Mafyada yaşamak
Topraksızlar’ı seviyordu PCC. “MST yoksulların yanında” diyordular. “Biz de yoksuluz. Onlar yoksullar için mücadele ediyor.” Başka ortak noktaları da vardı. Polisleri sevmiyorlardı mesela.
Uyandığımda iki kalaşnikof yatıyordu hemen yanda, yerde. Bir Latin Amerika gerillasında değilim diye düşündüm önce. İnsan biraz uyum sorunu yaşıyor çok gezdiğinde, birkaç dakika kadar. Başka bir ülkenin dolabında, kahve burada olmalıydı diye arıyor mesela. Gecekondu burası. Parti tabelasından yapılmış yan duvarı görünce fark ettim. Kapı da banka reklamından yapılmış. Dolar resminin ortasında kapı kolu var, tuvalet kapısı. Bir nehir sesi geliyor gibi dışarıdan, hayır evin altından. İki kalaşnikof ortası yeterince aralık tahta zemin, devrilmiş bir cachaça şişesi -boş-, Brezilya içkisi, yüzde 70 alkol ya da dünyayı unutma yüzdesi bu ve kanalizasyon evin altından akan.
Bir dünya tarifi oldu. B.ktan akıyor her şey…
PCC’den -Primer Comando de la Capital- arkadaşlar vardı, Brezilya’nın en büyük mafyası. Polisle savaşa girdiğinde bir ayda yüze yakın polis öldürmüştü PCC. Gilermo kapıyı açınca hatırladım. Güldü halime. Kalaşnikofları ayağıyla kenara doğru itti. Yerine kahve koydu. Baş ağrısının üstüne koymuş gibi oldu. İyi geldi ama kanalizasyon akmaya devam ediyordu altta. “Niye gece burada kaldın bize gelmedin?” dedi. Niye bu ülkedeyim onu bile bilmiyordum o sırada. Cachaça şişesi makineli tüfeklerin yanına yuvarlandı yerde. Biraz favelada takılayım demiştim, Topraksızlar’dan arkadaşlara. Biri eski mahallesine getirmişti beni. En güvenilir arkadaşlara teslim etmişti, mafyaya…
PCC Brezilya’nın 27 eyaletinin 22’sinde örgütlüydü. Aylık bütçelerinin yaklaşık 40 milyon dolar olduğu düşünülüyordu. Kolombiya, Bolivya ve Paraguay sınırlarında da vardılar. Sao Paulo’da her yerde…
Topraksızlar’ı seviyordu PCC. “MST yoksulların yanında” diyordular. “Biz de yoksuluz. Onlar yoksullar için mücadele ediyor.” Başka ortak noktaları da vardı. Polisleri sevmiyorlardı mesela. Hiç…
Kim sever ki?
Bazıları eski solcu olduğunu söylüyorlardı PCC liderlerinin ya da cezaevinde tanışmışlardı solla. Bir üst mafya federasyonu örgütlemişlerdi uzun süre. Bir grup kuralları çiğnerse, kendi mahkemelerinde yargılanıyordu. Kendi kurallarını uyguluyorlardı tabii ki. Başka bir mahalleyi ele geçirmek gibi falan. Rekabet kurulu gibi bir şeydi yani aynı zamanda. Bu yüzden daha az mafya çatışması oluyordu o günlerde. Her gün, 80-85 kadar kişi ölmüyordu Meksika gibi.
İkinci kahvede hatırladım, yerde yatan M-16'ları. Nedense uyku sersemi, kalaşnikof sanıyor insan. Dün gece havaya ateş etmek için çıkarmışlardı ve sadece cachaça değildi sanırım unutturan.
-Burada mafya var mı diye sormuştum. Bir başka favelada, devrimci bir hip-hop müzik grubuna. “Evet.” demişti. “Burada mafya var. Çok kişinin ölümüne neden oluyor mafya. Herkes bir gün sonra çocuğuna nasıl süt bulabileceğini düşünüyor, çocuğunun karnını nasıl doyuracağını. İşte mafya bu.” diyordu “açlık…”-
Fiyatlardan da konuşmuştuk dün gece. 40 dolar kadardı bir kişinin öldürülmesi. Bağımsız işlerde tabii ki. Bana 40 doların var mı, dediler. Güldük beraber. Yoktu. Öldürecek kimsem de yoktu. İnsanın hiçbir şeye ihtiyacı olmaması iyi bir şey.
Sonra Guatemala’da söyledim bunu. Çok iyi para dediler. Üç dolardı orada…