YAZARLAR

Turnam Demirtaş’a selam söyle!

Selam nasıl suç ya da suç delili olabilir? Aslında ilk “selam vakası” Demirtaş vakası değil. daha önce bir cezaevi disiplin kurulu, bir mahkumun diğer mahkumlarla “selamlaşma özgürlüğüne sahip olmadığını” açıkça yazmıştı. Selamdan suç çıkarma çabası ile ülkeyi toptan cezaevine çevirme çabası aynı şey.

Selam söylemek nasıl suç ya da suç delili olur? Bir anti-hukuk fenomeni ile daha karşılaştık. Konuyu tartışmadan önce biraz malumatfuruşluk için affınıza sığınıyorum.

Bir ceza hukuku sistemi nereden tanınır? Artısı, eksiği, başarısı, başarısızlığı nereden anlaşılır? İki yerden: Öncelikle tabii ki hükümden ve hükmü de etkileyen temel metin olarak iddianameden. (Savunmaya hiç girmiyorum, savunma başarısı ya da başarısızlığı sistemin niteliğini etkilese de ilk söz olarak iddianame ve son söz olarak hüküm kısımlarının başarısızlıklarına onu ortak etmek isabetsiz olur.)

İDDİANAMEN KADAR KONUŞ!

“Türkiye bir hukuk devletidir” diyen olduğunda, “İddianamen kadar konuş” cevabı yerindedir. Konuşulacak iddianamelerden birine dair bir kesiti geçenlerde Diyarbakır Barosu avukatlarından Mahsuni Karaman ifşa etti. Selahattin Demirtaş’ın da avukatlarından olan Karaman’ın açıkladığı iddianame kesiti, dönemin ceza hukuku sisteminin bütün kusurlarını taşıyan doku parçası gibiydi:

“Şüphelinin Doğan isimli şahısla yapmış olduğu telefon görüşmesinin yapılan değerlendirmesinde; şüphelinin görüşme yaptığı Doğan isimli şahsın Edirne’ye gittiğini, orada Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklu bulunan Selahattin DEMİRTAŞ, Abdullah ZEYDAN ve Sabahat TUNCEL isimli şahısları ziyaret edeceğini, şüphelinin ise bu durumu sevinçle karşıladığı ve şahısları sahiplendiği, şahısların konuşmalarında bir nottan bahsettikleri ve notun içeriğinde ne olduğunun açıkça belirtilmediği yukarıda belirtilen tape kayıtlarından anlaşılmaktadır.”

ANTİ-HUKUK BİRAZ DA ANTİ-EDEBİYAT DEMEK

Bir hukuk sistemi iddianamesi kadar konuşur. Yani iddianame söyledikleri ve söylemedikleriyle, söyleme biçimiyle, sözlerin birbirine bağlanışıyla sistemin bütün özelliklerini ortaya koyar. Üslubu beyan ayniyle insan. Hukuk ehli kişiler olarak bir yargı prosedürünün tüm üyeleri, yargılamayı yürüttükleri dili bilmek ve iyi kullanmakla mükelleftir. Esasen, savcı-yargıçlardan, avukatlardan, hukuk akademisyenlerinden hem meslek edebiyatında hem de genel olarak edebiyatta sık sık hayli başarılı kişilerin çıkması bir tesadüf değil, bu gerekliliğin olağan bir sonucu. Türkiye’de ise bu “edebiyat” hayli zayıf, dili sonradan öğrenenlerin bile yapmayacağı hatalarla dolu iddianameler, açık ve anlaşılır olma mecburiyetinden habersizmiş gibi kaleme alınmış kararlar ana külliyatı oluşturur. Yukarıda bir cümleden oluşan paragrafta noktanın virgülün yerinden kelime seçimine (noktalı virgül niye var? “Silahlı” kelimesinin s’si niye kapital? “Yapmak” fiiline ve “şahıs” kelimesine niye abanılmış?) her şey yanlışsa bunun sebebi, ceza yargısı prosedürünün sağlıklı bir hüküm oluşturmayı değil, siyasal iktidar çıkarlarına uygun bir hüküm oluşturmayı ana hedef kabul eden yapısıdır. Dilsel özen, prosedürlerle güvenceye alınmak istenen muhakeme yani akıl yürütme konusundaki özenle bağlantılıdır, ikisine de özen yoksa ancak ikisinin varlığıyla hukuki hale gelecek karar konusunda da bir özen yok demektir. “Hukuk” saygısı edebi öğeyi güçlendirirken, hukuk saygısızlığı edebiliği de imha eder. Anti-hukuk, daima muhakeme ve dil arızalarıyla beraber var olur, yani anti-edebiyat olarak görünür.

