Pandemi ekonomisinde sanat galerileri ne durumda?
The Art Newspaper ve Maastricht University’den Rachel Pownall’ın araştırmasına göre galeriler pandemi sırasında gelirlerinin %70’ini kaybetmiş durumdalar. Galerilerin doğal olarak konumlandığı belirli mahallelerin yüksek kiraları, çalışanların sigortaları ve maaşları, diğer sabit gelirler derken sürekli harcanan fakat kazanım olmayan, ayakta kalınması çok zor bir döneme girildi. Finansmanı ve desteği çok kuvvetli belirli büyük “marka galeriler” dışında tüm sektör bir mücadele içinde. Bu sektörün ilk gözden çıkardıkları ise çalışanlar olduğu için, milyonlarca kültür-sanat çalışanı daralan sektör ile işsiz kalma riski altında.
Pek sevgili hocam Işık Özel, bu haftaki "Peki neymiş bu Büyük Buhran?" yazısında bizi bekleyen ekonomik tabloyla ilgili son rakamları vererek bir özet sunmuş. Yazıda, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) son raporunda küresel ekonominin bu yıl sonuna kadar %3 daralacağına ilişkin tahminlere değiniliyor ve %3 daralma dediğinin aslen 1930'larda yaşanan Büyük Buhran'dan bu yana baş gösteren en şiddetli iktisadî kriz olduğuna işaret ediliyor. Yani; krizlere çok alışkın bizler bile, ömrü hayatımızda bu çapta bir şey görmedik. Örneğin; 2008-2009 Küresel Finans Krizi’nde dünya ekonomisi sadece %0.1’lik daralma yaşamış. Bugünün tahminlerine baktığımızda ise İtalya %9.1, İspanya %8, Almanya %7, ABD %5.9 ve Türkiye %5 olmak üzere tüm ülke ekonomileri çok sarsıcı küçülmeler yaşayacak.
PANDEMİ, EKONOMİ, ÇAĞDAŞ SANAT
Bu ekonomik tabloda "lüks sayılan" fakat aslında hayatlarımızın birebir içinde olan, karantinada kapandığımız evlerde akıl sağlığımızı korumamızı sağlayan eserleri, işleri, yaratımları sağlayan kültür-sanat dünyası ne durumda peki? Konu, birçok pratik alanı ayrı ayrı ele alınabilecek ve bu alanların da ayrı kurumları, iş kolları üzerinde yine ayrıca konuşmayı gerektirecek ciddi ve dallı budaklı bir konu olduğu için bu yazıda benim amacım çağdaş sanat galerileri üzerine eğilerek bir farkındalık ve tartışma yaratmak olacak.
The Art Newspaper’ın haberine göre, dünyadaki galerilerin üçte birinin (%33.9) bu krizi aşamayacağı öngörülüyor. ARTFORUM, 279 sanat galerisi ve sanat simsarının üyesi olduğu Fransız ticaret örgütü Comité Professionnel des Galeries d’Art’ın üyelerinin 168’i ile yaptığı ankete göre Fransa’daki bu sanat kuruluşlarının haziran ayına kadar 200 milyon dolarlık bir kayıp beklediklerini aktarmış. (Ki Fransız Kültür Bakanlığı, Ulusal Çağdaş Sanat Fonu’na 1.2 milyon dolarlık destek ve galerilere 2 milyon dolarlık finansal yardım paketi sunmuştu.) İngiltere’de Anish Kapoor, Grayson Perry, Bob ve Roberta Smith gibi yıldız isimlerin de aralarında bulunduğu 400 sanatçı ve kültür insanı, sanatçılara ve yaratıcı organizasyonlara 199 milyon dolarlık bir yardım fonu sağlayan İngiliz hükümetine paketin yetersiz olduğunu ve daha fazla yardım gelmezse Birleşik Krallığın kültür-sanat sektörünün yarısının heba olacağını bildiren bir mektup yazdılar.
The Art Newspaper ve Maastricht University’den Rachel Pownall’ın araştırmasına göre galeriler pandemi sırasında gelirlerinin %70’ini kaybetmiş durumdalar. Galerilerin doğal olarak konumlandığı belirli mahallelerin yüksek kiraları, çalışanların sigortaları ve maaşları, diğer sabit gelirler derken sürekli harcanan fakat kazanım olmayan, ayakta kalınması çok zor bir döneme girildi. Finansmanı ve desteği çok kuvvetli belirli büyük “marka galeriler” dışında tüm sektör bir mücadele içinde. Bu sektörün ilk gözden çıkardıkları ise çalışanlar olduğu için, milyonlarca kültür-sanat çalışanı daralan sektör ile işsiz kalma riski altında.
SEKTÖRÜ AYAKTA TUTMAK İÇİN NELER YAPILIYOR?
Devletler, sağlık sektörü ve biz sıradan insanlar gibi sanat dünyası da pandemiye, evlere çekilmeye hazırlıklı değildi elbet. Önce bir eski sergiler üzerinden gidildi, sonra pratik çözümlerle hızlı tüketilecek içerikler sunuldu, zaman geçip içine girdiğimiz tünelin yolu uzadıkça daha yaratıcı içerikler ve sistemi devam ettirecek çözümler zorlanmaya başlandı. Öyle ki, geçen gün yabancı bir sanat yayınında "Sanat dünyası ne pişiriyor?" başlığını görünce konunun İngilizce bir deyim olan "What’s cooking?" anlamında kullanıldığını; yani "Sanat dünyasında neler oluyor?" diye başlık atıldığını düşünmüştüm... Yok bayağı, sanatçılar evde ne pişiriyor onu yazmışlar. Ekşi mayalı ekmekte yeni açılım! (Keza geçen gün sanatçı Cansu Sönmez, içinde 4 su bardağı un, jumper kablo, elektronik tahıl bulunan, içine Android telefon kırdığınız Siber Ekmek tarifiyle bu açılımı gerçekten yaratıcı bir noktaya taşıdı.)
Sanatçılar ve sanat yayınları kampanyalar başlatıp destek isterlerken (ki Türkiye’de beğendiğim bir sanatçı kampanyası olarak #sanatcidestekbirligi ni Instagram’da takip etmenizi ve evinize güzel eserler götürürken sanatçılara destek sağlamanızı tavsiye ederim) bir kısım, bu dönemde ayakta kalması nispeten daha kolay olan, iyi niyetli sanatçılar da (Ali Elmacı, Horasan, Metin Çelik, Sinan Tuncay ve duyduğum kadarıyla yeni katılacak başka sanatçılar) sokak hayvanlarından sağlık çalışanlarına kuruluşlar üzerinden yardım kampanyaları başlattılar.
İşin galeri kısmına gelirsek, uluslararası alanda yukarıda bahsettiğim "marka galeriler" elbet daha fazla tutunma imkanına sahip olurken, diğer küçük galerilere de yardım eli uzattılar. Örneğin; 2017’den beri dijitale yatırım yapan (hatta böylece sadece geçen sene online satışlarını %400 arttıran) David Zwirner, sanal odalarını kullanmaları için dijital platformunu, "Platform: New York" projesi ile 12 genç galeriye açtı. Marka galerilerden Gagosian ise Los Angeles’ta öncülük yapıp Platform LA ile küçük galerilere el vererek bir online platform yürütmeye başladı. İptal olan Art Basel Hong Kong da galeriler, sanat simsarları ve sanatçılara bir çare olarak sunduğu online odalarda yaklaşık 270 milyon dolarlık 2000 eseri ziyaretçilere açtı.
EKONOMİK İSTİKRAR KALKANININ KORUMASINA GİREMEYENLER
Türkiye’de ise zaten küçük olan çağdaş sanat sektörü, tahmin edileceği üzere özel bir destek paketi alamadı. Sanat sektörü, şu an ancak kısa çalışma ödeneği gibi genel yardım paketlerine başvurarak yardım alabiliyor. Meraklılar ayrıca İKSV’nin yayınladığı "Pandemi Sırasında Kültür-Sanatın Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları" raporunda kültür-sanat sektörünün yararlanabileceği genel birkaç desteği inceleyebilir. Gördüğüm kadarıyla maddelenen desteklerden çağdaş sanat galerilerinin yararlanabileceği alanlar oldukça kısıtlı. Raporda, her ülkenin bu dönemde kendi kültür-sanat sektörlerine olan destekleri de listelenmiş ve son bir başlıkta Türkiye’nin kültürel alanda ihtiyaç duyduğu tespitlere değinilmiş. Fakat bu tespitlerde de çağdaş sanat galerilerine yönelik özel bir destek öngörülmemiş. Yani; hem reelde hem teoride, galeriler kısaca bu dönemde kaderlerine terk edilmiş durumdalar.
Aslen zaten her zaman (maalesef) desteksiz ilerleyen galerilerin pek de yardım alacakları gibi romantik bir beklentiye girdiklerini zannetmiyorum. Dolayısıyla pandemi gelip çarptığında o anda ellerinde ne kaynak varsa kullanarak güncel kalmak için ilk günden itibaren kolları sıvadılar.
Pg Art Gallery, karantinanın ilk haftası için planladığı açılışları iptal etmedi ve ilk online sergileri gerçekleştirdi. Sanatçıların atölyelerinde sergilenmesi planlanan işleri görüp dinledik. “Juma takımı” olarak adlandırdığım Juma Karaköy binasındaki galeriler Mixer, artSümer, x-ist ve Pi Artworks, güzel bir dayanışma örneği sergileyerek “Çevrimiçi Sanat Buluşmaları” adı altında beraber turlar, konuşmalar düzenlediler. x-ist ayrıca bütün yıldız sanatçılarının atölyelerine turlar düzenleyerek herkese, normalde kolay ulaşamayacağımız gizli güzel dünyaların kapılarını açtı. Bu geleneği daha sonra C.A.M. Gallery de devam ettirip Ankara’dan Urla’ya bizi sanatçı atölyelerine götürdü. Mixer, atölye ziyaretlerinin yanı sıra keyifli söyleşiler düzenledi. Krank Art Gallery, pandemi-özel online sergisi, “Her Temas Bir İz Bırakır” ile bu hafta izleyicilerin önüne çıktı. 3 boyutlu sanal tur işini kıvırarak bir adım ileri giden galeriler ise Fahrelnissa Zeid – Üç Kişilik Oyun sergisi ile Dirimart ve Antonio Cosentino – Jpeg Takımadaları sergileri ile Zilberman oldu. Sayamadığım daha birçok galeri başta sanatçı videoları olmak üzere, içerikler üreterek güncel kalma çabasına devam ediyor.
Satış rakamlarını hiç bilmesem de bu dönemde belki de “ulaşılabilir sanat” anlayışıyla yola çıkarak online satış kanallarını çoktan kurmuş Mixer ve Art50 belki de en şanslılar oldular. Özellikle (zaman zaman seçtiği farklı mekanlardaki sergileri dışında) tamamen online satış yapan Art50, yayın içeriğinin rotasını da bu döneme özel içerik ve haberlerle besleyerek işine hiç ara vermemiş oldu. Galerist gibi birkaç galeri ise, bu döneme özel seçtikleri sanatçıların eserlerini içeren katalog ve fiyat listelerini e-posta üzerinden iletmeye başladılar.
ROTA NE GÖSTERİYOR?
Durumu kısaca analiz etmişken son bir limana uğrayıp yakın gelecek tahminlerine bakalım...
The Art News Paper’in sektörel yazılar yazan editörlerden Alison Cole, The Guardian’a verdiği röportajda, "Normal" sürdürülebilir değildi… Mega-koleksiyonerlerin sonsuz genişlemesi; ganimete, arzu nesnesine dönmüş pahalı objelerin sanat piyasasını sarması… Az ama özün önemli olacağı yeni bir döneme giriyoruz ve bu dönem umarım daha az maço olur" diyerek sanatın rotasını daha anlamlı bir yere kırdığını söylemiş. Financial Times’dan Jackie Wullschläger, COVID-19’un çağdaş sanat dünyasını nasıl değiştirdiği üzerine uzun bir makale yazarak (How contemporary art is changing in the Covid-19 era) sanatta dijitale yönelimin elitizmin önüne geçeceğini, daha etik olacağını, Cole gibi içi boş eserler yerine daha nitelikli eserlerin tekrar önem kazanacağını - çünkü bilginin tekrar önem kazanacağını- ve sanat piyasasının daha doğru, adil ve nitelikli bir noktaya geleceğini öngörmüş. New York’taki Postmasters Gallery’nin sahibi Magda Sawon, "Ben Polonyalıyım şekerim, savaşı bilirim" naraları atarak çok beğendiğim aşağıdaki fikirlerini Artnet’te kaleme almış:
"Sanat ekosistemi bildiğimiz gibi uzun zamandır sağlıklı ve çeşitli bir alan değildi. COVID-19'dan önce bile şişirilmiş, yırtıcı ve aşırı sanayileşmiş bir sanat kompleksimiz vardı; spekülatif koleksiyon, gerçeküstü fiyatlandırma ve her şeyden önce kâr elde etmek için eğitilmiş kulakları olan riskten kaçan satıcılarımız vardı.
Mevcut virüs, dinozorları öldüren asteroit ile eşdeğerde olabilir. Çünkü bazen, kurtulmak ve evrime yer açmak için sistemin yok edilmesi gerekir.
...Bir devrim olacak. Hayatta kalma; inovasyon, adaptasyon, esneklik ve küçüklüğe dayanacaktır. Şu anda, büyük, parlak gemiler spot ışığı kontrol ediyor. Kaynaklara ve PR aygıtına sahipler. Ama sonunda, dalgalı sularda en iyi seyreden küçük yelkenli tekneler olacaktır.”
Bu işin dünya piyasasının çok çok küçük ve çok daha "az vahşi" Türkiye ayağına bakarsak, yapabileceğimiz birkaç tahmin arasında, sanatın her yerde olduğu gibi dijitalleşeceği ve böylece galeriler üzerinden artık daha da fazla sanatçının sesinin duyulabileceğini sayabiliriz. Sürekli aynı popüler yıldız sanatçılar üzerinden gitmek yerine (farklı içerik ihtiyacı ile) yeni sanatçılara alan açılacağını umarak İstanbul odaklı sanat piyasasının demokratikleşerek daha geniş bir kapsama yayılması temennilerimiz arasında. Sonuçta güncel ve “diyalogda olan” hayatta kalacak ve belki de Bürosarıgedik’in projeleri tarzında, mekansız sanat projelerinde yeni temsillere yer açılacak.
Son olarak, hayranı olduğum sanat eleştirmeni Jerry Saltz virüs sonrası dönem ile ilgili görüşlerini yazdığı Vulture’daki yazısında (The Last Days of the Art World … and Perhaps the First Days of a New One) yer verdiği Ramiken Gallery’nin sahibi Mike Egan’ın sözleri ile bitirmek istiyorum: "Sanat, sıkıcı bir şey, destek göstermemiz gereken herhangi bir sosyal fayda olarak hayatta kalmayacak. Sanat, insanların gözyaşları, çığlıklar ve bir miktar ölümle birlikte olanları, hayatı görme arzusuyla patlayacak. Sonra ne olacağını izle. Galeriler devam edecek - hayatta kalabildikleri sürece. Hayatta nasıl kalınır? Tutku. Saplantı. Arzu."
Şimdi her ekonomik koşulda, desteksiz yoluna tutkuyla devam eden yerel galerileri destekleme zamanı (sevgili koleksiyonerler). Büyük alımlar olmasa bile küçük sürekli alımlarla, yıllardan beri bu sektöre emek veren ve galeriler kapandığında gidecek yeri olmayan sanat sektörü çalışanlarının işlerine devam edebilmesi için gelinen noktayı bu fırtınada koruyabilmek ilk hedef olacak. Eski bir iş arkadaşımın Instagram’da paylaştığı, çok sevdiğim bir sözün önerdiği gibi, "Herkes kendi mahvoluşuna gittiğinin az ya da çok farkında olsa bile filolarımız daima Sicilya’ya yelken açmalıdır." Online sanat dolu günler dilerim!