Adam her şeyi yazmış!
Bolton’ın Türkiye konusunda yazdıklarının kalbinde ABD’deki Halkbank meselesi var. Sürpriz değil, zira Reza Zarrab ABD’de tutuklandığından beri Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından Washington ile ilişkisinin kalbinde hep Halkbank olageldi. Araya 15 Temmuz, Brunson krizi, Suriye, F-35’ler, S-400’ler falan girmiş olabilir ama dört senedir Erdoğan açısından kişisel öncelik sırası hiç değişmedi.
Bugüne kadarki tarihi boyunca Amerika Birleşik Devletleri’nin başına gelmiş en büyük felaketlerden biri olan Başkan Donald Trump’ın dünyasında bir dönem kilit pozisyonlarda olan isimlerin kovulduktan sonra medyaya röportajlar vererek ifşaatta bulunması neredeyse sıradan bir hal. Koltuk, altlarından kayana kadar böyle bir Başkan’dan talimat almakla ilgili sorunu olmayan tüm bu siyasi atamaların aslında ne özverili “demokrasi kahramanları” olduklarını teslim etmemiz için gösterdikleri çaba etkileyici olmadığı gibi çoğu kez çok da sakil. Bu furyanın son yıldız ismi üç buçuk yıldır başkanlık koltuğunda oturan Trump’ın üçüncü (şu an için dördüncüsü Robert O’Brien hâlâ görevde) Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton oldu. Türkiye medyasında kopyala yapıştır mantığıyla yapılan haberlere bakılırsa tüm dünya Bolton’ın bugün piyasaya çıkacak “The Room Where It Happened” (Olayın Gerçekleştiği Oda) isimli kitabını merakla bekliyormuş!
Halbuki Beyaz Saray’ın kitabın basımını durdurma potansiyelinden endişe eden Bolton’ın geçen hafta itibarıyla bir kopyasını PDF dosyası olarak göndermediği tek bir Amerikan medya kuruluşu kalmamıştı. Bırakın ABD’deki gazetecileri, kitap son 48 saattir Türkiye’deki Whatsapp gruplarında adeta komik bir video paylaşılıyor edasıyla büyük bir iştahla dolaştırılıyor. Tabii ki çoğunun okumaya fırsatı olmamıştı ama birileri okur da anlatırdı nasılsa.
Ben okudum, hem de altını çize çize…
Bolton’ın anlattığı olayların çoğuna 2019 Mart’ına kadar Washington’da gazetecilik yaparken bizzat tanık olmuştum. Çoğunu da haber ve yazı olarak okura ulaştırmıştım… O dönemde yazdığım gazetenin sansür duvarlarına çarpıncaya kadar elbette. Gazetenin kör kuyulara gömdüğü kritik ayrıntıların not düşüldüğü defterler de o ayrıntıları duyan kulaklar da sapasağlam. Dolayısıyla benim açımdan Bolton’ın kitabı her seferinde iki üç kaynaktan teyit ettirdiğim bilgilerin derli toplu bir sağlaması oldu. Kitabın Ankara-Washington hattını sıkı takip eden herkeste benzer bir duygu yarattığını/yaratacağını tahmin ediyorum.
Olayların tam göbeğindeki bir tanıdığın ifadesiyle: Adam her şeyi yazmış!
Bolton’ın Türkiye konusunda yazdıklarının kalbinde ABD’deki Halkbank meselesi var. Sürpriz değil, zira Reza Zarrab ABD’de tutuklandığından beri Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından Washington ile ilişkisinin kalbinde hep Halkbank olageldi. Araya 15 Temmuz, Brunson krizi, Suriye, F-35’ler, S-400’ler falan girmiş olabilir ama dört senedir Erdoğan açısından kişisel öncelik sırası hiç değişmedi. Nitekim Bolton da bunu son derece net bir kronoloji üzerinden ortaya koymuş. Zarrab itirafçı olana kadar diplomasiyi onu serbest bıraktırıp Türkiye’ye iadesini sağlamak üzerine kuran Erdoğan, Halkbank’ın eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın cezası kesinleşince Trump’tan bu kez doğrudan, hiç dolandırmadan Halkbank ile ilgili talepte bulunmaya başlıyor.
Erdoğan’ın Amerikalı din adamı Andrew Brunson’ı serbest bıraktırmak için Halkbank konusunda açıkça taviz istediği 2018 yazında ABD’de Halkbank aleyhine düzenlenmekte olan yeni iddianame henüz bir söylentiden ibaretti. Mesele henüz Hakan Atilla davasının sağladığı hukuki zemin üzerinden Halkbank’a kesilme ihtimali olan idari ceza para cezası üzerinden tartışılıyordu.
