YAZARLAR

'Virüs bulaşsa da kurtulsam, dedim kendi kendime'

En son bir kavga oldu yine, “S.ktir git, ben de senden bıktım” dedi. Virüs başlamıştı o zaman, evdeyiz. 10 gün böyle evde sürekli hakaret, kavgayla geçti. Sonunda dayanamadım, toparlanıp çıktım. Bir ay ablamgilde kaldım. Neredeyse bir ay olacak, sonra da başka bir ev bulduk, taşındık. Çocuklar da benimle.

Salgın vesilesiyle işsiz kalanlar, mecburen çalışanlar anlattı, ama bu günlere iş ararken yakalanmak da ayrı tecrübe. 40 yaşında bir kadın anlatıyor. Dönemsel işsizlik yanında, neredeyse 20 yıla yayılmış bir derdi daha var, kocasından şiddet görüyor. Karantina tüm dünyada kadınlara yönelik şiddeti katmerledi. Salgının ilk zamanları, hakaret ve şiddet dolu geçen on günden sonra evi terk etti, son bir aydır üç çocuğuyla kendi evine çıktı. İnanılmaz bir direnç hikâyesi...

Çizim: Murat Başol

Salgın mı yaşanıyor, ne oluyor, ben kendi derdimden çok anlayamadım. Neresinden başlasam ki size anlatmaya...

Her zaman aynı değildi, ama evlilik hayatımda hep bir şiddet oldu. 19 yıllık evliyim, üç çocuğum var. Fiziksel şiddetin dışında, psikolojik, maddi, manevi, cinsel, her tür şiddeti yaşadım maalesef. En başında da vardı, son yıllarda alkolü arttırmasıyla çoğaldı. Aşağılamalar, şiddet... Kıskançlıklar ortaya çıktı. En ufak bir şey sorsam, söylesem hep hakaret, küfür... Bir yaştan sonra iyice zor geliyor insana, birkaç yıldır dayanamıyordum. Bardak hesabı vardır ya, damlar, damlar, taşana kadar... Artık midem bulanmaya başlamıştı.

Uyarırdım, kendini toparlamazsan giderim derdim. Gene küfür, hakaret olurdu karşılığı. “Defol nereye gidersen git. Aç kardeşlerinin yanına mı gideceksin” derdi. Ailemin maddi durumu iyi olmadığı için sürekli bunu koz olarak kullandı zaten. Bazen tehdit ederdi. Bir kere “Ayrılırsan rahat yaşatacağımı mı sanıyorsun?” demişti. Seni mahvederim falan fistan... Korkuyordum da. En son bir kavga oldu yine, “S.ktir git, ben de senden bıktım” dedi. Virüs başlamıştı o zaman, evdeyiz. 10 gün böyle evde sürekli hakaret, kavgayla geçti. Sonunda dayanamadım, toparlanıp çıktım. Bir ay ablamgilde kaldım. Neredeyse bir ay olacak, sonra da başka bir ev bulduk, taşındık. Çocuklar da benimle.

Ekimden beri işsizim, iş arıyorum bir de. Sekiz dokuz yıl tezgahtarlık yapmıştım. Evliyken uzun zaman çalışmadım. Ama işte o maddi şiddetinden de çok yorulmuştum. “Seni bir liraya havlatacağım” derdi. Evet, bildiğin havlatmak diyor... Bir liraya muhtaç bırakacakmış beni, bir lira için köpek gibi havlayacakmışım. Aşağılamalar dediğim hep böyle şeylerdi. Sonra ben de çalışacağım dedim madem. Ondan beş lira, bundan on lira istemekten yüzüm kızarıyordu artık. Sürekli borç almak ne demek... Sonucu ne olursa olsun çalışacağım dedim. Para kazanmak iyi geldi, o zamanlar iyiydim. Ama işte ekime kadardı zaten o iş. Sonra da bulamadım başka. İş-kur'dan girmiştim oraya. Ondan sonra da korona geldi birden.

Kira eve çıktık ama nasıl ödeyeceğiz, kara kara düşünüyoruz. Ablalarım yardım ediyor az çok, ama onların da durumu iyi değil. Ev temizliği mi olur, çaycılık mı, bulaşıkçılık mı, iş bakıyorum. Ama virüsten dolayı çok zor. Bu benim dördüncü çıkışım evden. Ne yazık ki çaresizlikten üç defa geri dönmek zorunda kaldım. O da af diliyordu, özür diliyordu, yeminler ediyordu, çocuklarım için katlanayım diyordum. Böyle diye diye bu yıla geldik. Verdiği hiçbir sözü tutmadı. Annem zaten hep yapma, etme dedi. Eskileri biliyorsunuz, kimsenin yüzüne bakamayız, laf ettirmeyiz vesaire... Annenim baskısı vardı böyle, zaten o vefat ettikten sonra yapabildim. Bir buçuk yıl önce kaybettik.

Biz komşuyduk, görücü usulü değildi. İlk evlendiğimizde seviyordum yani. Ama maalesef yaptıklarından dolayı ne sevgi kaldı, ne saygı. Gerçek yüzünü anlamamışım, her zaman için böyle bir yapıya sahipmiş. Psikolojik sorunları da vardı. Şimdi de aradı, barışmak istedi, özür falan diledi. Yok, evin yerini bilmiyor, ama galiba az çok mahalleyi biliyor. Şu an gelir falan diye korkmuyorum, çünkü barışacağımızı zannediyor. Bir umudu var. Ne zaman ki boşanma davasını açarsam o zaman anlayacak. Ama açacağım, kesinlikle açacağım. Şu an maddi durumum da olmadığım için elim kolum bağlı.

Karakola gittim daha önce. Birinci darp raporu aldığımda şikayet etmedim. Bu korku yeter ona diye düşündüm. Söyledim de bunu. Bak, ikincisinde şikayetçi olacağım dedim. Hiç önemsemedi, devam etti. Bir kere yine her tarafım morardığında darp raporu aldım, şikayet de ettim. Uzaklaştırma vermelerinden korktum ama. O zaman daha öfkelenir, acısını çıkarır diye uzaklaştırma istemedim.

Evet, çocuklara da şiddet var, büyük kızıma. Benim kızım normal ergenlerin yaptığını yapıyor, abartılacak bir şeyi yok ama babası bir lafına tahammül edemiyor onun da, dövüyor. Küçükken yoktu, ona da son yıllarda başladı. İnanın onu toplamak için çok uğraştım. Kaybolmasından, elimden uçup gitmesinden çok korkuyordum. Yanlış arkadaşlıklar kurmasından, evden kaçmasından, her şeyden korktum. Kendimden vazgeçtim, kardeşlerini ihmal ettim, sürekli onun arkasında durdum. Psikoloğa götürdüm. Diyorlardı ki şiddet olmayacak, o yüzden... E, ne yapayım, babası durmuyor. Evden ayrılığı da daha çok kızım kurtulsun diye istedim, kendimin derdinde değilim. 16 yaşında, sınıfta kaldı bütün bu yaşadıkları yüzünden, kendini derslerine veremedi. Şimdi tekrar lise bir okuyor, okuyacağım anne diyor ama zor yani çocuğun yaşadıkları. Empati kuruyorum onunla, genç bir insan niye bu şiddeti, hakaretleri çeksin? Ben bile dayanamıyordum. Şu an geçirdiğim bir dakika, bir aylık tatil gibi geliyor bana. Öyle rahatlamışım. Bir sene rahat nefes alacağımı sanmıyorum, ama olsun.

Bu salgın başladığında inan, virüs bulaşsa da kurtulsam dedim kendi kendime. O kadar çaresiz hissetmişim ki ölümü düşünmüşüm, biliyorum çok kötü böyle düşünmek... Yeni bir hayat kurmaya çalışıyoruz ama anladım ki bir kadının okumaması, işinin gücünün olmaması çok fenaymış. Ortaokuldan sonra okutmadılar beni maddi imkansızlıktan dolayı.

Yok, eşya da alamadım evden. Yalan olmasın, bir baza aldım. İlk çıkarken sadece kendi kıyafetlerimi falan toplamıştım. Başka bir şeyler için gidince yine küfretmeye başladı bana, çıktım öyle. Sonra işte çocuklar konuşup bir tek oğlanın bazasını aldılar. Eşten dosttan fazla eşyalarla idare ediyoruz. Olsun. Yataklarımız var, küçük tüpümüz var, yemek yapıyorum. Gelecek de, küfür mü edecek, yüzüme mi tükürecek, üstümdekileri mi parçalayacak, vuracak mı diye derdim yok. Bir de sokağa çıkma yasağı falan oluyor artık. Aynı evde dayanamazdım. Şimdi en azından huzur var.

Konuştuğumuz gün 143.114 vaka, 3952 ölüm açıklanmıştı.

*Gezegeni saran bir virüsün birkaç ay içinde yarattığı bu öngörülemez olağanüstü halin, kapitalizmin hâlihazırdaki eşitsizliklerini görünür kıldığından, derinleştirdiğinden ve bundan sonra hiçbir şeyin aynı kalamayacağından konuşuyor çok insan. Kalamayacak mı gerçekten? Neden kalmasın ki? Varlığını, her veçhesiyle sömürgeciliğe, cinsiyetçi iş bölümüne ve tam da derin bir eşitsizliğe borçlu bu düzen kötücül bir virüs gibi ruhlarımızı ve bedenlerimizi sarmışken “iyileşmek” nasıl mümkün? Kadınlar, erkekler, işçiler, memurlar, işsizler, beyaz yakalılar, mavi yakalılar, “yaka” devri değişti diyenler, serbest çalışanlar, evde çalışanlar, hâlâ çalışanlar, zorla çalıştırılanlar, karantinadakiler, geleceği göremeyenler, gördüklerinden yorgun düşenler anlatıyor. Neden bu uzun yazı dizisine başladık? Çünkü birbirimizin sesini, derdini duymaya, diğerinin dermanında kendimizinkini aramaya ihtiyaç var.


Pınar Öğünç Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler mezunu. 1997 yılından beri çeşitli gazete ve dergilerde muhabir, editör, köşe yazarı olarak çalışıyor. Jet Rejisör (söyleşi, İletişim Yay.), İnce İş (söyleşi, İletişim Yay.), Asker Doğmayanlar (söyleşi, Hrant Dink Vakfı Yay.), Aksi Gibi (hikâye, İletişim Yay.), Beterotu ((hikâye, İletişim Yay.), Cotturuk Defterleri (çocuk, CanÇocuk) kitaplarının yazarı.