Yoksunluğun çocukları
Çünkü bugün kaderine terk ettiğimiz, ailelerinin feryat figanlarla kendi hayatlarına kastettiği çocuklar, sadece kendilerini kurtarmak için her yola başvuracak. Kendisini kurtarabilen, kurtaracak. Fakat aklına hiç ülkenin de geleceği için bir adım atmak gelmeyecek. Çünkü zamanında kimse onu ve ailesini düşünmemişti.
Hayata devam etmek istiyorsun bazen. Her şeye ve her sıkıntıya rağmen. Diyorsun ki, umut her zaman vardır. Spor, sadece profesyonel değil amatör de olsa kafanı dağıtmaya yeter. Bir transfer dedikodusu, Nadal-Federer rekabeti ama sonsuz dostluğu, Anadolu Efes’in bizi eski Koraç Kupası günlerine taşıması, kadın voleybolcularımızın başarıları, Furkan Korkmaz’ın yükselen grafiği, Ahmet Ökten’in etap üçüncülüğü ve daha fazlası. Ya da bir arkadaşınızla teniz oynamak, belki yüzmek. Takip etmek ya da yapmak, fark etmez normal şartlarda spor iyi gelir insana. En azından havan değişir.
Fakat görüyoruz, artık normal şartlarda değiliz. Felaketler ve yoksunluklar ülkesi burası. Yoksulluk yaratılıyor, yoksunluk ise kader olarak işlendi adeta DNA’mıza. Açlık bir kader olunca, sporun onarıcı tarafını hissedemiyoruz artık. Bundan daha bir yazı önce spor iyi gelsin demiştim bu satırlarda ama artık ne kadar anlamı var bilmiyorum. Doğal değil insan eliyle yaratılmış felaketlerin sonucu bu. Spor ne yapsın!
Çünkü bu ülkede çocuklar aç. Bu ülkede hayatını kaybedenler hep yoksunlar. Bu yoksunluk, bu acı, bu açlık belki şimdi gündemin içinde eriyip gidiyor ama bundan 10-15 sene sonra etkilerini göreceğiz.
Hayatın yoksun çocukları, Türkiye’nin adaletsizliğe terk edilmiş çocukları, ülkenin geleceğinin resmini çizecekler. Ve pek de renkli olmayacak bu resim. Kayıp kuşak olacaklar belki. Bazısı spor yapacak, bazısı belki de çok başarılı olacak, birçoğu ise yitip gidecek. Ama spor bile kurtaramayacak belki de bu çocukları. Dolayısıyla ülke geleceğini.
Çünkü bugün kaderine terk ettiğimiz, ailelerinin feryat figanlarla kendi hayatlarına kastettiği çocuklar, sadece kendilerini kurtarmak için her yola başvuracak. Kendisini kurtarabilen, kurtaracak. Fakat aklına hiç ülkenin de geleceği için bir adım atmak gelmeyecek. Çünkü zamanında kimse onu ve ailesini düşünmemişti. Bir ülkenin geleceğini ancak kolektif yaşamın kurtaracağından bihaber büyüyecek, gelişecek belki.
Neden mi bu kadar karamsarım? Çünkü bu filmi yaşadık biz. Birey birey kendisini kurtaran spor figürlerinin ülkesi burası. Büyüdüklerinde eşlerine şiddet uygulayan, herkesi tehdit eden, ülkenin sahibi zanneden, hastaneye silahla giren, uluorta kavga çıkartan figürlerin ülkesi. Sadece kendisini ve ailesini kurtarmanın derdinden çevresindekileri göremiyorlar. Eskiden o kadar küçültülmüşler ki parayla, konumla büyüdük sandıkça, şirazeden çıkıyorlar. Şimdi ise buna bir de yoksunluk eklendiğini düşünün. Aileleri muktedir güçler tarafından ezilen, tabii caizse gün yüzü görmeyenlerin ülkesi oluyor yavaş yavaş.
O sebeple büyüdükçe sertleşecekler. Sertleştikçe, geleceğimizi kaybedeceğiz. Spor anlamını yitirecek. Zaten yitirmeye başladı bile aslında.
Yaşadıklarımız karşısında nefes almak bile önemsizleşiyor. Göz göre göre kayıyor gidiyor koca bir nesil. Kutuplaşa kutuplaşa bitiyoruz. Fark etmiyoruz. Karda uyumak gibi. Uyku tatlı geliyor. Ama o uyku bizi öldürüyor. Fark etmiyoruz.
Çocuklar güzel büyümeli. Ne yapılacaksa onların güzel büyümesi için yapılmalı. Yoksa ne konuştuğumuzun, ne gördüğümüzün ne de yaşadığımızın bir anlamı kalacak. Yarın zaten çok geç. Aslına bakarsanız bugün bile kayıp. Kaybedecek bir saniyemiz bile yok. Zira kurtulacaksa bu ülke, bugünün çocuklarıyla kurtulacak. Umut mu? Sizce ne kadarsa o kadar var.