Başkanlığı haklılığa tercih edenler
Yargının siyasallaşmayan son ayağını da kırmaya çalışanlar, kendi menfaatleri için ülkenin geleceğini karartanlardır. Hep diyoruz; bağımsız yargı, adalet, bir gün herkese lazım olur. Korkunun ecele faydası yok, istedikleri kadar geciktirmeye çalışsınlar, tarih adildir, o nihai son elbet gelir.
Bu yazı yazılırken 60’a yakın baro başkanı Ankara’da polisler tarafından durdurulmuş şehre alınmıyor. Neredeyse Türkiye’nin tüm baro başkanları üzerlerinde cübbeleriyle bekletiliyor, başkanlar polislere laf anlatmaya çalışıyor. Polis ve siyasi irade daha da ileri gidiyor, baro başkanlarına müdahale ediyor. Baro başkanları oturma eylemi yapıyor, başkent kapılarında oturmalarına bile izin verilmiyor. Yanlarında Türkiye Barolar Birliği Başkanı yok. Çoktan birliği birlik yapan başkanları hedef göstermiş. Siyasi iktidarın şeytanlaştırıcı diliyle. Yetmiyor, polisin 60 baro başkanına müdahale ettiği esnada, Afyon, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Konya, Elazığ, Sivas, Gümüşhane, Bayburt, Çorum, Yozgat, Kütahya, Edirne, Samsun, Erzurum, Kahramanmaraş baro başkanlarını da yanına almış, savaşa çıkar gibi, bakın kapılar bize açılıyor size değil der gibi, aklınca nispet yapar meydan okur gibi, Ata’nın huzuruna çıkıyor.
Bu tablodan daha utanç verici ne olabilir bir ülke için bilmiyorum.
Kendi ülkesinin anayasal değerlerini koruyan savunmanın temsilcilerinin şehir kapılarında bekletilmesi, polis müdahalesi… Halka yapılan büyük saygısızlık, dev bir utanç. Demokratik bir ülkede, zaten bunların hiçbiri olmaz da ayrıca, savunmanın başındaki 60 başkana kapılar sonuna kadar açılır, hatta bizzat makamlara davet edilip dinlenir. Savunmayı dinlemek halkı dinlemektir. Bilene… Halka kulaklarını tıkayanların yönettiği bir ülke burası çoktandır. Halkı halka düşman edenlerin yönettiği bir ülke...
Savunmayı savunmak zorunda kalmak… ‘Tuz kokmuş’ dedikleri şey işte. Derin yarılmaya bakar mısınız? Bir ülkeyi, tüm anayasal kurumlarını, demokratik kalelerini, bütün kamu ve özel kurumları, esnafı, sokağı, aileleri, okulları, evlerin içini, bir ülkeyi ülke yapan tüm ortak değerleri ortadan ikiye bölmeyi başarmak, büyük ustalık. Tebrik ederiz. Yapılmak istenen de tam olarak bu zaten uzun, çok uzun süredir. Sistematik şekilde, adım adım, böl-parçala. Kendin ülken değilmiş gibi…
Ne için peki? Birileri, iktidarının bekası önünde aklı başında kalmış sayılı kurumlardan olan baroları engel gördüğü baroların seçim sistemini, durduk yere, değiştirmek istediği için. Yapılmak istenen şey; yasaların ruhuna ve demokratik işleyişe tamamen aykırı diye, kendi kurumları hakkında kendilerine sorulmadan yapılan değişikliğe itiraz edildiği için. Kendileri gibi düşünülmediği, her istenene boyun eğilmediği, bizzat anayasaya ve demokrasiye sahip çıkıldığı için.
Oysa başkanları ve dolayısıyla başkanların temsil ettiği tüm avukatları terörize edenler, bugün sahip çıktıkları değişikliklerin, bir terör örgütü projesi olduğunu 2018 yılında kürsülerden bas bas bağırıyorlardı. Kendisiyle akıl almaz derecede derece çelişen, birtakım emelleri uğruna o koltuğu ona veren savunmaya sahip çıkmayan kötü niyetli kişiler, kimsenin kölesi olmayan avukatları temsil edemezler. Kendilerini dahi temsil edemeyen, bir gün öyle bir gün böyle söyleyen, çoklu baroya biz de karşıyız deyip karşı olan baro başkanlarını hedef gösteren samimiyetsiz kişiler, bizi hiç temsil edemez.
Yargının siyasallaşmayan son ayağını da kırmaya çalışanlar, kendi menfaatleri için ülkenin geleceğini karartanlardır. Hep diyoruz; bağımsız yargı, adalet, bir gün herkese lazım olur. Korkunun ecele faydası yok, istedikleri kadar geciktirmeye çalışsınlar, tarih adildir, o nihai son elbet gelir.
Henry Clay’in sözüyle bitirmek isterim; “Devlet başkanı olmaktansa haklı olmayı tercih ederim”. Çünkü hak, hukuk ve adalet daima kazanır. Hakkı savunmaktansa başkan olmayı tercihe edenler muhakkak tarihin kara sayfalarına gömülür.