DalKurd yol kazasına uğradı: 1-2
Bu takım acilen geçiş planları için bir oyun merkezi inşa etmelidir. Eğer oyun merkezi inşa edilmese, DalKurd kaptığı her topu ileriye oynamak yerine geriye oynamaya devam edecektir. Bir takımın belirgin bir ileri planı olmadığı için her topu geriye doğru oynar.
Maçın ilk yarısı, açık arayla Degerfors’un üstünlüğünde geçti. DalKurd bir an bile inisiyatifi ele geçirmedi, hem buna Degerfors izin vermedi hem de DalKurd inisiyatifi ele alabilecek bir plana sahip değildi. İlk kırk beş dakika Degerfors, DalKurd’u kelimenin tam anlamıyla ezdi geçti. Peki, Degerfors bu büyük farkı nasıl yarattı? Degerfors’un sırrı neydi ya da DalKurd, futbol oyun kurallarına yazılı olan neleri yapmadı? Maçın ilk yarısını karşılaştırmalı olarak analiz edelim. Top DalKurd’e geçtiğinde Degerfors ciddi biçimde bütün alanları daralttı. DalKurd ise top Degerfors’a geçtiğinde, orta sahasını adeta cirit atmaları için, her seferinde açtı. DalKurd defansı geriye doğru koşular yaparak, Degerfors forvetlerinin, kolayca ceza sahasına inmelerine izin verdi.
Top DalKurd’e geçtiğinde Degerfors alan daraltıp, dar alanda çoklu pres yaptı. Dolayısıyla her topu kolayca DalKurd’dan geri aldı. DalKurd ise hiçbir pozisyonda pres yapmanın bilgisinden haberdar olduğunu göstermedi. Bilmeyen de diyecek ki, bir bütün olarak DalKurd, presin henüz icat edilmediğini sanıyor. Degerfors savunma, hücum ve orta sahasıyla kompackt ve hareketli bir oyun oynarken DalKurd, kopuk ve sabit bir oyunu tercih etti. Daha doğru bir deyimle Degerfors pozisyon oyununu oynayıp kendi oyununa şahane bir akışkanlık kazandırırken, DalKurd bölge ve mevki oyununu oynamakta ısrar etti.
Her şeyden önce DalKurd oyunu, dört oyuncunun oynadığı bir oyuna dönüştü. Çünkü top orta saha aktarılınca, DalKurd defansı oyuna ve pozisyona katılmak yerine, nöbet alanına geri dönüyor. Bu, savunmanın oyun dışı kalması demektir. Aynı şekilde, top DalKurd orta sahasına geçince, üç hücumcu da tek hat üstünde, rakibin gerisine atılacak topları bekliyor. Tuhaf. Sadece tuhaf değil ilkel de. Takımın gerisinden üç oyuncu ve takımın ilerisinden üç oyuncu oyuna katılmıyor.
İkinci yarıda Degerfors’un kazandığı penaltı, tipik bir öngörüsüzlük örneğiydi. Aslında daha çok, yanlış kararlar örneğiydi. Kaleci Filip bir çizgi kalecisi, öyle ceza sahasının önüne kadar çıkarak bir libero gibi oynayan bir kaleci değil. Böyle bir kaleciyle altıpas çizgisinde kısa pas yapmak intihardan farksızdır. Üstelik kaleci özellikleri buna uygun olmadığı halde, bir de açılış pasları organize edilmemiş. Ben de kalecinin hedef gözetmeden uzun vurmasından yana değilim. Ama açılış pas şablonu oluşturmadan da bu tehlikeli kısa pas trafiğini de onaylamam.
Başından beri anlattığım bütün hadiseler oyuncu yeteneğiyle ilgili değil. Söz konusu iyi şeyleri yapmak için iyi bir yeteneğe sahip olmak gerekmez. Alan daraltmak, pres yapmak ve bitişik bütüncül bir oyun oynamak, yetenek gerektiren işlerden değil. Bu işlerin hepsi, teknik direktörün görevleridir. Teknik direktör Olausson maalesef henüz bitişik bir oyun inşa edebilmiş değil.
Ayrıca söylemem gereken çok daha önemli bir şey var; takım fiziksel olarak 90 dakikayı çıkarabilecek yeterlilikte değildir. Degerfors öyle bir oyun oynadı ki, DalKurd’un maç kondisyonu ilk yarım saatte bitti. DalKurd’lu oyuncuların ayakta duracak mecali kalmadı.
Kısaca ve özetle; DalKurd acil bir defansif oyun kurgusu edinmelidir. Oyuna katılan, pozisyonları devam ettiren, top ve rakibin durumu ne olursa olsun alan daraltan bir defans.
Bu takım acilen geçiş planları için bir oyun merkezi inşa etmelidir. Eğer oyun merkezi inşa edilmese, DalKurd kaptığı her topu ileriye oynamak yerine geriye oynamaya devam edecektir. Bir takımın belirgin bir ileri planı olmadığı için her topu geriye doğru oynar.
Ve bu takımın hücumcuları sabit ve hareketsiz oynak yerine, sürekli hareket eden aktörlere dönüşmeli. Defansın arkasına sarkma planları baki ama aynı şekilde orta saha oyuncularıyla pas kontakları kurup, oyunun ileriye taşınmasında görev üstlenmelidirler.