‘İslami holding’ mağdurlarından 15 Temmuz gazilerine: Paralar nerede?
15 Temmuz gazilerinin itirazları, dolandırılan besiciler, kendisinin hakemliğinde şampiyon olan ‘sporcular’, esnafın huzursuzluğu, yine bir köpekbalığı iştahıyla hedef alınmış kıdem tazminatları toplam bir tablo oluşturuyor. Belki de, hem iktidar hem de muhalefetin bir kesimi tarafından “verilen her şeyi yer” sanılan bir kesimin iştahının kaçtığına dair işaretler çoğalıyor. Anadolu muhafazakârlığının ‘karanlık yüzü’ ile ilintili yanları olsa da bu kesimin homurdanması yabana atılmamalı…
“Bu paraların nasıl tutulduğuna dair üç örnek vereyim. İsviçre'de rastladım, kimsenin aklına gelmez bu. Adam hayvanın budunu oymuş, muşambanın içine sokmuş üst üste frankları, sonra buta yerleştirmiş, 700 bin frank; ondan sonra tıkaç yapmış etten, derin dondurucuya atıvermiş. Buradan çıkarıp 50 bin frankını verdi.”
Yukarıdaki çarpıcı anekdot, 90’lı yıllarda Kombassan Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan Haşim Bayram’ın; o yıllarda ‘İslami holdingler’ olarak anılan ve esasen, anonim şirket olarak kurulup izinsiz halka arz gerçekleştiren şirketler ve bunların yol açtığı mağduriyetlerle ilgili Meclis Araştırma Komisyonu’na 2005’te verdiği ifadeden. Burada bahsedilenlere geleceğiz. Ama önce günümüze bir dönelim…
* * *
TBMM'de 21 Kasım 2019’da görüşülerek yasalaşan “Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı KHK’de Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” isimli torba yasa, daha çok, termik santrallerin baca filtresi takma zorunluluğunu erteleyen maddesi nedeniyle gündeme gelmiş, hatta bu madde etrafındaki tartışmalar üzerine Erdoğan yasayı veto etmişti, hatırlarsanız. Erdoğan’ın vetosu üzerine baca filtresi maddesi çıkarılarak 4 Aralık’ta yeniden Meclis’ten geçirilen bu torba, Erdoğan’ın onaylamasının ardından 7 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğü girdi. Salgın krizi sırasında askıya alınan konaklama vergisi ya da dijital yayınların vergilendirilmesi gibi başlıkları da tartışmaya yol açan bu torba kanunun gözlerden kaçan/kaçırılan bir maddesi daha vardı. 41. sıraya gizlenmiş olan ve adeta kişiye özel dikilmiş bir elbise gibi duran bu madde, geçmişte pek çok kişiyi mağdur eden ‘İslami Holding’lerin, yurttaşlardan toplayıp iç ettikleri paraları geri ödeme ihtimalini ortadan kaldırıyordu. Torba yasayla, mağdurlar ‘hisse ortağı’ ilan edilmişti.
Bu yasa için ekim ayında Meclis komisyonunda yapılan görüşmelere katılan ilginç bir isim vardı: Aksaray eski AKP milletvekili ve 1 Kasım 2015 seçiminden önce açıklanan geçici kabineye Ahmet Davutoğlu tarafından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak atanan Ali Rıza Alaboyun... Üç dönem vekillik yapan ve Meclis’e aşina olan Alaboyun’un komisyonda bulunmasını tuhaf hale getirense künyesindeki başka bir detaydı. Alaboyun, Bera Holding’in yönetimi kurulu başkanıydı. Bera Holding nedir peki? Halkın hafızasına İslami Holdingler olarak kazınan ve ‘katılım ortaklığı’, ‘faizsiz helal kazanç’ gibi vaatlerle, başta yurtdışında çalışanlar olmak üzere pek çok dindar emekçinin birikimlerini buharlaştıran bir dizi şirketin en bilinenlerinden Kombassan’ın isim değiştirmiş hali… Aslında bildiğimiz Kombassan Holding!
Zaten Alaboyun da bu bağı gizlemiyor, komisyonda yaptığı konuşmada, “[Konunun] komisyonda görüşüleceği duyulur duyulmaz, dün borsa yüzde 1 civarında değer kaybederken bizim hissemiz tavan yaptı, bir beklenti var özellikle yabancı yatırımcılar tarafından” diyordu!
Komisyona, ilgili yasa değişiklikle mağduriyeti daha da artacak olanlardan hiç kimse çağrılmamış; ama hakkında binlerce şikâyet başvurusu olan holdingin patronu çağrılmıştı. O da, İslamcıların piyasa diline o doğal yatkınlığıyla, “hissemiz tavan yaptı”, “özellikle yabancı yatırımcıda bir beklenti var” diyerek yasanın istedikleri gibi geçmesini telkin ediyordu.
“Yabancı yatırımcı da bunu bekler” denilerek kaçtıkları yasal/maddi sorumluluğu yaratan para toplama süreci, din istismarından hayal satmaya dek pek çok fonksiyonun kullanıldığı bir ‘Çiftlikbank vakası’ gibiydi. Bugünkü adıyla Bera, eski adıyla Kombassan Holding’in eski patronu Haşim Bayram’ın, Almanya’nın Hannover kentinde, Milli Görüşçülerin kontrolündeki Ayasofya Camii’nde yaptığı para toplama konuşması, camide bulunan bir kişi tarafından kaydedilmiş, bu görüntüler 2005 yılında Rıdvan Akar’ın hazırladığı bir dosya haberle 32. Gün programında yayınlanmıştı. Bayram’ın, bir din adamı gibi minbere oturarak yaptığı 7 Mayıs 1993 tarihli bu konuşma ibretliktir. Bayram, “çoluğumuzla çocuğumuzla, ailecek seyredebileceğimiz bir TV kanalı kurmayı”, bunu kârlı bir iş modeli haline getirmeyi vaat ediyor ve şimdi paralarını alacağı cemaatin de bu işten kazançlı çıkacağını söylüyordu.
2019’da vergi yasası adı altında bu ‘İslami holding’ mağdurlarının hak arama yolları tıkanacakken, Meclis mağdurları değil, bizzat mağduriyete yol açan kurumlarla iltisaklı kişileri dinledi. Adeta bir ‘kurt sofrası’ kuruldu. O tarihlerde sesini duyurmaya çalışan ‘holdingzedeler’ ise derdini basına anlattı. Avrupa’da yaşayan mağdurların oluşturduğu Avrupa Türkleri Dayanışma İnisiyatifi'nden Muhammet Demirci, Deutsche Welle’ye verdiği demeçte, kâr payı vaadiyle 1 milyon civarında kişiden para toplandığını, ancak vaat edilen kâr paylarının kendilerine ödenmediğini, bu yolla Avrupa'da toplanan meblağın 30 milyar Euro civarında olduğunun tahmin edildiğini söylüyor ve ekliyordu: “Apaçık kandırıldık. Hakkımızı mahkemelerde arıyoruz. Şimdi kanunu değiştiriyorlar ve artık haklarınızı arayamayacaksınız diyorlar.”
Demirci’nin tahmin ettiği gibi oldu. Kanun değiştirildi ve bu holdinglere, genellikle dini ve milli duyguların istismarının da yardımıyla –velev ki ‘kısa ama helal bir yoldan’ para kazanma uyanıklığıyla– tüm birikimlerini, hatta kredi çekerek, borçlanarak gelecek kazançlarını kaptıran çok sayıda insanın hak arama yolu tıkandı.
2019 sonunda torba yasa marifetiyle yapılan bu ‘örtme’ işlemi, AKP-MHP ittifakının yasaları nasıl bir toplumsal/sınıfsal kesit ile etkileşim halinde, kimlerin yararına yaptığını göstermek için bir bariz örnek daha elbette. Ama bunun yanında, bugünkü iktidarın köklerinin de yer aldığı bir ‘geçmişten’ bugüne illiyet köprüsü kurabilecek bir bağlaç… 90’ların ‘İslami holdingzedeleri’nden bugün ‘ilim irfan’ diye kurulmuş vakıfların temsilcilerinin, kendilerine ‘devlet katından’ güç vehmetmesine inanarak hayvanlarını kaptıran besicilere, kendileri için toplanan bağışların akıbetini öğrenmek isterken darp edilen '15 Temmuz gazileri'ne uzanan bir bağ var nitekim.
90’lı yıllarda bir ‘tatlı hülya’ olarak başlayan, ‘kâr ortaklığı’, ‘katılım payı’, gibi helal esanslı kavramsallaştırmalarla 1 milyona yakın kişiyi peşinden sürükleyen, onların 30 milyar Euro civarında olduğu tahmin edilen birikimlerini ‘buharlaştıran’ bu anafor, maddi olarak büyük işler başardı belki. Ama sonuçları itibariyle siyasal İslamcılık ve onun kitle havuzu açısından yıkıcı bir şoktu. Başka şeylerle birlikte, Milli Görüş geleneği partisinin parçalanmasına yol açtı bu şok. Daha doğru ifade etmek gerekirse, parti parçalanmadı bile; bu olanlara da ‘itiraz ediyormuş gibi görünen’ bir ‘yenilikçi’ kanat doğdu ve bu kanat, o yıkımdan geriye kalanları yeni umutlarla mobilize etmeyi başardı. Hayal kırıklığına pansuman olma iddiasını başarıyla sattı.
* * *
Bugünlerde birden fazla noktadan dışarı doğru sızan itirazlar, benzer bir çözülmenin işareti olarak görülebilir. Türk tipi başkanlık adı verilen rejim inşasının harçlarından biri 15 Temmuz darbe girişimiydi ve bu inşanın muhayyel ‘kurucu milleti’ açısından 15 Temmuz gazileri yaşayan bir mit rolündeydi. Sembolik olarak sınırsızca kullanıldılar. Ancak sembolik/ideolojik inşa bir yana, fiziki inşanın onları bile kapsayamayacak kadar dar bir huni ağzına geldiğini gösterir şekilde sokağa çıktılar sonunda. Sokak kavramının kendisinin bunca kriminalize edildiği koşullarda üstelik. Katılımcı sayısı açısından küçük, ama mana gücü açısından büyük olan bu eylem, eylemcilerin ifadesiyle bir ‘virgülle’ durduruldu. Noktayla değil. Oradaki nokta-virgül pazarlığı kısa vadede ne tür sonuçlara yol açar, kimi ne kadar kapsar şimdiden bilmek zor. Ama hem hakem hem sporcu olarak katıldığı turnuvada şampiyon olan ‘siyasi elit’lerin, dolandırılan besicilerin, aritmetik oyunlarla makyajlanan işsizliğin, esnafın huzursuzluğunun, yine bir köpekbalığı iştahıyla hedef alınan kıdem tazminatı meselesinin toplamda yarattığı tablo, sağcı istismar siyasetinin yeni bir büyük krizine işaret ediyor. Belki de, hem iktidar hem de muhalefetin bir kesimi tarafından “verilen her şeyi yer” sanılan bir kesimin iştahının kaçtığına dair işaretler çoğalıyor. Anadolu muhafazakârlığının ‘karanlık yüzü’ ile ilintili olsa da; sol bu mecrayla ilişkilenene dek yeni sağcı mecralara akması beklense de, bu kesimin homurdanması ‘gidişat’ açısından yabana atılmamalı…
Hakkı Özdal Kimdir?
1975 yılında doğdu. İTÜ Malzeme ve Metalurji Mühendisliği'nden mezun oldu. 1996'dan itibaren, Evrensel Kültür dergisinde, Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde editörlük ve yazarlık yaptı. Halen Yeni E dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyor.
Türkiye’nin ‘anlık’ görüntüsü: Xiaomi-Salcomp’ta sendika direnişi 17 Eylül 2021
Menderes’in elini yakan büst 10 Eylül 2021
28 Şubat ‘intikamı’: Güç değil, zayıflık alameti 24 Ağustos 2021
Köylüler ve ‘beyaz etçi’ler: Halk ve sermaye 06 Ağustos 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI