İşçilere de video konferans var mı patron beyler?
“Sessizlerin sesi”, “kimsesizlerin kimsesi” gibi popülist sıfatlarla takdim edilen neo-islamcıların başkanlık sistemi, sermaye sınıfının, öncekilerden de daha cüretkâr bir iktidarını inşa ediyor. Patronlar video konferans yaparken işçiler kayda değer hiçbir önlem almadan çalışmaya zorlanıyor; küçük esnafın işyerleri kapatılıyor ama büyük patronların çalışanları ‘dilediği gibi’ çalıştırmasına izin veriliyor.
Hükümetin, Covid-19 salgınının Türkiye’de de görüldüğünü resmen ilan etmesi, 11 Mart 2020 gününün ilk saatlerinde oldu. Bir süredir “korona sürecini çok iyi yönettiği” iddiasıyla övülen Sağlık Bakanı, vaka sayısını yalnızca 1 olarak açıklamıştı; ama herkes, isabetli bir toplumsal sezgiyle, bunun bir ‘başlangıç’ olduğunu algıladı: Başka ülkelerin yaşadığı deneyimler, hızlı bir yayılmanın kapıda olduğunu ve gündelik yaşamı derinden etkileyecek bir sakınma sürecine girdiğimizi gösteriyordu. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı gün partisinin grup toplantısında; 5 kez “Bay Kemal”, 5 kez “CHP’nin başındaki zat”, 15 kez “CHP”, birkaç kez de “bunlar” dediği; birlik ve beraberlik konuşmasını yapmaya geldiğinde, kendisinin ve çevresinin termal kameralarla izlenmek suretiyle korunduğu haber oldu. Aynı gün bir de genişletilmiş il başkanları toplantısında konuştu ve sonra bir daha kamuoyu önünde görünmedi. Altı gün sonra, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’dan (bugün) bir açıklama yapacağını öğrendik. Ve dün Fransa cumhurbaşkanı ile Almanya ve İngiltere başbakanlarıyla bir video konferans aracılığıyla görüştüğünü… Dün İstanbul'da yapılması planlanan liderler zirvesi, Covid-19 salgını nedeniyle telekonferans yoluyla yapılmıştı.
Cumhurbaşkanı korona virüsünün yarattığı tehdidin farkında ve etkin önlemlerle korunduğu anlaşılıyor. Üstelik onun korunma yöntemleri bazılarına ilham da veriyor. Anadolu Ajansı’nın dünkü haberine göre, Erdoğan “Türk iş dünyasına da yol gösterici olmuş”. AA, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun, “ekonominin de süreci en az hasarla atlatması için vakit kaybetmeden çalışmalara başladığını” müjdeledikten sonra şöyle devam ediyor:
“Bu dönemdeki faaliyetleri, planlamaları, talep ve önerilerine yönelik 365 oda borsadan rapor isteyen Hisarcıklıoğlu, konu ve il bazında öncelik gerektiren oda, borsa başkanları ve 61 sektör meclisi temsilcilerinin bazılarıyla telekonferans yöntemiyle görüşmelerini sürdürüyor. (…) Alınan tedbirler kapsamında bütün oda ve borsaların bu ay gerçekleştirilmesi planlanan meclis toplantılarının nisan ayının son haftasında organize edilmesine ve gelecek ay 2 meclis toplantısının birden yapılmasına karar verildi.”
Güzel tabi. Türkiye sermaye sınıfının en büyük ve yaygın örgütü TOBB kendini korumaya almış. Ankara Sanayi Odası da 27-29 Mart’ta düzenlenecek Meslek Komiteleri Ortak Toplantısını ve mart ayı meclis toplantısını ertelemiş. ASO Başkanı Nurettin Özdebir de görüşmelerinin büyük bir bölümünü telekonferans ve telefonla yapıyormuş. Yüce gönüllü sanayiciler, 60 yaşın üstündeki ASO çalışanlarına idari izin verirken, okul çağında çocuğu olan personele de ‘yıllık izin’ kullandırıyormuş. Salgın hastalık riskiyle okulları tatil edilen çocukların anne-babaları, zorunlu olarak eve döndüklerinde bu yıllık izin kabul ediliyor.
Benzer uygulamalar Ankara Ticaret Odası’nda ve belli ki diğer patron örgütlerinde de var.
Gelelim büyük sermayeye. Türkiye burjuvazisinin ‘seçkinler kulübü’ TÜSİAD, 16 Mart’ta yaptığı yazılı açıklamada şöyle diyordu:
“Bireylerin birbirleriyle temasını ve kalabalık ortamlarda bir arada bulunmalarını önleyici tedbirler riski azaltabilmek için kritik önemdedir. Kamunun salgınla mücadele tedbirlerini etkili şekilde hayata geçirmesi, bu süreçte özel sektör, sivil toplum örgütleri ve vatandaşların tam bir iş birliği ile hareket etmesi insan yaşamına karşı ortak sorumluluğumuzdur.”
Âlâ! TÜSİAD, “bireylerin birbiriyle temasını ve kalabalık ortamlarda bulunmalarını önleyici tedbirler” gerektiğini, bunun ‘kritik önemde’ olduğunu biliyor. Peki bunun için ne yapıyor mesela? Anadolu Ajansı’na kendi bencil tedbirlerini marifet gibi anlatan TOBB ve bağlaşıklarından daha rafine bir ‘görgü’ye sahip oldukları için muhabirlere ballandırarak anlatmıyorlar belki, ama onlar da telekonferans, video konferans, kalabalık ortamlardan kaçınma gibi tedbirler uyguluyor kendileri için muhakkak.
Peki, TÜSİAD, TOBB gibi örgütlerde temsil edilen sermayedarların, kendi işyerlerinde çalışanlar için bir tavsiyesi var mı? Mesela, patronlarının örgütü TÜSİAD’ın “kalabalık ortamlarda bulunmalarını önleyici tedbirler” önerdiğini okuyan bir Arçelik çalışanı, ASO’cu patronların video konferansa geçtiğini gören bir OSTİM işçisi ne yapmalı?
Bir ‘düz vatandaş’, TÜSİAD’ın ‘sağduyulu’ çağrısına uyarak “bu süreçte özel sektörle tam bir iş birliği içinde hareket etmek” isterse ne yapmalı? Kalabalık ortamlarda bulunmanın riskini gözeterek özel sektördeki işine gitmeyi durdurmalı mı örneğin? Bu durumda işten çıkarılmayacağının bir garantisi var mı? Nitekim bugüne kadar çalışanlarına ücretli izin hakkı tanıyan hiçbir şirket yok; TÜSİAD üyelerinden de yok, TOBB üyelerinden de yok… Ford firması salgın nedeniyle üretimi geçici olarak durduracağını açıklıyor örneğin, ama 30 Mart’tan sonra. Öncelik tabii ki çalışanların sağlığı değil, stok-sipariş-üretim tabloları.
İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu (İİSŞP) dün, işyerlerinden ve özellikle sendikasız işyerlerinden gelen haberlerin iyi olmadığını duyuran bir açıklama yayınladı. Açıklamada, özellikle sendikasız fabrikalardan ve işyerlerinden gelen bilgilerin vahim olduğu belirtiliyor ve patronların gerekli tedbirleri almadığı, üstelik bu krizi bir fırsata çevirerek “işten atma, ücretsiz izin, esnek ve güvencesiz çalışma gibi dayatmalar yaptığı” belirtiliyor. DİSK ve KESK konfederasyonlarının yöneticileri de benzer uyarılar yapıyor.
Zengin-yoksul, patron-işçi ayırmadığı ve herkesi tehdit ettiği söylenen bir salgın karşısında ilk bir haftadaki durumumuz budur. “Sessizlerin sesi”, “kimsesizlerin kimsesi” gibi popülist sıfatlarla takdim edilen neo-islamcıların başkanlık sistemi, sermaye sınıfının, öncekilerden de daha cüretkar bir iktidarını inşa ediyor. Patronlar video konferans yaparken işçiler kayda değer hiçbir önlem almadan çalışmaya zorlanıyor; tatil edilen vakıf üniversitelerindeki akademik personel angaryaya zorlanıyor; buna itiraz ettiklerinde işten atma sopası çıkarılıyor; en büyük risk grubu olarak tanımlanan emekliler için hiçbir maddi tedbir alınmıyor; küçük esnafın işyerleri kapatılıyor ama büyük patronların çalışanları ‘dilediği gibi’ çalıştırmasına izin veriliyor. Bu salgının, hem dünyada hem de Türkiye’de açığa çıkardığı durumları konuşmaya, yazmaya devam edeceğiz; ama ilk olarak, daha bir hafta içinde en belirgin görüntü olarak sınıf farkı ortaya çıkıyor.
Hakkı Özdal Kimdir?
1975 yılında doğdu. İTÜ Malzeme ve Metalurji Mühendisliği'nden mezun oldu. 1996'dan itibaren, Evrensel Kültür dergisinde, Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde editörlük ve yazarlık yaptı. Halen Yeni E dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyor.
Türkiye’nin ‘anlık’ görüntüsü: Xiaomi-Salcomp’ta sendika direnişi 17 Eylül 2021
Menderes’in elini yakan büst 10 Eylül 2021
28 Şubat ‘intikamı’: Güç değil, zayıflık alameti 24 Ağustos 2021
Köylüler ve ‘beyaz etçi’ler: Halk ve sermaye 06 Ağustos 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI