Topraksızlar ve 'toprak sandığı'
Bir yanda ulus ötesi gıda tekelleri, kendi legal soygunları yetmezmiş gibi, gramından gram çalarak, eve servis satışları yaparken ve çalışanlarını son nefeslerine kadar sömürmekten vazgeçmezken, öte yandan -dünyanın ötesinden- Topraksızlar, ürettikleri sağlıklı gıdayı, yoksul kardeşleriyle bölüşüyor.
İnsan kendini iyi hissediyor. Bu dünyada hâlâ umut var gibi hissettiriyor insana.
Brezilya Topraksız İşçi Hareketi-MST; korona salgını karşısında, kentteki yoksullarla dayanışma için tonlarca yiyecek dağıtıyor. Büyük toprak sahiplerinin topraklarını işgal ederek, birlikte üreten Topraksızlar, Brezilya’nın her yerinde, herkese, sağlıklı bir şekilde üretilen tonlarca yiyecek dağıttı ve dağıtmaya devam edecek.
‘Eli Vive' yerleşimindeki MST-Topraksızlar Aileleri, Parana'nın kuzeyindeki Londrina'nın güneyinde yaşayan yaklaşık 500 aileye 7,5 ton yiyecek gönderdi. Manyok, tatlı patates, süt, chayote, bamya, kabak, avokado, papaya, muz, pirinç, mısır unu ve onlarca diğer gıda çeşiti vardı aralarında, hepsi topluluğun çiftçileri tarafından üretilen…
Maila Sabrina kampının aileleri, eyaletteki kentte çalışanlar için 14 ton pirinç, fasulye, bal, ekmek, sebze ve meyve dağıttı.
Ayrıca Sem Terra terzileri, Curitiba sanayi şehrinde dağıtılan kumaş maskeler yaptı.
Curitiba'da yerli topluluklara, beş ton yiyecek daha dağıtıldı.
Belediye hastanesi Doktor Santiago Sagrado Begga’ya, Topraksızlar Kooperatifi kendi ürettikleri alkolü verdi.
Contestado yerleşimi tarafından, São Lucas kent topluluğundaki ailelere, yaklaşık 1,5 ton yiyecek dağıtıldı. Ürünler arasında manyok, tatlı patates, fasulye, salatalık, yeşil mısır, bal, kabak, chayote, marul, sarımsak, portakal, limon, çilek, şifalı otlar, bitkisel ilaçlar ve ev yapımı sabun vardı.
İzolasyonun başlangıcından bu yana, yardım ağı Porto Alegre, Viamão ve Canoas'daki köylere zaten yaklaşık 40 ton yiyecek dağıttı. Yoksul bölgelerdeki hastahanelere karantina başladığından beri agroekolojik olarak üretilen yiyecekler gönderiyor MST.
Ortaya karışık ve seçmece örnekler yazdım size. Sadece bu cuma 200 ton yiyecek dağıttı, dayanışma ağıyla Topraksızlar…
Bir yanda ulus ötesi gıda tekelleri, kendi legal soygunları yetmezmiş gibi, gramından gram çalarak, eve servis satışları yaparken ve çalışanlarını son nefeslerine kadar sömürmekten vazgeçmezken, öte yandan -dünyanın ötesinden- Topraksızlar, ürettikleri sağlıklı gıdayı, yoksul kardeşleriyle bölüşüyor.
İnsan, gerçekten kendini iyi hissetmiyor mu?
Sahiden, onur duymuyor mu insan?
MST’nin eğitim sorumlusu Charles Tracate ile konuştuğumda, bunu şöyle anlatıyordu: Toprağın temerküzü, tek elde toplanması, büyük toprak sahipliği kültürün de tek elde toplanmasıdır. Bu toprağın işgali de, topraksızlarla kolektifleştirmek, kültürün de kolektifleştirilmesi, özgürleşmesidir.’ -
Peki koronaya karşı nasıl korunuyorlar? Bunun için MST’nin sağlık işleyişine kısa bir bakış atalım.
MST-Topraksız işçi hareketinin örgütlenmesinde 8-10 aile bir arada bir nüclei-çekirdek oluşturur. Bunların biri mutlaka kadın olması koşuluyla, nüclei’nin iki koordinatörü olur. Biri kadın olmak üzere, eğitim koordinatörü, yine sağlık, üretim ve her şey koordinatörleri vardır. Nüclei'de alınan kararlar -campamento-, o işgal toprağındaki koordinatörler toplantısına ulaştırılır ve orada topluluk için karar alınır. Bu, genel yönetimde de aynı şekildedir ve vurgulamak gerekir ki burada koordinatörler temsilci değildir. Yani onlar seçilir ve yönetir değildirler. Sadece kararları iletirler. Bu yüzden MST'de insanlar her şeylerine kendileri karar verir, bizim karikatür demokrasimizden farklı olarak…
Bakın sağlık sistemini anlatırken size MST-Topraksızların örgütlenmesini anlattım. Çünkü sağlık ve yaşam iki ayrı şey değildir. Yani sağlık, sadece uzmanlara, hele hele bürokratlara bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir. Yani bu sağlık örgütlenmesi, -demokratikleştirilmiş sağlık sistemi- yüzlerce solunum cihazından daha çok insanı kurtarabiliyor, henüz kimse hasta olmadan…
Şimdi yazının en önemli kısmına gelirsek, ‘iyi güzel de pratik olarak biz ne yapalım ’ diyen arkadaşlarıma; Biz de bir ‘toprak sandığı’ örgütleyebiliriz;
Madem, onlar gibi yapamıyoruz irili ufaklı toprak sahibi arkadaşlarımız, dostlarımız, akıllı insanlar, sağlıklı gıda yemek isteyenler, artık büyük sözlerden sıkılmış olanlar, topraklarını işlenmek üzere ‘toprak sandığı’na koysunlar.
Topraksızlar, doğada yaşamak, tarım yapmak isteyenler, kentten kaçma rüyası peşinde olanlar, kendi yetiştirdiğini yemek isteyenler, kentte sağlıklı gıdanın parçası olmak ve türkü söyleyerek çalışmak isteyenler birlikte işlesin bu toprağı…
-ama ayağım çamur oldu demeyecek olanlar-
Ve toprak sandığında paylaşsak…
Ve bu, ‘kültürün de kolektifleştirilmesi, özgürleşmesi’nin bir parçası olamaz mı?
Ne dersiniz, bir musibet, bin nasihatten iyi midir?