Ancak Ankara New York’taki Güney Bölge Federal Mahkemesi’nin (SDNY) bu kez Halkbank’ı doğrudan hedef alan yeni bir dava açma hazırlığında olduğunu duyuyordu. Erdoğan’ın derdi dava süreci daha başlamadan dosyanın Trump tarafından sümen altı edilmesini sağlamaktı. Amerika’da gazetecilik yaptığım dönemde bürokrasi içinde Erdoğan’ın bu çabasının kişisel kaygılardan kaynaklandığını düşünmeyen tek bir Amerikalı yetkiliye rastlamadım. Nitekim John Bolton da o günlere ilişkin izlenimini şöyle kaleme almış: “Devam etmekte olan soruşturma Erdoğan’ı şahsen tehdit ediyordu çünkü kendisinin ve ailesinin Halkbank’ı kişisel çıkarları için kullandığı ve bu süreci ilerletmek için damadını ekonomi bakanı yaptığına ilişkin iddialar ortadaydı.”
Sofu bir Hıristiyan olan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Brunson krizinde Ankara’ya karşı son derece sert bir tutum sergilemişti. Pompeo’nun kapalı kapılar ardında çok daha katı yaptırımları savunduğunu John Bolton’ın kitabından öğreniyoruz. Pompeo, Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç’ın “persona non grata” (istenmeyen kişi) ilan edilmesi için ABD Dışişleri’nin hukuk bürosuna hazırlık yaptırmış.
Bu arada yine Bolton’ın notlarına göre 2018 yazında Brunson krizi nedeniyle yaptıkları telefon görüşmelerinden birinde Erdoğan Trump’a uzun uzun Brunson ile Fetullah Gülen arasındaki ilişkiden bahsediyor. Trump telefonu kapattıktan sonra Bolton’a Gülen meselesini ilk defa duyduğunu söylüyor. Tabii Bolton’ın satırlarını okurken Erdoğan’ın Amerikan Başkanı’na “Gülen’in adamı” olarak şikayet ettiği Andrew Brunson’ın Ağustos 2018 tarihli o konuşmadan sadece iki buçuk ay sonra Amerika’ya dönüşüne izin verdiğini de yeri geldikçe hatırlamak lazım.
Bolton “Brunson’ı istiyorsan Halkbank soruşturmasını düşürt” diye özetlediği pazarlıkları anlatırken Dışişleri Bakanı Pompeo ile Hazine Bakanı Mnuchin’in de kendisi gibi New York savcılarının onayı alınmadan Türklere hiçbir söz verilmemesi konusunda hemfikir olduğunu yazmış. Ancak Trump Aralık 2018’deki bir telefon esnasında Erdoğan’a “New York savcıları hep Obama'nın adamı. Onların yerine benim yerleştireceğim kişileri bekle, bu meseleyi halledeceğiz” demiş.
John Bolton’ın son derece şahin fikirler savunan fanatik bir neo-con olduğu gerçeği Trump gerçeğini sıfırlamıyor. Trump’ın Gülen'in iadesi gibi başka kritik konularda da Erdoğan’a yerine getiremeyeceği vaatleri bol keseden verdiğini biliyoruz. Bolton’ın kupkuru bir üslupla, neredeyse merkeze kripto geçen bir büyükelçi bilinciyle tuttuğu notların gerçeğe yakın bir versiyon olduğu ortada.
Ancak Bolton’ın kitabının promosyonu için çıktığı televizyon programlarından birinde Trump'ın New York Güney Bölge Başsavcısı Geoffrey Berman'ı görevden almasını Halkbank davasına müdahale çabasına bağlamasına şahsen ihtiyatlı yaklaşıyorum. Zira Trump’ın New York Başsavcılığı'ndan intikam alma duygusuyla yanıp tutuşması için çok daha kişisel gerekçeleri var. Trump’ın avukatları Michael Cohen ile Rudy Giuliani’nin peşine düşen, Ukrayna skandalını deşmeye devam eden savcıydı Geoffrey Berman. Dolayısıyla Trump’ın temel motivasyonunun Erdoğan’a iltimas geçmek olduğunu söylemek biraz “cambaza bak” hikayesi gibi.
Öte yandan Berman’ın görevden alınmasının dolaylı sonucu Halkbank davasının düşmesi olabilir mi? Bunu öngörmek kolay değil ancak dava pekâlâ ertelenebilir. Daha önce de başsavcılığın Türkiye söz konusu olduğunda siyasi gelişmelere paralel zaman ayarlı adımlar attığına tanık olduk. Ancak Amerikan yargı sisteminin -Trump ne kadar üzerlerine giderse gitsin- Halkbank dosyasını külliyen tarihe gömeceğini hiç sanmıyorum. Trump Başsavcı Pete Bharara’yı gönderdiğinde Türkiye açısından süreç değişmemişti. Dahası, kasım seçimlerinde Demokratların adayı Joe Biden’ın başkanlık koltuğuna oturması durumunda bu kez intikam motivasyonuyla hareket etme sırası sistem içindeki başka aktörlere gelecektir.