Çekincesiz hayaller, yollar ve doğada bir adam
Erin İlkcan Aslan’ın “biz olma” halleri, deneyleri, sadece kırsalda değil, şehirde de devam edecek. Ankara’da gerçekleştirdiği 16 saatlik sahnede resim yapma performansında, sahneye izleyicileri de resme müdahale etmeye dahil ederek kendi egosu ile bir deney yapmış. “Önce “benim” resmime başkalarının ek yapmasından çok rahatsız oldum; fakat zaman geçtikten o birliktelik hali hoşuma gitti, keyfini sürdüm,” diye anlatıyor. İnteraktif sergi performanslarına fon bulabilirse İstanbul’da da devam etmeyi istiyor Erin.
“Bugün çok güzel bir gündü. Şahane bir kahvaltı yaptım, sonra da denize girdim, acayip keyifliydi,” diye anlatıyor telefondaki ses. Birinden tamamen pozitif şeyler duymayalı olmuş bir süre... Ama zaten karşıdakinden daha farklı bir şey de beklemiyordum, diye düşünüyorum. Telefonun ucunda 9 ay önce karavanıyla İzmir, Bayındır’da bir köye yerleşmiş olan Erin İlkcan Aslan var. 2018 kışında Ankara’ya toplantı yapmaya gittiğim bir gün tesadüfen kesişmişti yollarımız. Oturduğum kafe ve çevresindeki duvar resimlerini Instagram’da hikayelerime koymuştum, sanatçısı 15 dakika içinde karşımda bitivermişti, sohbet etmek istiyordu. Öyle rastgele, muhabbet dolu bir insan...
Bana 1,5-2 yıl önce tanıştığımızda hayallerinden bahsetmişti. Yollardaki Erin’i takip edip o hayallerin gerçeğe dönüştüğünü gördükçe, “İnsan hayal kurup peşinden gidince nasıl da oluyor bak,” diye hevesle izledim geçen süre boyunca. 9 ay önce Bayındır’ın Yusuflu Köyü’ne ayak basar basmaz kocaman bir duvar resmi yapmış Erin, geçtiği her yere izini bırakmayı sevdiği üzere. Daha önce konuştuğumuzda, çocuklarla çalışmak istediğinden bahsetmişti bana, onların yaratıcılıklarını ortaya çıkaracak projeler yapmak istediğinden... Sosyal medyadan izledim, işte o hayal ettiği çocuklarla köy okulunu bambaşka bir yere dönüştürmüşler bile.
Kurulduğundan beri aynı olan ve sadece köyden gelip geçen öğretmenlerin isimlerinin yazıldığı okulun duvarlarını çocuklarla beraber baştan sona duvar resimleriyle donatmış Erin. "Boyayı anlattım, resmi anlattım onlara ve içlerindeki enerjiyi yaratıcı bir şekilde dışa vurabilmeleri için bir elçi oldum" diyor. Ankara’da da alternatif eğitim, demokratik yönetim, ekolojik duruş ve özgün finansman ilkeleri ile çalışan bir eğitim kooperatifi olan Meraklı Kedi ile çalışan Erin, İzmir’de de bağımsız devam etmiş bu çalışmalara. "Çocuklarla çalışmak yepyeni güzel bir bir dünya yaratmak gibi bir his" diyor ve ekliyor: “Biz sadece geçiş jenerasyonuyuz bence, yeni nesil çok acayip geliyor. Gelecek farklı, daha güzel olacak.”
Erin İlkcan Aslan, Yusuflu Köyü’nde geçirdiği 9 ay boyunca ney çalmayı öğrenmiş, tam bir köy kışı geçirmiş; odun toplamış, bahçeyle uğraşmış, yük taşımış. "Sonra pandemi geldi ve tam manasıyla bir anda durdum" diyor: “Durmaya, dinlemeye ihtiyacım varmış.” Şimdi tekrar çok yoğun bir üretim sürecine girmiş. Gün içinde bol bol resim yapıyor, heykellerle denemeler yapmaya başlamış, üç tane haiku kitabı yazmış. Uzun zamandır yaptığı müzik, sonunda “duymak istediğim bir hale geldi,” diyerek Haziran gibi bir albüm çıkarmak için de anlaşmış. “Ama bunların içinde en büyük, en gurur duyduğum üretimim köydeki bostanım,” diye anlatıyor: “Biraz biber, biraz resim, salatalık, karalahana, biraz şiir, çilek, kereviz, daha çok şiir...”
DOĞAYA UYUMLANMAK
"Meyvenden sebzenden bahsediyorsun; şahane ama bir de İstanbul’da iki sergi yaptın görüşmediğimiz o arada, onlarla ilgili deneyimlerinden bahset" diyorum. Aslında iki sergiye de gittim, hatta birine arkadaşlarımı da götürdüğüm için birkaç kere uğradım ama Erin’le arkadaşlık böyle işte, o göçebeyle bir daha hiç karşılaşmadım. Yazıştık, telefonda konuştuk; biz konuşurken özgür ruh kaykayında, karavanında bir yerlere doğru yol alıyordu...
Galeri Diani’deki sergi kararı Erin gibi spontan olmuş. Daha önce farklı galerilerle çalışan ama bir sözleşme altına girmeyerek bağımsızlığını koruyan Erin İlkcan Aslan, bir gün yolda yürürken rastladığı ve enerjisini çok sevdiği Galeri Diani’nin kapısından girerek orada sergi yapmak istediğini söyleyivermiş. Galeri ile portfolyosunu paylaştıktan sonra o dönemki yoluna devam edip Ege’de duvar resimleri yaparak bir süre geçirdikten sonra galerinin sahibi Telga Hanım, bir sonraki dönem kendisiyle sergi yapmak istediklerini söylemiş. Bunun üzerinde İzmir’de duraklayan Erin, odaklandığı bir üretim sürecine girmiş. "Bu odaklanma, bu sergi fikri (I & Creations, Ben & Yaratılar) bir uyanış süreci ile birlikte geldi" diyor sanatçı. Bu sergi, nasıl ifade edeceğini bilmediği kelimelerle anlatamadığı görsel notlardan ortaya çıkmış.
Bu hazırlık süreci içinde Cunda’da 7 ay geçiren Erin, bugün yaşadığı köy dahil, Ege’de, doğada geçirdiği zamanların farklı bir yaratım enerjisi yarattığını söylüyor: "Gelen farkındalık ve meditasyon sürecinde tarzım değişti; soyuttan daha peyzaja, figüre kaydım, doğayla uyumlandım."
Bundan sonraki dönemde yine Ankara’da çeşitli projeler, İstanbul’da bir performans ve kolektif bir iş olan, küratörlüğünü de yaptığı Born/Doğum sergisi gelmiş.
HAYALLERİ GERÇEKLEŞTİRMEYE DEVAM...
Erin’le son konuştuğumuzda bana anlattığı bir sürü hayalinin arasında en büyüğü, varmak istediği yer, bir sanatçı komünü kurmaktı. "Hiçbir fonum olmasa da arazilere bakıyorum, kafamda sürekli tasarlıyorum, hayallerimi canlandırmaya çalışıyorum" demişti. Bu konuşmanın üzerinden 2 yıl bile geçmeden tasarının ayakları yere basmaya başlamış bile...
Önce, Cunda’da kaldığı süreç boyunca kaldığı binada küçük bir denemesini yapmış bu hayalin sanatçı. Sanatçı arkadaşlarını ve tanımadığı, ulaşabileceği diğer bağımsız sanatçıları bu mekana çağırmış. "Güzeldi ama yeterince profesyonel değildi, bu yönde de yorumlar aldım, dolayısıyla artık oradaki deneyimden aldığım derslerle yola çıkacağım" diye anlatıyor.
Şu an durakladığı Yusuflu Köyü’nde 8 evlik bir kompleks kurulmuş. Bu evlerden birini çok cüzi fiyatlara (faturaya ve genel masraflara yetecek kadar) sanatçılara birer hafta kiralayarak sanatçı rezidansları yapma hedefinde. Yaz boyunca yaklaşık 26 kişiye ulaşabilir ve bu küçük komünün ilk sergisi Eylül ayında hazır olabilir diye kurguluyor. Amaç, sadece iş üretmek ve sergi yapmak değil; önemli olan bu doğal ortamda paylaşım yapmak... Erin’in ilgilendiği bir diğer alan olan yoga, meditasyonun da içine girdiği, sanatçıların ruh ve bedenlerinin de dinlendiği bir program amaçlanıyor. Hatta bu sanatçı rezidanslardan bir tanesini anne-çocuk ya da baba-çocuk olarak açıp ebeveyn ve çocukların birbirlerini dinlemelerini de sağlamak istiyor.
Bütün bunları anlatırken “biz” yapacağız, diye bahsediyor. “Biz olma” hali önce ruha, dile işler. Erin’in de ruhuna, diline işlemiş. “30 kişilik bir köy burası ve ayrıca 4-5 arkadaşım var benimle. Bir komün müyüz bilemem ama mutlak bir bağımsızlık halinde birlikte bir şeyler yapıyoruz. Muhtar çeşme yapmayı planladığında arayıp 'Mozaiklerle sen süsler misin?' diyor. Zaten herhangi bir şeyi tüm gezegen yaşıyoruz. İnsanlarla beraber, toprak, domates fideleri de yaşıyor. Çevrendeki tüm canlılarla bir şekilde iletişim kuruyorsun. Doğada yaşadıkça da 'biz' halim çoğalıyor.”
Erin İlkcan Aslan’ın “biz olma” halleri, deneyleri, sadece kırsalda değil, şehirde de devam edecek. Ankara’da gerçekleştirdiği 16 saatlik sahnede resim yapma performansında, sahneye izleyicileri de resme müdahale etmeye dahil ederek kendi egosu ile bir deney yapmış. “Önce 'benim' resmime başkalarının ek yapmasından çok rahatsız oldum; fakat zaman geçtikten o birliktelik hali hoşuma gitti, keyfini sürdüm,” diye anlatıyor. İnteraktif sergi performanslarına fon bulabilirse İstanbul’da da devam etmeyi istiyor Erin.
Yani... Rastlaşacak, paylaşım yapacak alan çok! Ya bir Ege köyünde bir sanat komününün sergisinde, bir okulun duvarında, ya bir şehirde beraber resim yaparken, ya da kişisel olarak olmasa da, bu özgür ruhun kaykayıyla, karavanıyla geçtiği ve iz bıraktığı sokaklardan birinde duvar resimleriyle... Dünya küçük ve olasılıklar sonsuz! Hayaller de öyle!