YAZARLAR

AKP’nin ‘korona krizi’ ile imtihanı

Önlemler paketi açıklandığında iktidarın süreci nasıl yöneteceği ile ilgili karmaşık bir durum ortaya çıktı. Aklıma iki ihtimal geliyor. İlki, iktidarın elindeki tüm araçları tek seferde kullanmak istememesi nedeniyle açıklanan paketin kapsamının çok dar tutulduğu; ikincisi ve daha kötüsü, iktidarın Covid-19 salgını nedeniyle ortaya çıkan ekonomik sorunların kapsamını kavrayamamış olması.

Bu yazıda AKP iktidarının Covid-19 (Korona virüsü) salgını ile ortaya çıkan ekonomik sorunlar yumağına nasıl müdahale ettiğini ele aldım. Girişte dünya ekonomisindeki manzarayı kısaca özetledikten sonra Türkiye’ye geçerek, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) olağanüstü toplantısı ile 18 Mart 2020’de açıklanan ekonomik tedbirler paketini değerlendireceğim.

DÜNYADA ‘SAVAŞ EKONOMİSİ’ İLAN EDİLDİ

Dünya ekonomisindeki gelişmeler, ‘normal’ zamanlarla karşılaştırılabilecek boyutları aştı. Uluslararası finansal kurumlar, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük resesyon (ekonomik daralma) ile karşı karşıya olabileceğimizi tahmin ediyorlar. Sorun bu denli büyük iken, alınan önlemler de olağanüstü düzeyde.

ABD’de para politikaları ile yapılabileceklerin sınırına zaten çoktan gelinmişti. Fed, mart ayı içindeki iki olağanüstü toplantıda aldığı kararlar ile son kozlarını oynadı: Faizi sıfırladı, miktarsal genişleme programını yeniden devreye soktu ve diğer merkez bankalarına takas kanalına açarak dünyadaki dolar likiditesini destekledi. Bundan sonra maliye politikaları hızla devreye sokuldu. Hatta daha önce bu büyüklükte denenmemiş bir yöntem olan vatandaşlara doğrudan gelir desteği devreye sokuldu, önümüzdeki iki hafta içinde her bir ABD vatandaşı 1000 dolarlık çek alacak.

Avrupa’da ise, Almanya neredeyse bir fetiş haline gelen denk bütçe uygulamasına son vereceğini açıkladı, 600 milyar doları aşan bir kredi destek paketi uygulamaya konuldu. Bu neredeyse Türkiye’nin toplam milli geliri kadar bir meblağ. Fransa bunun yarısı büyüklüğündeki bir paketi uygulamaya koydu. Avrupa Birliği Merkez Bankası ise ilk kez ortak bir borçlanma enstrümanı çıkarılabileceğini tartışıyor.

Çin ekonomisinden gelen ilk veriler sanayi üretiminde büyük gerilemelerin yaşandığını gösteriyor ancak iktidarın aldığı önlemler ve en önemlisi salgının kontrol altına alınabilmesi, ekonomik krizin daha da derinleşmesini durdurabilir. Her ne kadar iç piyasaya dönmek, Çin için bir seçenek olsa da, bunun birkaç ayda gerçekleşmesi mümkün değil. Bu nedenle, salgın Çin’de kontrol altına alınsa dahi, Çin’in ihraç pazarlarındaki ekonomik kriz sürerken Çin’in yeniden güçlü ekonomik büyüme patikasına yerleşmesi söz konusu değil.

Kısacası, dünya ekonomisindeki manzara, Covid-19 salgınına karşı alınan önlemler sonucunda duran ekonomiyi yeniden canlandırabilmek için kaynakların bir savaş ekonomisindeki gibi mobilize edildiğini gösteriyor.

NİYETLER VE GERÇEKLER

Dünya ekonomisindeki gelişmeleri kısaca özetledikten sonra Türkiye’ye dönelim. Ekonomi yönetiminin politika tepkisi şimdiye kadar iki adımda şekillendi. Bunlardan ilki TCMB’nin faiz indirim kararı, diğeri de bir gün sonra açıklanan ekonomik önlem paketi idi.

