400 litrelik konteyner ile mertlik bozuldu. Tonluk konteynerler ile mertlik kalmadı ve şimdi 5 tonluk yer altı konteynerleri ile kentin çöpünü hâlâ örtemiyoruz.

Çöp varilinin yaşadığı bu dönüşüm bile aslında bize çok şey anlatıyor.

ÇÖPÜ KİM DÖKÜYOR?

OECD verilerine göre (2) Türkiye’de kamu 2008 yılında atık yönetimine 289 milyon dolar ayırmış. Ülke gelişti ve büyüdü değil mi? Ama buna rağmen 2015 yılında atık yönetimine ayrılan para 2015’de 147 milyon dolara düşmüş. Atıkları yönetmek, buna para harcamak istemeyen bir devletimiz var. Çünkü toprağa gömmek kolay. Toprak bedava. Bu yüzden Türkiye’deki atıkların yüzde 90’ı gömülür. Bunu da yalanla örterler: Vahşi depolama yerine düzenli depolama!

Aslında devlet şirketlerin daha çok mal satması için üreticiye atıkla ilgili neredeyse hiçbir sorumluluk vermiyor. Üstüne o atıkları azaltacak başka politikalar için para da ayırmıyor. Yani atıkları hem ürettiriyor, hem de yönetmiyor. Hatta daha çok üretilsin, tüketilsin ve toprağa gömülsün diye çalışıyorlar. Bunu sadece devlet değil, muhalefetler de yapıyor.

BELEDİYENİN HEDEFİ: ATIK MİKTARINI ARTTIRMAK!

2015 yılında Çankaya Belediyesi çöp toplamaya 127 milyon TL ayırmış ve bunun 90 milyon TL’sini çöp toplayan şirkete vermiş. 300 tane de konteyner almış. Geri dönüşüm, atık azaltma konusunda neredeyse hiçbir adım atmamış. Sadece göstermelik bir para ayırmış. O da 852 bin TL.

2018’e gelince dağıtılan çöp konteyneri sayısı bine, çöp toplayan taşerona kazandırılan para 140,7 milyon TL’ye, çöp toplamaya ayrılan para ise 171 milyon TL’ye çıkmış. Atıkları geri kazanmak için ayrılan para ise artmamış, hatta 801 bin TL’ye düşmüş.

2020 ise acayip net bir yıl. Atık geri dönüşümüne para ayırmayı bırakmış. İyi yapmış. Koca bütçenin binde biri bile değil. Boşa masraf sanki. Zaten 2020 yılı hedefleri de müthiş. Atıkların geri kazanımı hedefini kaldırmış. 510 bin ton atık toplama hedefi koymuş. Hatta performans programına “toplanan atık miktarı artırılacak” şeklinde yazmayı bile ihmal etmemiş. Hiç vatandaş başına 550 kilo atık üretilen Çankaya’da bu işi sorgulamak belediyenin aklına gelmemiş.

İnanılmaz değil mi? Bunlar belediyenin performans programında yazan şeyler. Ama Çankaya sokaklarında gezseniz ağaç gövdelerini bağlı çöp poşetleri, sıra sıra çöp konteynerleri görebileceğiniz gibi plastik pelüş kaplı çöp kutuları bile görebilirsiniz.

ATIK YALANLARI

Daha hızlı mal satmak isteyen şirketler, kârlarına dokunulmasın diye yapılan göstermelik atık politikaları ve iş ciddiye binince halkı eğitimsiz ve cahil görerek onları eğitmeye kalkan kamu.

Atık meselesi çok açık ki şirketlerin daha fazla mal satması ve satılan maldan hiçbir sorumluluğu almaması meselesi. Bu yüzden de sorumluluk ne devletin ne de belediyelerin. Şirketlere dokunulmaması için çalışan, mevzuatı düzenlemeyen bir yönetim var. Tek bildikleri ise sorumluğu halka, kirliliği de toprağa ve havaya atmak. İsterseniz bir çöp kovasının tarihini düşünerek, isterseniz de bakanlığın ya da belediyelerin raporlarını görerek bunları görebilirsiniz.

159 litrelik çöp varilinin bugün insanın bile ulaşamayacağı 5 bin litrelik konteynerlere dönüşmesi aslında çöp kovasının anlatılmayan trajik hikayesidir.

(1) https://webdosya.csb.gov.tr/db/ced/icerikler/2017_yili_tehlikeli_atik_istatistikleri08032019-20190502142826.pdf

(2) http://www.oecd.org/env/country-reviews/Highlights-Turkiye-2019-TURKISH-WEB.pdf


Önder Algedik Kimdir?

Proje yöneticisi, enerji ve iklim uzmanı. Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yaptıktan sonra son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. İklim, Enerji, Çevre Sorunları Araştırma Derneği başkanı olup 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularındandır. Raporlarına ve arşivine http://www.onderalgedik.com/ adresinden ulaşılabilir.