Z kuşağının gücü adına
Mültecilere kafa yoruyorlar. Savaş istemiyorlar. Apolitik görünmelerinin sebebi, bu vahşi iç ve dış savaşlara girmek istememeleri. Oy vermemelerinin sebebi de aynı. Başka bir siyaset istiyorlar artık ve inanılmaz haklılar.
Z kuşağı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın YKS öncesi konuşması sırasında attığı “Oy moy yok” mesajları ve 250 bini aşan dislike hareketiyle gündeme klişe tabirle bomba gibi düştü. Z kuşağı yalnızca ülkede değil dünyada da zaman zaman eylemleriyle konuşuluyor. Teknolojinin içine doğan 1995 sonrası doğumlular, bilhassa muhafazakar kesimin “tuhafsadığı” bir nesil. Evet, biraz uzaylı gibi bakıyorlar gençlere. Normal. Geleneksel normları neredeyse terk etmiş/terk etmekte olan bir nesil çünkü onlar. Dolayısıyla, tanımadıkları bu neslin özgüvenli tarzı karşısında, otoriter rejim liderlerinin ele ayağına dolaşıyor. Z kuşağı herkese neşe saçıyor.
Bu kuşağın en önemli özelliği elbette teknolojiyi iyi kullanıyor olmaları. Fakat bu asosyal oldukları anlamına gelmiyor. Bilakis, yüz yüze iletişimi önemsiyorlar. İnternet onlar için çoğunlukla oyun demek. Hızlılar. Nasıl dikkat çekeceklerini iyi biliyorlar. Girişimci ve pragmatistler. Kendilerine zaman ayırmayı önemsiyorlar. İş onlar için para kazanma aracı daha ziyade. İdeolojik takıntıları pek yok. O yüzden apolitik görünüyorlar, fakat aslında değiller!
Biliyorsunuz, bu kuşağın 2023’te oy verecek olması sebebiyle, son eylemden sonra “ülkenin kaderini belirleyecek oldukları” söyleniyor. Bir kısım uzman “Abartılıyor!” dedi. Apolitiklermiş çünkü. Bu apolitiklik konusu politikaya nereden baktığınıza bağlı. Eğer X kuşağı gibi, acılar çekmiş, işkenceler görmüş, sokaklarda direnmiş bir neslin hali, politik olma haliyse evet Z kuşağı apolitik. Hatta, 1980 sonrası kasıtlı apolitikleştirme hareketi içine girildiği Y kuşağı olarak bizlere büyürken daima tekrarlandı. Okullarımıza “Aman çocuğum siyasete bulaşma” diye gönderildik genelde. Ne oldu? Özel olan politiktir diyen bir kuşağız biz.
Milenyum sonrası, küreselleşmenin konuşulmaktan öte yaşandığı, elimizdekiyle dünyanın öbür ucuna bağlandığımız, aradığımız her bilgiye derhal ulaştığımız bir çağda politika anlayışı da elbette farklılaşacak. Sınırları aşmayı gerektiren bu çağda, bir tepki olarak ortaya çıkan popülist otoriter aşırı sağ yükselişin aksine, Z kuşağı da sınırların ötesinde görüyor politikayı. Dünyanın geleceği hakkında endişeleniyorlar. Pek yetişkin kişiler koltuk savaşı yapadursun, iklim krizini dert edinenler onlar. Cone Communications tarafından yapılan bir araştırma, bin kişilik Z kuşağının yüzde 92’sinin sosyal ve çevresel konulara önem verdiğini ve yüzde 89’unun gezegenimizin sağlığı için endişelendiğini söylüyor. Mültecilere kafa yoruyorlar. Savaş istemiyorlar. Apolitik görünmelerinin sebebi, bu vahşi iç ve dış savaşlara girmek istememeleri. Oy vermemelerinin sebebi de aynı. Başka bir siyaset istiyorlar artık ve inanılmaz haklılar.
Varkey Vakfı’nın 20 ülkeden 20 bini aşkın gençle yaptığı “Z Kuşağı: Küresel Vatandaşlık” anketi 1995-2001 yılları arasında doğan nesil arasında düşünce özgürlüğüne en çok önem veren ülkenin Türkiye olduğunu ortaya çıkarmış. Bundan daha güzel ne olabilir! Ama gelecek konusunda da İtalya ve Fransa ile birlikte en karamsar Z kuşağı Türkiye’de. Biliyorsunuz, ilk kez oy kullananların yüzde 76’sı Cumhur İttifakı’na oy vermemişti. Siyasi iktidar, Z kuşağından korkmakta haklı. Tablo ortada. Bu kuşak özgürlükçü ve eşitlikçi. Irk, cinsiyet, din, dil, mezhep gibi unsurlar onlar için düşük bir öneme sahip. Örneğin Gezici araştırmaya göre; ‘Farklı bir din veya mezhebe ait biriyle evlenebilirim’ diyenlerin oranı bundan önceki nesilde yüzde 32.8 iken, Z kuşağı içinde yer alanlarda bu oran yüzde 82.2. Yüzde 76.4’ü adalet, demokrasi, ifade ve düşünce özgürlüğü, liyakat, israf, sanat gibi kavramları önemli buluyor. AB’yi destekleyenlerin oranı Z kuşağında yüzde 78.6 iken X ve Y kuşaklarında bu oran yüzde 35.6. E hal böyle olunca, siyasi iktidarın bekasını sağlamada en güvendiği post truth yöntemler olan yalan algı yayma, dini, ırkı, ideolojiyi, düşünceyi, cinsiyeti kullanarak bölme, parçalama, düşmanlaştırma gibi yöntemler bu kuşakta işe yaramıyor.
Fakat dediğimiz gibi, gelecek konusunda da karamsarlar. Genç işsizliği had safhada; her dört gençten biri işsiz. TÜİK verilerine göre; 18-24 yaş arasında işsizlik oranı yüzde 25,4. Diğer yaş grupları beraber değerlendirildiğinde ise işsizlik oranı yüzde 13,2’ye geriliyor. 15-19 yaş arasında 1 milyondan fazla çalışan bulunuyor. Yani, bu yaş grubundaki her beş gençten biri çalışıyor. Mart ayı itibariyle, iş arayıp da bulamayan gençlerin sayısı 262 bin. Henüz 20 yaşına dahi basmamış 105 bin genç ise, çalışmak istiyor ancak iş aramıyor, çünkü iş bulma ümidi yok. 3 milyon 625 bini ise gelecekte çalışmak üzere eğitim görüyor. TÜİK bu gençleri işsiz kabul etmiyor.
Ülkedeki ekonomik kriz, Z kuşağını da ağır etkilemiş durumda. 15-19 yaş arasındaki gençlerin okumak yerine çalışmak zorunda kaldığı görülüyor. 2014’te bu yaş grubundaki gençlerin yüzde 16,1’i istihdamda iken, 2019’da bu oran yüzde 21,1.
Dolayısıyla, geleceği düşünmeyenlerin gelecek tarafından cezalandırılacağı ortada ve bundan daha doğal bir şey de yok. Birilerinin köhnemiş yargılarına uymuyorlar diye kimse gençleri küçümsemesin yani, onlar daima ışık, daima umut.