SİYASİ İRADE HUKUK ŞEKLİNİ ALINCA

Bu, kabul edilmiş bir iddianame. Malum, Türk ceza sisteminde “iddianamenin kabulü” diye bir müessese var. Bir iddianame iddianame olma özelliklerini taşımadığında yargıç onu kabul edemez. “Olmamış bu arkadaş” demesi beklenir. Olmamış iddianame kabul edildiğinde sistem, olmamış bir hükme kendisini hazırlıyor demektir.

Büyükada iddianamesi mesela olmamış bir iddianameydi ve kabul edilmekle önceki gün çıkan hükmün taşıdığı bütün kusurlar peşinen kabul edilmişti. İddianame-karar arasındaki bu otomatik geçiş bugüne özgü bir kusur değil. DGM yargılamalarında da böyle bir hukuksuzluk otobanı vardı: Polis raporları iddianame olur, iddianameler karar olur, kararlar Yargıtay kararına dönüşürdü. Sistemi rahatsız eden en önemli şey savunmaydı ve hukuksuz verilip onaylanmış kararlar, savunmanın vakanüvisliğiyle tarihe geçerdi. Şimdi de aynı sistem işliyor, ama başlangıç noktası biraz farklı: Muktedirlerin sözleri polis raporu oluyor, o raporlar iddianameye dönüşüyor, sonra da karar oluyor. (TBMM’de görüşülen barolara ilişkin taslak, hem eski rejimin hem yeni rejimin pürüzünü oluşturan savunmanın devreden çıkarılmasını boşuna hedeflemiyor. Böylece ne kararların kusurlarını ne de iddianamelerin kusurlarını saptayacak, aktaracak, alenileştirecek kimse kalmasın isteniyor.)

'SELAMLAŞMA ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHİP DEĞİLDİR'

İddianame kesitine dönelim:

“…şüphelinin ise bu durumu sevinçle karşıladığı ve şahısları sahiplendiği...” Niye var bu ibare? “Şüpheli” tape kayıtlarına göre “Selahattin arkadaşa selam söyle” dediği için. Selam söylemek suç mu? Suç delili mi? Olabilir mi böyle bir şey?

Önce biraz açıklama: “Doğan isimli şahıs” ibaresiyle esrarengiz bir hava katılarak anılmış kişi bir avukat, cezaevindeki Demirtaş’ı ziyaret edecek. Tapelerden de anlaşılacağı gibi diğer kişi bir siyasetçi, cezaevinde tutulan adı geçen kişilerle birlikte siyaset yapan biri. Ziyaret edilecekler, iddianame yazarının açık ifadesiyle “tutuklu” yargılanan kişiler. Tutuklu arkadaşlarıyla görüşme yapılacağına sevinmek, avukatı aracılığıyla selam göndermekten hangi suç çıkarılacak? Tutuklu kişilerin akrabaları, yakınları, dostları, siyaset arkadaşları o kişilerle bütün irtibatı hangi kanuna göre kesmek zorunda? Kanunlarda böyle şeyler yoksa, yani ziyaret olağansa, selam söylemek, not iletmek suç diye düzenlenmemişse, kimse irtibatı kesmek zorunda değilse bu iddianamede yazılanlar ne?

Aslında, ceza sisteminde “selam”ın suç görüldüğü ilk vaka bu değil. Daha önce cezaevinde tutulan bir kişinin, bir arkadaşına selam vermesi cezalandırılmıştı. O kararda aynen şu ifade yer alıyordu:

“Yani mahkumlar koridorda karşılaştıkları tanışlarıyla selamlaşma özgürlüğüne sahip değildir.”

