Davos’ta sorulmayan: Dünya kimin için büyüyor
Geçtiğimiz yıl Davos’ta yankılanan adil vergi politikası sesleri bu yıl cılızdı. “Zenginden çok yoksuldan az vergi alınsın, devlet sağlık, eğitim, ulaşım, barınma gibi temel insan hakları (sosyal haklar da insan hakkıdır) konusunda görevini üstlensin” çıkışı bu yıl yeteri kadar gündem olmadı. Oysa Oxfam’a göre en zengin yüzde birlik kesimden sadece yüzde 0.5 fazla vergi alınsa çocuk ve yetişkinlerin 10 yıllık eğitim ve sağlık harcamaları kolaylıkla karşılanabiliyor.
117 ülkeden devlet ve hükümet başkanları, üst düzey yöneticiler, bilim insanları, sivil toplum temsilcileri ve gazetecilerin de bulunduğu yaklaşık 3 bin davetli 21-24 Ocak’ta Davos’ta bir araya geldi. Bu yılki toplantıya ABD Başkanı Donald Trump, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in yanı sıra İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg gibi isimler katıldı.
Türkiye’nin katılımı bakanlıklar düzeyindeydi. 2010’dan bu yana da bu böyle sürüyor. 2009’da "One Minute" olayı olarak da bilinen gelişmeden sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Davos benim için bitmiştir” demişti. Bu sözüne riayet eden Erdoğan 2009’dan bu yana Davos’a gitmiyor. Ancak Erdoğan’ın resti kişisel düzeyde kaldı. Küresel ekonominin çıkmazları, yatırımcı kovalamacalarla dolu Davos’a gitmemek Türkiye için kolay değil. Bu çerçevede Türkiye 2009’dan bu yana Davos’a bakanlar düzeyinde katılıyor. Öyle ya Türkiye rest çekti diye Davos iptal olacak değildi. Bu yılki toplantıya Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ve Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal katıldı. Erdoğan’ın gözünde kıymeti olmayan Davos’a bakanların neden gittiği yine Türkiye dış politikasının bilinmez dehlizlerinde yanıt bekliyor. Türkiye’nin katılımı bir yana bu yazıda Davos’un gündemine ve çıkmazlarına bakacağız.
TRUMP’IN DAVOS’TAN SENATOYA MESAJI
1970’den beri yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nda (1987’de bu adı aldı) her yıl farklı bir tema işleniyor. 2020’in teması “Uyumlu ve Sürdürülebilir Bir Dünya için Paydaşlar” olarak belirlendi. Temadan da anlaşılacağı üzere gündemde iklim kriziyle nasıl mücadele edileceği, biyolojik çeşitliliğin nasıl korunacağı vardı. Ancak katılan şirketler, bankalar, yatırımcılar dikkate alındığında bu bir iklim toplantısı değildi. Nitekim forumda uzun vadeli borçların nasıl kaldırılacağı, bir “teknoloji savaşından” nasıl kaçınılacağı, gelecek on yıl içinde bir milyar insana beceri kazandırmak ve küresel çatışma noktalarda tansiyonun nasıl düşürüleceği gibi Trump için anlamlı(!) konular da vardı.
Forum adına gelişmeleri aktaran yetkililer dünyayı diğerleri ve Trump olarak ayırdı konuşmalarında. Bunun nedeni Trump ve kabinesinin her fırsatta “küresel iklim krizi mi yok artık” minvalindeki bilimsellikten, akıldan uzak, bencilce denebilecek çıkışları. Tema iklim krizine odaklanmış olmakla beraber açılış konuşmasını yapan Trump, ABD’deki seçime de göz kırpıp, sanki Davos’ta değil de Washington’da Senato’ya kendini anlatır gibi başarılarını sıraladı. Onun gündeminde istihdamın iyileşmesi, Çin’in dize getirilmesi, Amerika’nın nasıl yeniden büyük olmaya başladığı vardı. Kendisine kimse “ne pahasına” diye sormadığı için meydan onundu. Ancak şaşalı konuşma senatoda karşılık buldu mu, kestirmek güç.
Trump kendini allayıp pullarken Amerikan kamuoyu araştırma şirketi Edelman'ın 28 ülkeden 34 bin katılımcıyla yaptığı araştırmasına göre yüzde 56'lık çoğunluk, kapitalizmin mevcut haliyle dünyaya yarardan çok zarar getirdiği düşünüyor. İstihdam verilerinin olumlu göründüğü ülkeler de bile katılımcıların yüzde 83'ü işini kaybetme korkusu yaşıyor. Trump’ın aksine toplumların yüzde 66’sı siyasi liderlerin ülkesinin sorunlarını çözebileceğine güvenmiyor.
DÜNYA KİMİN İÇİN BÜYÜYOR?
Davos’ta her yıl olduğu gibi IMF’den küresel ekonomik öngörü alındı. IMF’nin yaptığı açıklamaya göre küresel ekonominin 2020’de yüzde 3.1 büyümesi bekleniyor; bir önceki yıl bu oran yüzde 2.9’du. Bununla beraber genel görünüm olumlu bir seyir izliyor olsa da özellikle yükselen piyasalar olarak gösterilen ülkelerde özellikle Hindistan’daki yavaşlamaya dikkat çekiliyor. Hindistan ekonomisine dönük IMF öngörüleri pek parlak değil, üretim cephesindeki yavaşlama bu öngörünün temel nedeni. Jeopolitik riskler, ABD-Çin ticaret savaşının seyrindeki belirsizlik öngörüye etki etti. Buraya kadar hikâye bildiğimiz öngörüler, veriler ve tahminlerle donatılmış. Ancak cevaplanması gereken, sağıra yatılan, bir soru var: Kim büyüyor?
Oxfam 2020 Raporu’na bakarak bu soruya yanıt verelim. Rapora göre dünyada servetine servet katanlar ve yoksulluk, açlık içinde yaşayanlar var. Bu bilgi yeni değil, kıyısından köşesinde sosyalizm, sınıf, Marksizm okuması yapanların “Güneş’in altında yeni bir şey yok” demesine neden oluyor. Yine de rapora kulak verelim. Oxfam’a göre son 10 yılda sayısı iki katına çıkan milyarderler büyüyor. 2 bin 153 milyarderin serveti 4.6 milyar insanınkine, yani dünya nüfusunun yüzde 60’na, eşit. Üstelik raporu okudukça can yakıcı gerçekler berraklaşıyor. Örneğin dünyadaki en zengin 22 erkeğin serveti, Afrika kıtasındaki tüm kadınların servetinden fazla. O zaman şunu demek mümkün dünyada bir avuç insan zenginleşiyor, üstelik bunların büyük bir kısmı erkek. Rapor, yoksulluğun yanında, cinsiyete dair önemli eşitsizlikten bahsediyor. Kadınlar ve kız çocuklarının üstelendiği 12.8 milyar saatlik işin ücreti ödenmiyor ya da ücretsiz olarak görülüyor. Oysa bu ücret ödenseydi küresel ekonomiye yıllık 10.8 trilyon dolarlık katkı sunacaktı, yani küresel teknoloji endüstrisinin katkısının üç katı.
CILIZ KALAN SES: ADİL VERGİ POLİTİKASI
Kim büyüyor sorusuna biraz zenginleştirelim ve nasıl büyüyor sorusunu ekleyelim. Kim, nasıl büyüyor? Sorumuzun ilk kısmının cevabı üst düzey zenginler. Peki bu servet nasıl böyle artıyor? Bu noktada hiç de yabancı olmadığımız bir pratiğe bakalım. Vergi afları, vergi indirimleri.
Türkiye’de Elazığ depremiyle beraber toplumun büyük bir kısmı “deprem vergilerine ne oldu? dedi. Oysa dönemin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcı Mehmet Şimşek bir toplantıda “biz o vergilerle yol yaptık” demişti. Bir başka iddia matematiğin aciz kaldığı konut yapıldığına dönük. Özetle deprem için toplanan vergi ortada yok. Ancak deprem vergisi konusunda verilen tepki, vergi afları ve kolaylıkları konusunda cılız kalıyor. Yani bir firmanın vergi borcu silinirken “benim aldığım doğal gaza özel tüketim vergisi uygulayan iktidar, nasıl olur da bu firmanın vergi borcunu siler?” denmiyor. İşte bu durum dünyada ülkemize özgü değil.
Yukarıda değindiğimiz zenginliğin kaynağında da bu vergi politikaları etkili. Geçtiğimiz yıl Davos’ta yankılanan adil vergi politikası sesleri bu yıl cılızdı. “Zenginden çok yoksuldan az vergi alınsın, devlet sağlık, eğitim, ulaşım, barınma gibi temel insan hakları (sosyal haklar da insan hakkıdır) konusunda görevini üstlensin” çıkışı bu yıl yeteri kadar gündem olmadı. Oysa Oxfam’a göre en zengin yüzde birlik kesimden sadece yüzde 0.5 fazla vergi alınsa çocuk ve yetişkinlerin 10 yıllık eğitim ve sağlık harcamaları kolaylıkla karşılanabiliyor. Yani zenginlerden hakkıyla vergi alınırsa, devlet yurtlarında kalan, çok az burs alan öğrenciler “sesinizi çıkarırsanız bursunuzu keseriz” tehdidi almaz.
NOBEL ÖDÜLLÜ EKONOMİSTİN DAVOS GÖZLEMİ
Davos’un kapsayıcı olduğu iddia edilen gündemine dönük en önemli tanım Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz’ten gelmişti. Stigliz Davos bir ağ festivali ve elitist bir imaja sahip demişti. Çeyrek asırdır Davos’a katılan ekonomiste göre eşitsizliğe ve iklim değişikliğine rağmen, CEO'ların yalnızca küreselleşmeye karşı popülist tepki ile ilgileniyor. Project Syndicate'te gözlemlerini aktaran Stiglitz, "Davos CEO'ları için zenginleşme ve şirketleri için vergi indirimleri, deregülasyon ile birlikte her ülkenin sorunlarının cevabı gibi görünüyor" demişti. Yani şirketlerin, milyarderlerin zenginleşmesine kafa yormak esas, mümkünse yoksullar da seslerini çıkarmasın arayışı Davos’un mottosu. Yoksa zenginliğin, gösterişin, bencilliğin, para konuşur diyen bir devlet başkanı neden açılış konuşması yapsın.
Davos 2020’ye böyle başladı. İklim krizi de konuşuldu elbet. Yüzlerce jet, özel uçak helikopterle gelenler alışkanlıklarından lükslerinden zerre taviz vermeden kedisinden kuşuna, devesinden kolasına, insanından ağacına, suyuna kıydıkları dünya için sözleri meclisten dışarı olacak şekilde “böyle olmaz ki ama” dediler.
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
Yapay zekanın açıldığı kapı: Nükleerin yeniden keşfi 30 Ekim 2024
Cumhuriyet'in 101. yılı: Demokrasi, laiklik, anayasa, eşit yurttaşlık 29 Ekim 2024
Etiyopya’nın darboğazına BRICS bir çare olacak mı? 25 Ekim 2024
'Çözüm Süreci'nde muhatap Erdoğan değil Bahçeli gibi görünüyor' 21 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI