YAZARLAR

Serginin bu seansına bir bilet lütfen!

Can Kılcıoğlu’nunki nasıl bir film? Bu bir film değil, bir sergi. Yeni ve parçası olmaktan keyif alacağınız bir deneyim. Can Kılcıoğlu küratör koltuğuna oturuyor, galeri ekibi direktörlükten kastinge görevlerini paylaşıyor, müzikleri Gevende grubundan Okan Kaya yapıyor.

Y: N’oluyor bana ya?

D: N’oluyor bana ya?

Alengirli senaryolu filmler, senin kararlarına göre devam eden interaktif diziler, çözülemeyen bilmeceler, bölüm sonu ters köşeleri… Hep daha fazla, daha karışık, kendimizi daha da özel hissetmemiz için kişiselleştirilmiş işler arıyoruz. Hayatlarımız yeterince karışık değilmiş gibi…

2018’de Performistanbul’un bir binada gerçekleşen ve 28 gün, 672 saat süren “İhtiyaç: Sen” performasına gitmiştim (ki, bugüne kadar gördüğüm Türkiyeliler tarafından sergilenen en iyi performanstı). Katlardan birinde, Ekin Bernay’ın performansında boş bir kağıda ne istediğimizin yazılması talep ediliyordu. Çok basit: Boş bir kağıt, tepesinde “Ne istiyorsun?” sorusu ve elinde kalem. Yazdıktan sonra da duvarlarda diğer ziyaretçilerin istediklerini okuyabiliyordunuz. Belki de bunu anlattığım üçüncü yazım bile olabilir, o kadar beğenmiştim. Çünkü hepimiz, çok basit şeyler istiyorduk. Bütün o harala gürelenin, bitmek tükenmek bilmeyen listelerin, arzuların sonu, hep çok basit hayallere çıkıyordu.

Uzun lafı kısası; basit iyidir. İnsana dairdir. Paylaşılabilendir. Yüz güldüren, hislendirendir.

D: Sahiplenme şart mı şimdi?

Deniz: (dışından) Olsun...

Mixer’de devam eden “Biz Aslında” sergisinin senaryosu da oldukça basit. Can Kılcıoğlu hem yazmış hem yönetmiş. (Evet, sergiyi. Oraya da geleceğiz.) “Biz Aslında… Bir ilişkiyi anlatıyor. Hem hiç kimseninkine benzemeyen bir ilişki, hem de herkesinki gibi,” demiş yönetmen. O yüzden güzel. Sade ve tanıdık. Hemen ısınıveriyorsun.

.

D: Ne çirkin kokuyor yine o parfüm.

Y: Hızması 1973 model şuna bak.

Peki Can Kılcıoğlu’nunki nasıl bir film? Bu bir film değil, bir sergi. Yeni ve parçası olmaktan keyif alacağınız bir deneyim. Can Kılcıoğlu küratör koltuğuna oturuyor, galeri ekibi direktörlükten castinge görevlerini paylaşıyor, müzikleri Gevende grubundan Okan Kaya yapıyor.

Senaryo, 12 sahne halinde yazılıyor ve 12 sanatçıya paylaştırılıyor. Sanatçılar, kendi sahnelerini kendi tarzlarıyla birer esere dönüştürüyorlar. 12 farklı göz, hissiyat ve anlatımdan tek bir aşk hikayesini yaşıyorsunuz. Karanlık bir labirente girip her yanan ışık ve duyduğunuz yeni ezgiyle senaryodan bir parça ve o sahneye ait işi görüyorsunuz. Galerinin genç sanatçıları, size videodan heykele, ilustrasyondan resme farklı medyumlarla aşkı anlatıyorlar.

Deniz: (dışından) Salak salak dramatikleştirmeyelim.

Yağmur: (dışından) çok zor.

.

Bu sergi-filmi sadece izleyip çıkıyor musunuz peki? Hayır; Mixer, size baştan sona bir deneyim yaşatıyor. Galeriye girdiğinizde seans saatlerini kapıda afişte görüyorsunuz, biletçiler size bekliyor. (Sergi ücretsiz) Bekleme salonunda patlamış mısırlar patlıyor, frigolar ikram ediliyor, sahneleri tasarlayan sanatçıların eski film afişleri (yani edisyonları) sizin için sergileniyor. Beklerken izlemeniz için tabii ki serginin fragmanı da var!

Deniz: (dışından) İyi işte, aynı. Solo sergi yaklaşıyor. Sen?

Y: Hızmasını çıkartmış. Ben istesem yapmazdı.

Şimdi böyle ballandıra ballandıra anlatınca çıldıran ışıklar, efektler, inanılmaz ses sistemleri beklemeyin tabii doyumsuz çocuklar. Mixer, galeri alanını bambaşka bir yere çevirmiş ve ekip önemli bir uğraş vermiş olsa da, bu işler bütçe işi, dolayısıyla dekor da alan da mütevazi. Mixer, genç sanatçıları destekleyen idealist bir galeri olduğundan alana da zaten bu yakışıyor ve mütevazilik hiç de etkiyi düşürmüyor; sergi kurgusu ve ince düşünülen detaylara keyifle dalıyor, hangi sahne favoriniz, beğenme sebebi hikayeden mi yoksa eserden mi diye tartışıyorsunuz yanınızdakilerle. Ben şahsen, zaten uzun zamandır favorilerimden olan Meltem Şahin’in hınzır animasyonlarını, hikayeye acayip uyan Yasemin Özcan’ın (o ne tatlı histir, ilk kahvaltılar!) sade masasını ve Ahu Akgün’ün birkaç objeyi resmederek “hakikaten ayrılık tam da bunlar” dedirten resimlerini en sevdiğim sahneler seçtim.

.

Bu hafta ne izleyeyim diye düşünüyorduysanız, işte size bambaşka bir öneri bu film gibi kurgulanmış sergi! Artık filmin sonu geldiğimize göre, gelsin film sonunda akan jenerik; e haydi siz de yavaş yavaş ayağa kalkıp loş ışıkta bu salondan çıkın:

Sanatçılar: Ahu Akgün, Ayça Telgeren, Bengisu Bayrak, Börte İpek, Furkan Öztekin, Gül Kozacıoğlu, Mediha Didem Türemen, Meltem Şahin, Meltem Sırtıkara, Okan Kaya, Volkan Aslan, Yasemin Özcan

Yazan-Yöneten: Can Kılcıoğlu

Yapımcı: Hamit Hamutçu

Direktör: Bengü Gün

Sanatçı İlişkileri: Özhan Kakış

Proje Koordinatörleri: Emrah Çoban, Zeynep Bolat

Işık Tasarımı: Utku Kara

Mekan Tasarımı: STUDIO MADA

Biz Aslında 18.01.2020-22.02.2020

Saatler: 11:00 – 20:30

Mixer, Mumhane Cad. No:46-50, -1. Kat, Karaköy, İstanbul


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.