Selefiliğin ve Selefi hareketlerin dönüşümü
İçinden geçmekte olduğumuz sürecin Selefilik açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtelim. NATO ittifakı da IŞİD’i besleyen bir damara dönüşmesi nedeniyle Selefiliği destekleme politikalarını, bu tür örgütlerin kendisi için ciddi bir tehdide dönüşmesi nedeniyle bir dönem için de olsa rafa kaldırdığı söylenebilir.
İdeolojik ve tarihi arka planı ülkemizde yeterince bilinmeyen ve yeniden sahaya çıktığı bugünlerde IŞİD’in, Selefilik/Vehhabilik’le ilişkisinin masaya yatırılması, yapıyı anlamak bakımından hayati öneme haiz. Geçtiğimiz 7-8 yıllık döneme damgasını vuran IŞİD’in sosyolojik derinliği olmayan karakteristiği, örgütlenmesi yerel dinamiklerle karşılıklı bir ilişkisellikten hareketle gerçekleşmemiş olması nedeniyle uzun erimli bir etkiye sahip olması öngörülmüyor. Ancak aynı şeyi, İslam dünyasında tepkiselliğin sembollerini bünyesinde taşıyan ve kriz ideolojisi haline gelen Vehhabilik/Selefilik için söylemek mümkün değil.
Vehhabilik, ilk çıktığı 18. yüzyılda son derece sınırlı bir etkiye sahipti. Sadece Arabistan’ın Necd bölgesi ve civarındaki kabileler üzerinde etkili olabiliyordu. Ancak 20. yüzyılın başında Arabistan’da kendisine ideolojik bir partner arayan Suudi rantiyer siyasal aygıtının kurulmasıyla birlikte bu, bir taraftan Suudi hanedanını uluslararası ilişkilerde daha aktif hale getirirken diğer taraftan da onunla girift ilişkilere sahip Vehhabilik ideolojisini, sadece bölge üzerinde değil bütün İslam dünyasında güçlendirdi.
Özellikle 60’lı yıllarda Arap dünyasında Nasır liderliğinde ortaya çıkan anti-emperyalist, sol eğilimli hareket ve yönetimlere karşı ABD ve NATO ittifakının Vehhabiliği kullanışlı hale getirme çabası içerisinde bu tür hareketleri teşvik ve himaye ettiği biliniyor. Muhammed bin Selman’ın (MBS) ipleri eline aldığı son dönemde ise durum değişti. Suudilerin Selefi ve Vehhabi hareketlere verdiği desteğin azaldığı iddiası var. Arap basınına konuşan Selefi davetçilerden biri, MBS’ye yakın olan finans kaynaklarının sadece yönetimin hoşuna giden daha ılımlı akımları desteklemeye yöneldiğini ve bu yüzden Vehhabi hareketin en kötü dönemlerinden birini yaşadığını ifade ediyor.
ARAP YARIMADASINDA SELEFİLİK
Selefilik S. Arabistan’a sağladığı birçok avantajın yanı sıra dış politika alanında bu büyük bir manevra kabiliyeti sağlıyor. Gerek ABD’nin gerekse gerekse kendisinin doğrudan bölgesel meselelere müdahalesinde önemli avantajlar sağlayan selefi-cihadi hareketler, son dönemde Suud-BAE ikilisinin hedef tahtasına koyduğu M. Kardeşler’e karşı da önemli bir enstrüman olarak işlevsellik kazanıyor. Vehhabi din adamları, sol, seküler ya da demokratik bir muhalefetin olmadığı ülkede tek adam sistemini eleştiren, otoriter yönetimlere karşı çıkılması gerektiğini savunan M. Kardeşler gibi hareketleri de bir tehdit olarak algılıyor.
Selefiliğin S. Arabistan içindeki durumuna gelince, bu hareketin ülkede karşılaştığı en büyük sorunlardan biri demokrasi ve laiklik. Demokrasinin haram olduğuna dair fetva verirken en büyük mezhebî meydan okumayı ise Şiilikte görüyorlar. Vehhabî din adamları ülkede STK’lerin, siyasi partilerin kurulmasına karşı. Tavsiye ve tekliflerin ulema tarafından gizli bir şekilde yapılmasını, siyasal yapı başta olmak üzere din bilginlerinin her alanda hâkimiyetini ve belirleyiciliğini savunuyor.
Aslında MBS’nin Vehhabi harekete desteğini azaltmasının tek nedeni, onun başlattığı ve seküler olduğu iddia edilen açılımlar değil. Suudilerin Afganistan’da 80’li yıllarda ve sonrasında almış olduğu rol nedeniyle Selefiliğin el Kaide’ye ve silahlı bir harekete dönüşmesi de bu noktada rol oynuyor. Afganistan sonrası süreçte Suudiler, el Kaide’nin yaratmış olduğu radikal dalgayı kırma noktasında ABD ve Batılı ülkelerden ağır baskılarla karşılaştılar. Zira bütün dünya, el Kaide’nin Suud Vehhabiliği ile olan ilişkisini sorguluyordu. Vehhabilik desteklenmekten vazgeçilir ve alternatif olarak daha ılımlı bir model ortaya konursa el Kaide ve IŞİD’in oluşturduğu tehdidin azalacağını düşünüyorlardı.
S. Arabistan’da MBS döneminde dinî alandaki değişim, Emri bilmaruf nehyi ani’l münker (İyi işleri emretme kötü işleri yasaklama) Komitesi’nin yetkilerinin azaltılması, Ulema Konseyi gibi yarı-resmi dini kuruluşların müdahil olduğu alanların etkinliğinin sınırlandırılmasının yanı sıra Batılıların tepkisini çeken, eğitim müfredatında yer alan “vela ve bera”* inancı, hâkimiyet meselesi, kafirlere benzemek, onlarla Müslümanlara karşı dayanışma içerisinde olmamak, Şia’nın sapkın oluşu gibi alanlarda da düzenlemeler yapıldı. Yargı kurumunun dinsel görünümü ortadan kaldırılmaya çalışılırken din bilginlerinin kurumdaki etkisi azaltıldı, şeriat fakülteleri mezunları yerine hukuk fakültesi mezunlarının yargı erkinde görev alması sağlandı. Ayrıca radikal olarak lanse edilen ama gerçekte M. Kardeşlere yakın ulemaya yönelik geniş çaplı bir tutuklama kampanyası başlatıldı. Uzmanlar, S. Arabistan’da Vehhabiliğin birden bire değişmesinin mümkün olmadığını, alternatifi olan sekülerlik ya da sufizmin, Vehhabiliğin yerini almasının uzun bir süre alacağını düşünüyor.
Suudi rejimi de içerideki bütünlüğü ve siyasi istikrarı korumanın tek yolunun, tehdit kaynaklarının dışarıdan gelmesi nedeniyle dışarıya dönük çalışmak olduğunu düşünüyor. Bu yüzden Suudiler, Selefi hareketleri güçlendirmek için farklı ülkelerdeki Vehhabi/Selefi hareketlere büyük imkanlar sağlıyor, maddi olarak destekliyor. Vehhabi inancını yaymak için de Rabıta teşkilatını ve Suudi kültür merkezlerini kullanıyorlar.
Örneğin S. Arabistan’ın Fas elçiliği, din bilginlerine maaşlar, hediye kitaplar dağıtıyor. Elçilik Fas’taki STK’ler ve dini grupları sürekli ziyaret ediyor, onların sorunlarıyla yakından ilgileniyor ve müşkillerini çözmeye çalışıyor. Fas’taki Kuran Kursları ve medrese hocalarının önemli bir bölümünün maaşlarını doğrudan Suudilerden aldıkları belirtiliyor. Fas’ta Vehhabiliğin elde ettiği nüfuz öylesine konsolide olmuş durumda ki Vehhabi din bilginleri “Emiru’l Müminin”in (Fas Kralı’nın) başkanlık ettiği Ulema Konseyi’ne bile sızmış durumda. Arap ülkelerinin birçoğunda Marksist ve diğer seküler hareketlerin rejime yönelik tehditlerine karşı Vehhabiliğin kullanma potansiyelinin farkında olan bazı Arap yönetimleri, Vehhabilerin faaliyetlerini görmezden geliyor hatta güçlenmesine göz yumuyorlar. Vehhabilik ya da Selefiliğin en önemli taktiklerinden biri de temel dini bilgilerle yetinerek ideolojik ya da dini tartışmaların ayrıntılarına girmemesi. Bu sayede geniş kitlelere ulaşabiliyorlar.
Öte yandan Suud ve BAE’nin Katar’la yaşadığı krizin de Vehhabi hareketi ciddi ölçüde olumsuz etkilediği, zira Katar’ın da bir dönem Vehhabiliği desteklerken krizden sonra bu desteğini çektiği kaydediliyor. Suudiler de Katar krizi konusunda tarafsız kalan ya da bu krizde Katar’a yakın duran Vehhabi grupları da desteklemekten vazgeçtiği belirtiliyor.
Üzerinde durulması gereken bir diğer husus, Vehhabilik içerisindeki diğer ekolleri bütünüyle ortadan kaldırarak sadece Medhali Selefiliğin yaşamasına izin vermek. Bu akımın üyeleri şu anda Libya’da Hafter saflarında savaşa aktif olarak katılıyorlar. Uzmanlar, Medhali Selefiliğin devlete tam bir biat anlayışı içerisinde hareket ettiğini ve muhafazakâr bir karakter arz ettiğini belirtiyor. Bu hareket, Medine’de 1990 Körfez krizinden sonra kriz nedeniyle Suudi yöneticilerinin ABD ile işbirliği içerisinde Irak’ın işgaline ortak olmasını eleştiren bazı din bilginlerine tepki olarak ortaya çıkmıştı. Bu din bilginlerine karşı çıkan Şeyh er Rebi’ el Medhali’ye atfen “Medhalilik” ya da Muhammed bin Eman el Cami’ye atfen “Camilik”, Suudi hanedanından tam destek aldı. Devlete ve yöneticilere tam itaati ve ne yaparlarsa yapsınlar karşı çıkmamayı talep ediyor. Apolitik bir hareket olan Medhalilik, Suudi yönetimi tarafından her yerde camilerde ve okullarda destekleniyor. Batılı istihbarat örgütlerinin raporlarına göre Medhalilik, Suudilerin istihbarat aygıtı gibi hareket ediyor. Medhali selefiliğe göre, yönetici, geri kalanına boyun eğdirmek için halkın üçte birini öldürse dahi yine ona karşı çıkılmaz, başkaldırılmaz.
Sonuç olarak içinden geçmekte olduğumuz sürecin Selefilik açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtelim. NATO ittifakı da IŞİD’i besleyen bir damara dönüşmesi nedeniyle Selefiliği destekleme politikalarını, bu tür örgütlerin kendisi için ciddi bir tehdide dönüşmesi nedeniyle bir dönem için de olsa rafa kaldırdığı söylenebilir. Suudilerin de Vehhabi hareketten desteğini çekme eğiliminde olduğu göz önüne alındığında artık Vehhabiliğin sertlik yanlısı yorumlarının dünya çapında bir daralmaya gireceği ancak daha ılımlı ve devlet yanlısı yorumların ama özellikle de Medhali ve Cami Selefiliklerin daha fazla öne çıkarılacağı öngörülebilir.
*Vela ve Bera: Allah için sevmek ve buğz etmek, Müslüman olan herkese arka çıkmak, İslam ve İslam memleketini savunmak için canını ve kanını seve seve vermek, kâfirlere karşı düşmanlık ve onlara buğzetmek, onlara benzememek ve fikri, kültürel, askeri alanlarda onlarla savaşmak. Bu tanımın IŞİD’in beslendiği bir kaynağa nasıl dönüştüğü çok açık.
İslam Özkan Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.
İran-Azerbaycan-İsrail üçgeninde kompleks ilişkiler 07 Ekim 2021
Ahmet Örs: Modern dönemde hayattan kopan eğitim verimsizleşti 02 Ekim 2021
ABD’nin Afganistan’daki fiyaskosunun sırrı 01 Ekim 2021
'Diyanetin sahaya sürülmesi, AK Parti'deki erimeyi durdurmaz' 25 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI