Hasankeyf-Nahda, savaşın yeni yüzü
Suriye, ülke olarak, daha önceki halinde olsaydı, bugünkü tartışmalarımız sadece kültürel bir imhayla değil, doğrudan su etrafında dönecekti daha çok. Bu yüzden ‘kardeşim Esat’ın ‘zalim Asad’a dönüştüğü iktidarın sözel dünyasında, Hasankeyf’in mutlaka önemli bir payı vardı.
Hasankeyf, devletin resmi ajansına yakışır bir biçimde sergilendi. Bütün olanı gösteren, çok simgesel bir fotoğraf bu. İki yanı vardı bu fotoğrafın, -katliamın mı desek- bir yanı binlerce yıl yaşanmışın üstüne boca edince suyu, ilk gören için, güzel geliyor diye düşünüyor olmalarıydı. Evine dört taksit, jakuzili küvet yaptırmış adam görmemişliğiydi bu, en naif tanımıyla. Daha kötücülü Kürt’ü, yıllarca yok saymanın ötesinde, şimdi sahiden suların altında bıraktım inanışı vardı. Beton ve müteahhitlerin arasına sıkıştırılmış Fırat, nasıl binlerce yıldır bu kültürleri yaşattıysa, aynı şekilde öldürebilirdi de. Yanlış ve batıldı ama iman ediyorlardı işte, çimentoya, kuma ve mutlaka müteahhide…
Aslında biraz gözden kaçırdığımız diğer yanı, daha da ağırdı, bu fotoğrafın anlattığının. Basit (!) bir ‘su’ meselesiydi bu. Hemen şunu hatırlatmalı ki Suriye, ülke olarak, daha önceki halinde olsaydı, bugünkü tartışmalarımız sadece kültürel bir imhayla değil, doğrudan su etrafında dönecekti daha çok. Bu yüzden ‘Kardeşim Esat’ın ‘Zalim Asad’a dönüştüğü iktidarın sözel dünyasında, Hasankeyf’in mutlaka önemli bir payı vardı. Yanlış anlaşılmasın bu faşistçe de olsa, önce kendi halkının suyunu düşünen bir iktidar değil sözünü ettiğim. Eğer böyle olsaydı zaten, su barajlara doldurulup öldürülmez ve herkese yeterdi. İnsanların içmek, ürünlerini sulamak, topraklarını beslemek ve mesela yeniden yağmur yağması için bile, bu nehrin özgürce akması gerekiyordu. Bu yüzden bu bir savaş fotoğrafıydı aynı zamanda. Binlerce çocuğun, kadının açlığı, yoksulluğu ve hatta susuzluğunun üstüne, mavi bir patiska örtülmüş haliydi.
Sadece Fırat için değil, Nil Nehri için de aynı şey söz konusu. Etiyopya’da inşa edilen Nahda Barajı da, Musa Özuğurlu’nun yazısında belirttiği gibi, başta Mısır olmak üzere birçok ülkeyi savaşa sürüklüyor. Yani ülke iktidarlarının, ‘milli menfaatler’ dedikleri koca cüzdanları içinde, su için kocaman bir hazne olacağı kesin. Mesela yakın gelecekte, ‘Eğer Sudan’a müdahale etmezsek, içecek su bulamayacaksınız’ diyen başkanımız olursa, hiç şaşırmayın…
Bu arada ama sahiden susuz da kalabiliriz diye yutkunan okurlarımız, ‘Ne yapmalı’ diye sorarlarsa, bundan yaklaşık 15 yıl kadar önce Hıristiyan devrimci, ‘özgürlük teoloji’sinin en önemli isimlerinden Leonardo Boff ve Brezilya’da bize söyledikleriyle, yazının sonunu getirmek istiyorum;
"Bu çok uzun zamandır önemli bir sorun. Bütün dünya için çok önemli. Bütün dünyadaki suyun, sadece yüzde üçü kullanılabilir. Brezilya bu kullanılan suyun, yüzde on üçlük kısmına sahiptir. Böyle olunca, bütün dünyada su, politik anlamda çok büyük bir önem kazanıyor. Petrol benzeri bir durum ortaya çıkıyor çünkü dünya kuraklaşıyor, gittikçe çölleşiyor. Bu yüzden dünyada su için 'sosyal bir anlaşma' doğrultusunda direnilmesi gerekir. Peki, neden ‘sosyal bir anlaşma’? Ancak bu anlaşma üzerinden, ABD ve kapitalist sisteme karşı durulabilir. Peki, nasıl su? Kesinlikle natürel, kesinlikle ticareti yapılmayan. Yaşam için kullanılan ve hiçbir zaman pazarda satılamaz olan su.
Bu öyle bir elementtir ki üstünde herkesin minimum anlaşabileceği bir element. Dünyadaki bütün ülkeleri, milyarlarca insanı ilgilendiren bir şey. İki milyon insan, şu anda tamamen sağlıksız, kirli su içiyor. Su, bütün insanlığın üzerinde uzlaşmak zorunda olduğu ortak noktadır. Biz politik olarak, bütün ülkeler, bütün insanlık suyu doğal bir şekilde kullanabilsin istiyoruz. Ve kesinlikle bedava olarak kullanmalı çünkü herkes yaşamak zorunda. Mesela Türkiye’den söz edecek olursak, Fırat Nehri’nden söz edelim. Asya’daki çok önemli bir nehirdir. Birçok ülkeyi ilgilendiren bir nehir. Su burada, ülkeler arasında anahtar bir durumda çünkü su burada yaşam kaynağı konumunda. Bu çok önemli, uluslararası bir sorun. Aynı şeyin Latin Amerika’da da geçerli. Ülkeler arasında baskılar yapılmasına, sorunlar çıkmasına neden olan bir konu. Su bütün dünyayı ilgilendiren bir şey ve Brezilya çoğuna sahip. Bu nedenle dayanışma ve yardımlaşma gerekliliği, insanlık için tartışılmaz.
Peki, bu nasıl bir çözüme ulaşacak? Gelecek beş-altı yıl sonra, bununla ilgili savaşlar yapılacak. Suyun dağıtılması ile ilgili garanti istenecek, kontrol altına alınmak istenecek. Türkiye de burada anahtar bir ülke. Birçok güç Fırat üzerinden bu konuyu tartışıyor. Bu kesinlikle radikal, olarak çok önemli bir konu. Türkiye için özellikle, -diğer ülkelerle- dayanışma sorunu çok önemli."
Aradan 15 yıl geçmiş, böyle bir ‘sosyal anlaşma’nın sözü bile pek yok ortada. Geriye kalan resmi ajansların, övünçle paylaştıkları; savaşın yeni yüzü…