YAZARLAR

Sistem nasıl düzeltilmez: Kapatın şubeleri, kesin maaşları

Sistemin kendisine çeki düzen vermesi başka, yol olarak maaş kesintisi istemesi başkadır. Bugüne kadar yanlış yaptıysanız, bu yanlışları yapanlara göz yumduysanız ya da hesap sormadıysanız, tüm faturayı maaşlı elemanlarınıza kesmeniz, sistemi düzeltmek anlamına gelmez. Sistemin düzelmesi için önce ‘büyüklerin’ batması gerekiyorsa batarlar. Sonra çıkabilirlerse ve doğru sistemle yaşamlarını sürdürebilirlerse işte o zaman ne kadar büyük olduklarını görürüz. Yoksa çalışanlarının maaşlarına kaş göz yaptıklarında değil.

Evet, nihayet yangında ilk kapatılacak şubeler kısmına geldik. Ne yalan söyleyeyim salgın günlerinde aslında ilk beklediğim hamle buydu. Öyle futbolcu maaş kesintileri, sponsorlara zorunu devam baskısı falan bunlar ikinci üçüncü adım olarak gelir diye düşünüyordum. Çünkü mâlûm, kulüplerin üstünde bu ekonomik veriler değil de amatör şubelerin giderleri yüktür. Daha önce illa ki bu köşenin bir yerlerinde yazmışımdır. Bir futbolcular bonservis bedellerini ve maaşlarını silah zoruyla yöneticilere kabul ettiriyorlar, bir de amatör şubeler. O sebeple başta sayın Abdürrahim Albayrak olmak üzere bu yönde düşünen yöneticileri canı gönülden tebrik ediyorum. Çok doğru bir hamle.

Öncelikle amatör şubeler konusunu kapatıp, futbolcu maaşlarına gelmek isterim. Bakalım bu kulüplerin sırtlarında yük olan amatör şubeler neler yapmış. Mesela Fenerbahçe erkek basketbol takımı ve kadın voleybol takımı çok büyük suçlar işlemiştir. Bu ülkenin çok da alışık olmadığı şekilde ülkeye Avrupa’da ve dünyada en büyük kupalarda başarılar getirmiş. Hani kıymeti kendinden menkul ‘ülke tanıtımı’ var ya. Ha, işte tam da ona hizmet ettiler. Hem de boylarına, poslarına, bütçelerine bakmadan. Peki Fenerbahçe’nin kadın basketbol takımı ne yapmış. Her zaman Avrupa’nın zirvesinde dolaşmış, belki şampiyon olamamış ama finaller oynamış, üçüncülükler dördüncülükler elde etmiş.

BU YÜKLE ÇOK İYİ YAŞAMIŞLAR

Ezeli rakibinin bıraktığı yerde Galatasaray kadın basketbol takımı girmiş devreye. Euroleague şampiyonluğunu memleket sınırları içerisine sokmayı başarmış. Onlar da sürekli Avrupa’nın kadın basketbolundaki 1 numaralı kupasında zirve cenahlarında turlar atmış.

Beşiktaş da durmamış. Erkekler basketbolunda ben de varım demiş. EuroChallenge Kupası’nda adım adım örmüş başarı yolunu. Rakiplerini geçip kupayı müzesine götürmüş. Hentbolda lokomotif görevini üstlenmiş. Avrupa’da boy göstermiş.

Bunlar pek de amatör olmayan basketbol ve voleybol. Bu işin Ramilleri, Mizginleri var yüzmesi var, hentbolu var, masa tenisi var, tekvandosu var… Var oğlu var yani. Bu kulüpler bunca yükle iyi yaşamış doğrusu. Bunca kupa yükünü keşke müzelerinde barındırmak zorunda olmasalarmış. Bunca insana bu sayede temas edebilme imkanından azade olsalarmış. Ki işte fırsat geldi. Kapatalım gidelim. Sonuçta futbol, yüz yılı deviren kulüplere yeter de artar. Tabii bir de şu futbolcu maaşları olmasa.

FUTBOLCU EMEKÇİ DEĞİL Mİ?

Futbolcuların kulüplere zorla dayattıkları bu maaşlar nedeniyle çok zor günler geçiriyor kulüplerimiz. Hadi haksızlık yapmayalım bütün dünyadaki kulüpler bu sıkıntıyı yaşıyor. Çare, futbol emekçilerinin maaşlarının bir kısmından feragat etmeleri. Peki bu ne kadar doğru? Eleştirilebileceğim şerhini buraya bırakarak konuya kendi açımızdan da bakmayı öneriyorum.

Sonuçta bir emek kolunun parçası futbolculuk. Çok para kazanıyor olmaları onların suçu değil. Dolayısıyla da kendi istekleriyle maaşlarından kesintiye gitmeleri ne kadar doğru emin değilim. Dedim ya kendinizi düşünün. Salgın döneminde iş yerinize hemen şunu mu dediniz: "Malum dünya çok zor bir dönemden geçiyor. Biliyorum ki şirket olarak da siz çok zorlanıyorsunuz. Lütfen bana maaşımın yüzde 50-70’ini vermeyin. Şirketin kendisini kurtarması için kullanın. Ben şimdiye kadar bu iş sayesinde yaptığım birikimle zor dönemi atlayabilirim."

Ben demedim. Çevremde bu yönde bir beyanatta bulunan kimse de görmedim. Zira herkes, kendisine göre bir hayat kuruyor. Şirketler de öyle. Büyük şirket/kulüp olmanın gereği de bu zaten. Tamam bu kadar büyük bir durgunluk dönemini öngöremeyebilirsiniz ama bir kriz yönetiminiz olmak durumunda. Yoksa, daha ilk elden işçilerinizin maaşına gözünüzü dikiyorsanız, etrafta ‘Büyüğüm’ diye gezmeye hakkınız yok.

Normal iş hayatında olduğu gibi futbolda da kimse birilerine zorla maaş dayatması yapmadı. Bu paralar, kulüplerin batak olduğu bile bile oyunculara verildi. Adınız Barcelona da olsa Bayern Münih de olsa bu değişmez.

BÜYÜKLER DE NE KADAR BÜYÜKLER

Sırf insanlar gereğinden çok para kazanıyorlar diye, kulübüne/iş yerine maaşının belli bölümünü geri vermeleri istenemez. Sistemin kendisine çeki düzen vermesi başka, yol olarak maaş kesintisi istemesi başkadır. Bugüne kadar yanlış yaptıysanız, bu yanlışları yapanlara göz yumduysanız ya da hesap sormadıysanız, tüm faturayı maaşlı elemanlarınıza kesmeniz, sistemi düzeltmek anlamına gelmez. Sistemin düzelmesi için önce ‘büyüklerin’ batması gerekiyorsa batarlar. Sonra çıkabilirlerse ve doğru sistemle yaşamlarını sürdürebilirlerse işte o zaman ne kadar büyük olduklarını görürüz. Yoksa çalışanlarının maaşlarına kaş göz yaptıklarında değil.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’