YAZARLAR

COVID19: Arkadan ücretini uzatamayan kalmasın

“Kardeşlik” denince oradan topuklamak farzdır. Hukuk devleti, eşit yurttaşlık yok anlamına gelir. “Devlet-Millet işbirliği” denince koşar adım uzaklaşmak sünnettendir. Birilerinin “devlet”, sizin “millet” olduğunuz; devlet denilen bir heyulanın üzerinize devrilmiş olduğuna işaret eder.

‘‘Üç artı bir / Yedi eksi üç / Dörtgen dörtgen sevişelim / Hey angutlar, ablavutlar / Kalkıp kalkıp öpüşelim’’ - Salâh Birsel'in “Dört Köşeli Üçgen” şiirinden alıntı bu. Küresel COVID19 salgınına olağanüstü bir hal demeyelim de haydi bir doğal afet diyelim. Deprem gibi. Deprem vergileri ne olduydu? Siz yorulmayın sadık amadeniz naçizane anımsatsın: “Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok.”

Sanayi devriminden, Manchester’de dokuma tezgâhlarından çocuk işçilerin iliğini emmekten, sömürgeci merkantilizmden, bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinlerden, küresel finans merkezi olmaya, üretimden vazgeçip hizmetlere yönelen Britanya’nın muhafazakâr başbakanı Johnson maaşları devletin üstleneceğini duyurur. Eli kırbaçlı, batan Yunanistan’ı bağırta bağırta 2060’lara dek borcunu ödemeye mahkûm eden, denk bütçeyi, harcama disiplinini ayet haline getirmiş maliyeci hıristiyan demokrat Merkel halkına evlerinde kalmasını öğütler, faturaları devletin üstleneceğini açıklar.

Ya bizde? Salgın başlamış, millet can derdine düşmüşken ipe sapa gelmeyecek ve hiçbir zaman uygulanamayacak İstanbul Kanalı projesi için tarihi taşköprülerin taşınması ihalesi yapılır. Afrika Kalkınma Bankası’na beş milyar lira ortaklık payı aktarılır. Suriyeli kardeşlere kırk milyar dolar harcanır. Hazine garantili otoyol, köprü, havalimanı aklınıza ne gelirse, bırakınız ödeme aksatılmasını, işletme bedelleri liraya çevrilmez dolar üzerinden tıkır tıkır yatırılır. Sonra? Sonra keser döner sap döner, sap döner hesap döner, gelir gene… Gelir iş “biz bize yeteriz, pamuk eller cebe” demeye.

İletişim stratejisini, iletişimin zaptiyesi olmak sanan birileri içinde “cumhurbaşkanı” sözcüğü geçen ne kadar gülmeceli paylaşımda bulunan yurttaş varsa gözaltına aldırır. Bugünlerin yarınları olmayacakmış gibi oturduğu koltuğun zulmetme hakkını sonuna dek kullanan bir başkası “beni virüs değil bu düzeniniz öldürür” diyerek hakkını arama cüreti gösteren kamyon şoförü Malik Baran Yılmaz’ı derdest ettirir, yetmez işinden attırır. Bir yandan şeffaflıktan, müsterih olmaktan söz edilirken, diğer yandan e-devlete erişim kısıtlanır ki, ölü sayısında “açık” verilmesin. Bizlere de çehrelerimize böyle tükürüldükçe, ellerimizi göğe kaldırıp “ya rabbi bugünlere de şükür” demek düşer.

Kamyon şoförü Malik Baran Yılmaz adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

“Kardeşlik” denince oradan topuklamak farzdır. Hukuk devleti, eşit yurttaşlık yok anlamına gelir. “Devlet-Millet işbirliği” denince koşar adım uzaklaşmak sünnettendir. Birilerinin “devlet”, sizin “millet” olduğunuz; devlet denilen bir heyulanın üzerinize devrilmiş olduğuna işaret eder. “Benim devletime...” diye söze başlayan, akıl yürüten birtakım erkân varsa, canınızı kurtarmaya bakınız. Orada sabaha karşı kapınızı çalacak sütçü filan olamaz, alt katlardaysanız camdan atlayın daha iyi. “Cumhurbaşkanına hakaret” diye bir suç yaratılmışsa, bildik “lèse-majesté” suçudur o. Ne ifade özgürlüğü, ne demokratik cumhuriyet hak getire, siz bir ara alnınız cama yaslı uyuyakaldınız demektir.

“İşe iyi tarafından bakın, bu badireyi atlattığımızda hepimiz ekonomisi iflâs etmiş bir polis devletinde yaşıyor olacağız” diye paylaşımda bulundu Londra’da yaşayan bir heccav. Ah zavallı, buralara gelse hiç duramayacak tevekkeli. Murat Sevinç ise “Eğer OHAL ilan edilmeden sokağa çıkma yasağı kararı alınırsa anayasaya aykırı olur; yok eğer anayasa uygun biçimde önce OHAL ilan edilirse, bu kez de ‘OHAL kararnameleri’ riski ortaya çıkar” uyarısında bulunuyor. Sevinç’in kaygısı da çok ciddi ve yerinde.

İsimlerini ezberlediğimiz üç-beş müteahhidin ödemesi aksatılmaz. Sınırötesi Idlip, denizaşırı Trablusgarp cephelerinde gaza basılır. Diyanet daha fazla hafızın işe alınması gerektiğini buyurur. Şatafattan haşa kesinti yapılamaz. İktidarının şatafatı itibar, muhalefetinin yolsuzluğu israf diye dönüştürdüğü memlekette de küresel salgınla mücadele böyle alaturka olur. Üçü de CHP’de olan Ankara, İstanbul ve İzmir büyükşehir belediyeleri esin verici girişimlerde mi bulundu? Haluk Levent’in “Ahbap” dayanışma ağı yaygın destek mi gördü? Ellerinde üç boyutlu yazıcıları olanlar yurt genelinde dayanışma ağı mı kurdu? Merkezi sistem tek IBAN üzerinden bu başıbozukluk zapturapt altına alınmalıdır. Şimdilik güzellikle.


*İçişleri Bakanlığı'nın belediyeler ile her türlü dernek ve STK'ya bağış toplama yasağı getiren genelgesi daha sonra yayımlandı.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.