Popülizmi bırakın, bu habere bakın!
Adana’da 5 ve 6 yaşlarındaki kız ve erkek iki çocuğunu istismara maruz bırakan baba, 21 Ocak’tan beri yargılanıyor. Davanın üçüncü duruşması 25 Haziran’da görüldü ve halen tutuksuz yargılanan sanık, Adana’da Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir çocuk hastanesinde, kamu görevlisi olarak çalışmaya devam ediyor. Yetkililere soruyoruz, neden?
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in, Meclis Genel Kurulu'nda sarf ettiği "Bu ülkede AK Parti gelene kadar 'kadın' kelimesinin adı yoktu" sözleri her kesimden kadının tepkisiyle karşılaşınca, açıklamasını izah etme ihtiyacı duydu. Şöyle dedi açıklamasında da: "Türkiye'de kadınların yüzde 70’i de yoktu, hiçbir mesleği olamıyordu, üniversiteye gidemiyordu, milletvekili bile olamıyordu. Önemli bazı isimlerin eşi bile olamıyordunuz. Şimdi böyle baktığınız zaman inanılmaz bir mağduriyet vardı. Kim geçirdi bu mağduriyetleri, AK Parti iktidarı geçirdi."
Zengin, “Önemli bazı isimlerin eşi olamıyordunuz” cümlesiyle, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde eşinin başörtüsü nedeniyle başlatılan 367 tartışmalarını hatırlatıyor. Doğru, bu ülkede -özellikle 28 Şubat sürecinde- başörtülü kadınlar çok ağır mağduriyetler yaşadı. Zengin’in göz ardı ettiği ise devlet eliyle mağdur edilen o kadınlara kendi mahallelerinin erkeklerinin de sırt çevirmiş olduğu gerçeği. Öyle ki, yıllarca kendilerine sahip çıktığı iddiasında bulunan işverenler tarafından çoğu ya kayıt dışı çalıştırıldı ya da emekleri görünmez kılındı. Bu durum mütedeyyin muhafazakâr erkeklerin de işine geldi. Buraları anlatmıyor AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin.
HDP Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir’in başta Ağrı olmak üzere kayıtlara intihar olarak geçen kadın ölümlerinin cinayet olabileceği yönündeki önemli sorusuna yanıt bulmak yerine Özlem Zengin çareyi, ‘başörtülü kadınları biz özgürleştirdik’ sloganını atmakta ve HDP’yi şeytanlaştırmakta arıyor. Bunu yaparken de Türkiye’de kadın hareketinin mücadele tarihini ve külliyatını bir çırpıda çöpe atmakta beis görmüyor.
AK Partili yılların veciz ifadelerinden biri olarak tarihe geçen ‘Bizden önce kadının adı yoktu’ açıklamasının bize gösterdiği çok önemli bir gerçek de şudur: 18 yıldır iktidarda olan bir siyasi parti, kamuda başörtüsü sorunu diye bir sorun kalmamışken hâlâ geçmişteki mağduriyetlerden medet umuyorsa durum kendileri açısından vahim demektir. Bugün Türkiye toplumunun böyle bir sorunu yokken, kamuda başörtüsünü mesele edenler marjinal kabul edilirken hâlâ buralardan siyaset üretmeye çalışmak bir iflasın açık işaretidir.
Kadın hareketi, birbirinden farklı kesimden kadınların ortak sözde buluşabildiği çok güçlü bir hareket. Erkeklerin işlediği kadın cinayetlerine, nafaka gasbı girişimlerine, kadın emeğinin esnek üretim adı altında güvencesizleştirilmesine, çocukların bir takım tarikat/cemaat yurtlarında istismara uğramasına ses çıkarılmamasına, mağdur çocuğun istismarcısıyla evlendirilmesi durumunda istismarcının affı düzenlemesinde ısrar edilmesine, çocuk yaşta evliliklere yol verilmesine, kadınlar için önemli bir kazanım olan İstanbul Sözleşmesi’nin yok sayılmasına, mülteci kadınlar ve çocukların her türlü sömürüye maruz bırakılmasına ve tüm haksızlıklara hep bir ağızdan “hayır” diyor kadınlar.
ÇOCUKLARINI İSTİSMARDAN YARGILANIYOR, ÇOCUK HASTANESİNDE ÇALIŞIYOR
“Türkiye’de kadın ve çocuk olmak nedir?” sorusuna en acı yanıtı veren şu haberi, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’e, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya, Aile-Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a ve tabii Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e sormak boynumuzun borcudur. Bulundukları makam, çocuklarına cinsel istismardan yargılanan bir adamın, devlete ait bir çocuk hastanesinde nasıl olup da çalışmaya devam ettiği ve bu kişinin neden tutuksuz yargılandığı sorularına yanıt vermelerini gerektiriyor.
Adana’da 5 ve 6 yaşlarındaki kız ve erkek iki çocuğunu istismara maruz bırakan baba, 21 Ocak’tan beri yargılanıyor. Davanın üçüncü duruşması 25 Haziran’da görüldü ve halen tutuksuz yargılanan sanık, Adana’da Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir çocuk hastanesinde, kamu görevlisi olarak çalışmaya devam ediyor.
Bu kişiye dair dosyada güçlü deliller bulunurken savcı, usulüne uygun bir iddianameyi soruşturma aşamasında hazırlamadığı gibi, mahkemenin taleplerine rağmen iki duruşmadır da hazırlamıyor. Mahkemenin, iddianamedeki eksiklerin giderilmesi talebine karşılık ilk yazdığı iddianameden kopyala-yapıştır yaparak aynı iddianameyi göndermekte ısrar eden savcı, annenin baba hakkındaki suç duyurusuna ‘devam eden boşanma davası sebebiyle taraflar arasındaki husumet’i gerekçe göstererek takipsizlik kararı vermişti. Davanın açılması için annenin CİMER'e başvurması ve haberin yerel medyada geniş yankı bulması, istismarcıya çalıştığı kurumda idari soruşturma açılması de onlarca kişinin CİMER’e başvuru yapması, haberin ulusal basında ve Ekmek ve Gül İnternet sitesinde yayınlanması gerekti.
Boşanma davası sürecinde ortaya çıkan istismar suçu ayrı bir davaya dönüşünce Aile Bakanlığı avukatları da davaya müdahil oldu. Bakanlık avukatlarının sanığın tutuklanması talebi de karşılık bulmadı.
Adana İl Sağlık Müdürlüğü de kadınların CİMER’e başvuruları ve konuyla ilgili haberler üzerine çocuk hastanesinde çalışan istismar zanlısı hakkında soruşturma başlattı ancak bu kişi, yıllardır görev yaptığı o çocuk hastanesinde çalışmaya devam ediyor.
AV. ARACI: BU KİŞİ BİRİLERİ TARAFINDAN KORUNUYOR MU?
Kadın ve çocuk haberlerinin ısrarlı takipçisi Ekmek ve Gül haber sitesi, 25 Haziran’da görülen üçüncü duruşmayı “Adana’da çocuklarını istismar eden M.A.K.’nin davası görüldü: Sanık yine tutuklanmadı!” manşetiyle taşıdı gündeme. Anne B.K.’nin istismarı öğrenince ulaştığı Adana Kadın Platformu’ndan Sevil Aracı dosyanın avukatlarından biri. Aracı, karara şu sözlerle tepki gösterdi:
“Dosyayı ele alan savcı usulüne uygun bir iddianame hazırlamamıştı. Mahkeme bu eksikliği ikinci duruşmada tespit edip dosyanın yeniden Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi, tutuklama talebimiz olmuştu, üye hâkimlerden birinin muhalefet oyuyla reddedildi. Biz böyle ağır suçlama olan bir dosyada sanığın tutuklanmasını talep ediyoruz. Sanık hâlâ bir çocuk hastanesinde çalışmaya devam ediyor. Kendi çocuğuna zarar veren bir kişinin başkalarının çocuklarına da zarar vermesinden kaygılanıyoruz.”
Dosya hakkında konuştuğumuz Av. Sevil Aracı endişelerini bir kez daha aktardı:
"Kendi çocuklarına böyle ağır bir suç işleyerek zarar veren bir kişinin çalışmak için seçtiği yerin bir çocuk hastanesi olması tesadüf mü? Kendi çocuğuna bu şekilde zarar veren biri, ameliyattan çıkmış ve odasında baygın şekilde yalnız yatan bir çocuğa veya orada karşılaştığı diğer çocuklara da zarar veremez mi? Kamu görevlileri en basit suçlarda, örneğin bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle haklarında soruşturma başlatılıp açığa alınırken böylesine tehlikeli bir durumda bu kişi ne tutuklanıyor ne çalıştığı yer değiştiriliyor ne de açığa alınıyor. Bu kadar ağır suçlamaya karşı nasıl böyle oluyor, bu durumu şüpheli buluyoruz. Çocuklarına istismar suçundan yargılanan kişi birileri tarafından korunuyor mu?”
Kendi çocuklarına istismar suçuyla yargılanan zanlı, devlete ait bir çocuk hastanesinde çalıştırılmaya devam ediyor ve halen tutuklanmıyor. Yetkililere soruyoruz, neden?