TCMB 17 Mart tarihinde olağanüstü toplanarak faizleri yüzde bir indirdi ve 9,75’e çekti. TCMB’nin açıklama metninden, merkez bankası yetkililerinin dünya ekonomisindeki krizi Türkiye için bir fırsat olarak gördüğü izlemini çıkıyor. Yaptıkları değerlendirmede önümüzdeki dönemde iç talep artışının sınırlı olacağı öngörülmüş. Faiz indirimi ile TL’nin değer kaybedebileceğine de değinilmiş. Ancak petrol fiyatlarının yarı yarıya düşmesi ile olası bir devalüasyonun enflasyon yaratmayabileceği tahmin edilmiş.

TCMB’ye hakim olan bu anlayış, AKP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından da görülebiliyor. 18 Mart Çarşamba günü ‘Ekonomik İstikrar Kalkanı’ başlıklı önlemler paketinin açıklanması sırasında Erdoğan konuşmasında şuna işaret etti:

“… artık hiçbir şeyin eskisi gibi gitmeyeceği, gidemeyeceği de açıkça ortadadır. Küresel ekonomik, siyasi ve sosyal düzende köklü değişiklikler yaşanması muhtemel yeni bir döneme giriyoruz. Türkiye’nin bu fotoğrafı özellikle kendi içinde avantajlı bir yerde durdurarak oraya bunu döndürmesi şarttır.”

Erdoğan, toplantının başında yaptığı değerlendirmede ise, iktidarın Covid-19 salgınına bakışını açıkça ortaya koydu:

“Çin’deki salgın dönemi Avrupa başta olmak üzere tüm dünyayı üretim konusunda alternatifler aramaya itmiştir. Üretimde alternatif denince de ilk akla gelen yerlerden biri Türkiye olmaktadır. Ayrıca, virüs salgını ve petrol fiyatlarının düşüşüyle bağlantılı olarak finans alanında yaşanan gelişmeler de ülkemize ilave avantajlar sağlayacaktır. Şayet önümüzdeki birkaç haftalık dönemi iyi yönetir, milletimizi iyi bilgilendirir, hastalığı sıkı bir şekilde kontrol altında tutabilirsek umduğumuzun da ötesinde güzel bir tablo bizi bekliyor.”

Ancak, bu iddialı girişten sonra önlemler paketi açıklandığında iktidarın süreci nasıl yöneteceği ile ilgili karmaşık bir durum ortaya çıktı. Aklıma iki ihtimal geliyor. İlki, iktidarın elindeki tüm araçları tek seferde kullanmak istememesi nedeniyle açıklanan paketin kapsamının çok dar tutulduğu ve hatta detaylara bakıldığında salgın ile doğrudan ilgili olmayan önlemlerin pakete yerleştirildiği ihtimali.

İkincisi ve daha kötüsü, iktidarın Covid-19 salgını nedeniyle ortaya çıkan ekonomik sorunların kapsamını kavrayamamış olması. Zira Hazine ve Maliye Bakanı'nın ertesi gün yaptığı açıklamalardan, yaşanan ekonomik sorunların birkaç haftalık belki de aylık bir süreyi kapsayacağını düşündükleri anlaşılıyor.

AKP yönetimi, (dış politika alanında pek çok kez karşılaşıldığı gibi) bir kere daha niyetleri ile gerçekler arasındaki açı farkının giderek genişlediği bir döneme giriyor.


Ümit Akçay Kimdir?

Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Akçay lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kalkınma İktisadı ve İktisadi Büyüme programında almıştır. Güncel olarak, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma, yeni otoriterliğin ekonomi politiği konularıyla ilgilenmektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl: Türkiye'de Kriz, Devlet ve Siyaset (İstanbul, Doğan Yayınları, 2024), Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV Yayınları, 2007) kitaplarının yazarı; Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene Yayınları, 2016) kitabının ortak yazarıdır. Akçay’ın Cambridge Journal of Economics, Contemporary Politics, Globalizations, Internaltional Journal of Political Economy, European Journal of Economics and Economic Policies ve Journal of Balkan and Near Eastern Studies gibi dergilerde uluslararası yayınları bulunmaktadır.