Vicdan da, merhamet de istemiyoruz
Bir erkek tarafından asitli saldırıya uğrayan Berfin’in failine verilen az ceza sonrası Erdoğan “Kanunların sayfaları arasındaki maddelere değil, vicdanınıza kulak verin” dedi. Güya iyi bir şey dedi, güya kadına yönelik şiddete karşı çıktı. Hayır, tam da tersini yaptı; yargıya talimat vererek hukukun üstünlüğüne saygısızlık etti.
Kadına ve çocuğa yönelik artan şiddet tablosunda, iktidar yine bir şey yapıyormuş gibi görünmek için bazı çıkışlar ve açıklamalar yaptı. Her ne kadar kısmen olumlu kısımlarını görmeye çalışsak da, çoğunlukla durumu daha da vahim hale getirebilecek çıkışlar bunlar.
Örneğin bundan yaklaşık bir ay evvel 6284 Sayılı Kanun’a ilişkin bir genelge yayınladılar. İçerisinde riskli hükümler barındırsa da olumlu yorumladık olabildiğince. Yaklaşık iki hafta önce de bir koordinasyon planı ve yine genelge yayınladılar. Onun da olumlu yönlerini sıraladık. Fakat bu plan yeterince yorumlanmadı, konuşulmadı medyada ve topluluklarda.
Birçok bakanlıkla ortak şekilde hazırlanan 40 sayfalık bu koordinasyon planında özetle; kadına yönelik şiddetle etkin mücadele için kamu kurum ve kuruluşları ile iş birliği, 6284’ün etkin şekilde uygulanması, sığınma evleri, farkındalık artırma ve bilinç yükseltme eğitimleri, veri toplama ve araştırma, her türlü kamu personelinin, muhtarların, yargı mensuplarının, eğitimcilerin, din insanlarının, psikolog, pedagog, sosyal çalışmacıların ve hatta kişilerin (kahvehanelerde) eğitimi, mali kaynak ve bütçe tahsisi gibi önemli tedbirler öngörülmekte. Fakat koordinasyon planının son sayfalarına doğru verilecek eğitimlerin başlıklarına bakıldığında, bu planın da iktidarın ulaşmak istediği amaca hizmet ettiği ne yazık ki görülüyor. Bu başlıklar şöyle sıralanabilir; "Aile Sosyal Destek Programı", "Temel Aile Bilinci" projesi, "Huzurlu Aile, Güçlü Toplum, Güvenli Gelecek" projesi dahilinde "Evliliğe İlk Adım" seminerleri, "Aile İçi Şiddetin Önlenmesinde Dini Referanslar" eğitimi, "Ailemde Merhamet İstiyorum" seminerleri, "Ailede Merhametin Sağlanması ve Aile Fertlerinin Şiddetten Korunması" farkındalık yayınları.
Görüldüğü üzere; aile-merhamet ve din üzerine kurulmuş bir eğitim programı yapılmış. Hadi dini anlamak mümkün; zira kimileri insan olmaktan ileri gelen sebeplerle değil yalnızca kutsal kitap öyle dediği için suç işlemekten sakınabiliyor. Fakat kadına kadın olduğu için, insan olduğu için şiddet uygulamaktan sakınmayı değil de aile içerisinde eriterek merhamet gösterilmesi gereken zavallı bir varlık konumuna sokmayı anlayamam. Neticede kadın, ailesi olmasa da kadındır, insandır. Ya da kadın merhamet edilmesi gereken bir kedi yavrusu değil, erkeklerle eşit haklara sahip, en az erkekler kadar insandır.
İşte iktidar uzun süredir her şeyi “aile”ye yormaya çalışıyor. Örneğin toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinde dahi aile anlatılıyor. Tabii ders kaldırılmadıysa. KADEM gibi iktidar uzantısı dernekler “merhamet” politikası güdüyor, “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramını “toplumsal cinsiyet adaleti”ne evirmeye çalışıyor. Yani, hak edene hak ettiği kadar muamele deniyor. Bu minvalde Erdoğan çıkıp “Kadınla erkek eşit değildir, 100 metreyi aynı şekilde koşabilirler mi?” gibi son derece “tuhaf” bir beyanat verebiliyor.
Hatta en son kadınların evde kalmasına taktı kafayı biliyorsunuz. Bekar kadını ülkeden kovacak, vatandaşlıktan çıkaracak yakında. O derece absürtleşti durum. Zaten nikahlarda da üçten beşe çıkardı çocuk emrini. Aile de aile diye tutturdu. Tüm bunlara rağmen boşanmalar arttı. Arık her dört kişiden biri boşanıyor. Oysa, aile ve çocuk diye tutturduğu kadar ülkenin ekonomik refahı için uğraşsa, aileler de huzurlu olur, şiddet de azalır, boşanmalar da azalır, gelecek nesillerin niteliği de artar.
Bazen iktidar öyle şeyler yapıyor ki; gölge etmeyin başka ihsan istemez diyesi geliyor insanın. İşte geçenlerde bir erkek tarafından asitli saldırıya uğrayan Berfin’in failine verilen az ceza sonrası Erdoğan “Kanunların sayfaları arasındaki maddelere değil, vicdanınıza kulak verin” dedi. Güya iyi bir şey dedi, güya kadına yönelik şiddete karşı çıktı. Hayır, tam da tersini yaptı; yargıya talimat vererek hukukun üstünlüğüne saygısızlık etti. Hukuki eleştiri başka şey, kanuna uymama talimatı başka şey neticede. Hep söyleriz; vicdan tehlikeli kavramdır, vicdana gelene kadar hukuk kuralları var, kimsenin vicdanına kalmadık diye. İşte merhamet kavramına da aynı mantıkla karşıyız. Siz kimsiniz ki kadına merhamet ediyorsunuz? Kadınlar merhamet istemiyor, haklarını istiyor. Kadına yönelik şiddeti önlemek için bir koordinasyon planı hazırlıyorsanız da burada merhametten değil, toplumsal cinsiyet eşitliğinden bahsetmelisiniz örneğin. Bir kez dahi geçmiyor bu kavram koca planda. İstanbul Sözleşmesi de geçmiyor. Neticede İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti “toplumsal cinsiyete dayalı kadına yönelik şiddet” olarak ele alan ilk sözleşme. Hangi kavramları yok etmek, hangi kavramlara alıştırmak istedikleri açık. Bizim de bu bilinçle okumamız gerekiyor gelişmeleri.
2019 yılında 474 kadın öldürüldü. 2020 yılında bu sayının azalması gerekiyor. Bunun için artık gerçek çözümlere odaklanmamız ve bu çözümlerde ısrarcı olmamız lazım. Kolektif mücadele önemli, bu kısma daha da önem vermemiz lazım. Ülke de, dünya da kadına yönelik şiddet konusunda artık daha bilinçli. Fakat muhafazakar toplumlarda kadın hakları mücadelesinin daima görmezden gelindiğini, kadının aile kavramı içinde eritilmeye ve güçsüzleştirilmeye çalışılacağını da unutmadan karar alma mekanizmalarında yer almak üzere cesur davranmamız lazım. Eşitliğe giden yolda yol almamız lazım.