Çimşir ve Sturridge çok kibardı!
Trabzonsporlu dostlar kusura bakmasın; bu yetenek fazlası takım Çimşir’in futbol ilmini aşar dediğimde kızıyorlardı. Şimdi "ben demiştim" demek istemiyorum çünkü görünen şey benim dememden daha açık, daha net ve daha belirgin.
Sturridge, kadroda neden vardı? Bu oyuncu rüyalarında bile futbol oynamıyor. Buna rağmen kim bu oyuncuda ısrar ediyor? Kim ısrar ediyorsa, onun yerine çıksın onlar oynasın. Başkan istiyorsa, o çıksın oynasın. Açıkça sormak istiyorum; ilk yarıda hangi sorunların çözümü için Sturridge sahaya sürüldü? Herhangi bir oyuncunun değil de sadece Sturrigde’in ancak rol alabileceği hangi plan, hangi kurgu, bu ihtiyacı zorunlu kılıyordu? Yani herhangi bir oyuncunun yapamayacağı ama sadece Sturridge’nin yapacağı ne vardı? Bir zahmet biri bunu açıklasın.
O birini bulmuşken, şu soruya da cevap versin, yine bir zahmet, 4. dakikadan sonra Trabzonspor neden bu kadar derinde savunma yaptı? Trabzonspor o kadar akıldışı bir geri çekilme yaşadı ki, Beşiktaş ne defansta ne de orta sahada hiçbir dirençle karşılaşmadan, doğrudan Trabzonspor ceza sahasına girebildi, her seferinde her atakta. Oysa adımdan emin olduğum gibi, Sergen Yalçın böyle bir oyunu planlamamıştı? Akıl alır gibi değil, hiçbir Trabzonsporlu oyuncu hiçbir Beşiktaşlı oyuncuyu, birinci ve ikinci bölgede karşılamadı.
Top Beşiktaş’a geçtiğince Trabzonspor takımının otomatik refleksi geriye doğru koşmak oldu. Neden? Niye? Ne oluyor? Oysa 4. dakikada harika bir vuruşla Sörloth, seni öne geçirmiş. Maç sana dönmüş, oyun senin taleplerin için altın tepsi için de kendini sana sunmuş. Beşiktaş, disiplinsiz ve plansız bir takım, bu durum onu tümden gelişi güzel bir takım haline getirmiş. İstediğin geniş alanlar önünde, istemediklerin cebinde. Ama Çimşir takımın en gerisinde herkesten önce kendi kalesine koşuyor. Olacak şey değil.
Çimşir sanki hiçbir sorunu yokmuş gibi ikinci yarıya aynı kadro ve aynı mantıkla başladı. Golün geleceği o kadar belliydi ki, bunu ta Trabzon'dan, iskeleden ya da İmroz’dan görmek mümkündü. Ama Çimşir görmüyordu. Yahu Gökhan Gönül, gözlerinin önünde sağ kanatta cirit atıyor. Aldığı her topu hiçbir engelle karşılaşmadan kalene bir fişek gibi atıyor ve Sturridge, İngiliz prenseslerine özgü bir edayla, koşmadan Gökhan’ın cinayet işlemesine seyirci kalıyor.
Nihayet bu açık ve engelsiz baskı sonuç verdi ve Beşiktaş önce durumu eşitledi sonra da öne geçti. Bu kesinlikle Sergen Yalçın’ın başarısı değildi. Çimşir’in iş bilmezliğinin sonucuydu. Eğer Sergen Yalçın azıcık teknik adamlık niteliklerine sahip olsaydı, bu değneksiz köyde en az beş farklı öne geçerdi. Çünkü baskı, yok, pres yok, her Trabzonlu oyuncu top ceza sahası çeperlerine gelmeden, rakibine müdahale etmeyi düşünmüyor.
Trabzonsporlu dostlar kusura bakmasın; bu yetenek fazlası takım Çimşir’in futbol ilmini aşar dediğimde kızıyorlardı. Şimdi "ben demiştim" demek istemiyorum çünkü görünen şey benim dememden daha açık, daha net ve daha belirgin.
Çimşir ne savunma oyunlarına dair bir fikre sahip, ne de hücum oyunlarına. Beşiktaş geriye çekildiğinde Çimşir, hücum adına hangi aklı ortaya koydu? O da tıpkı Sergen gibi mucizevi ortalardan medet ummaktan başka bir şey yapmadı. Tek fark, Sergen daha şanslıydı. Hepsi bu.
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Her şey ortada.