Bu aşırı açık sözlü kararı bir mahkeme değil, bir cezaevi disiplin kurulu başkanlığı vermişti. Bu durumda Karaman’ın aktardığı iddianame kesiti, hukuk kişisinden çok bir infaz memurunun elinden çıkmış gibi görünmüyor mu? İddianameyi kabul eden yargıç da bir yargı süjesinden çok bir polisiye işlem görevlisini andırmıyor mu? En önemlisi, bu metin bütün ülkeyi bir cezaevine çevirme arzusunu ifşa etmiyor mu?

NOTLAR

1) Hiç selam suç olur mu? Olur tabii, mesela Almanya’da Nazi selamı vermek suçtur.

Çünkü o bir selam değil, soykırım arzusunun ilanıdır.

2) Selamın önemini bilmeyen var mı? İlk gençliğimde verilen bir selama dikkat etmediğim için güzel bir fırça yemiştim bir büyüğümden: “Ali, Allah’ın selamını nasıl almazsın sen?”

Selam, çok eski bir kelime, kökünü Sümerceye kadar götürüyor sözlükler. İbranice “şalom” da aynı kökten. İslam’da özel yeri var kelimenin, sözel jestlerin en yaygınlarından biri: Selamın aleyküm. Aleyküm selam. Karşılaşanların birbirine barış içinde olma isteklerini, birbirinin iyiliğini istemelerini belirttikleri jest. “Aleyhiselam.” Makbul kişiler gıyaplarında zikredileceğinde, onlar için iyilik, sağlık, barış dileğini ifade eder. Dahası, “İslam” kelimesi, Tanrı’ya teslim olma ve barış içinde olmayı belirtiyor. “İslam barış dinidir” denilirken bu etimolojik ilişkinin sağladığı delile de vurgu vardır. Üç sessiz harften (s, l, m) oluşan bu kelime sadece etimoloji ve dolayısıyla dilbilimin değil, teolojinin, etnolojinin, antropolojinin, tarihin, felsefenin, sosyolojinin bir şekilde ilgilendiği geniş bir alanda konu olabilir, fakat bugüne kadar kriminolojinin sahasında bir önemi, etkisi, varlığı söz konusu değildi, Nazi selamı meselesini saymazsak. Öyle ya kişilerin Tanrı’dan başlayarak diğer kişilerle iyilik duygusunu açıklamasını sağlayan bir kelime nasıl kriminal bir mesele olabilir? Allah’ın selamında nasıl bir tehlike var ki bir savcı selam söylenmesine dayanak bir suç bulabilir ya da selamı bir suçun delili yapabilir? Yeni Türkiye’nin o çok vurgulanan “medeniyet”i selamsız bir medeniyet mi olacak yani?

3) Cezaevinde işlenen “selam verme” suçuna dair haber için.

http://yeniyasamgazetesi1.com/tutukluya-selamlasma-cezasi/

4) Edebiyatta en ünlü selam, Fuzuli’ye ait:

Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar.

Hüküm gösterdim faydasızdır diye iltifat etmediler.

Kime selam verileceğini kime verilmeyeceğini nereden bilsin büyük şair, o zaman böyle acayip hukuklar icat eden savcılar hakimler yoktu ki. Bugün olsa Şikayetnamesi’ni “Selam verdim suçtur deyü içeri aldılar” diye başlardı herhalde…

5) Büyükada iddianamesinin kusurları için Yıldıray Oğur’un bu dönemin klasiklerinden sayılacak şu iki yazısına bakınız.

Büyükada’da aksayan vapur seferleri üzerine…

ve

“Büyükada casusları” deşifre oldu…

6) Avukat Mahsuni Karaman, iddianameyi 3 Temmuz'da Twitter hesabından "Ziyaretine gidecek olan avukatı arayıp 'Demirtaşa’a selam söyle' diyen kişi hakkında iddianame düzenleyenler; Bu şartlarda bir şey çıkacağından değil, tarihe not düşmek ve belki ilerde tarafsız bir yargı karşısında hesap sormak üzere hakkınızda suç duyurusunda bulunulacaktır" notuyla paylaştı.

7) Başlığı arakladığım şarkı ne kadar güzeldir, selamın değerini bilenlere gelsin: