DalKurd henüz yol yakınken
Olausson’un en kabul edilmeyecek oyun karakteri, orta saha oyuncularını defansif olarak kullanmasıdır. Oysa hiçbir bölge olmasa bile, orta saha oyunun iki yönünü oynamak zorundadır. Bakın neler oluyor? Olausson defansa kale nöbeti görevi verdiği için, mecburen orta saha oyuncuları, sadece defans yapmak durumunda kalıyor. Ve sırf bu yüzden orta saha oyuncuları, topu ileriye taşımak yerine, defans oyuncularını kaleci gibi görüp sürekli geriye doğru oynuyorlar.
Altı maçlık bekleyiş sonra erdi. Bir teknik adamın zihinsel kapasitesini değerlendirmek için, altı haftalık hazırlık kampı performansıyla, altı haftalık reel maç süreçlerinin performansı, adil ve hakkaniyetli veriler sunar. Hazırlık kampında tasarlanan oyun, taktikler, strateji ve bütün bunları yerine getirmek için ihtiyaç duyulan fiziksel kalite yüklemeleri, altı haftalık maç rekabetinde sınanır. Tasarlanmış olan oyun, maç pratiğinde testten geçer. Sonuç itibarıyla, maç sonuçlarından azade olarak, salt oyunun yeterliliğine odaklandığımızda DalKurd ve teknik direktörü Paul Olausson hakkında elimizde yeterli değerlendirme verisi birikmiş durumdadır. 1 galibiyet, 2 yenilgi ve 3 beraberlik aslında rakamsal olarak çok şey ifade etmezler. Daha doğrusu tamam mı yoksa devam mı noktasında sağlam bir dayanak oluşturmazlar. Çünkü bu rakamlar, kelimenin tam anlamıyla, her doksan dakikanın nasıl cereyan ettiğini anlatmazlar. Gerçek tabloyu oyun anlatır. Şimdi DalKurd’un ne oynadığına dair bazı sorular sorarak, meseleyi izah etmek gerekecek.
İlke düzeyinde stratejik olarak DalKurd’un oyun tarzına baktığımız zaman, ortada bir stratejinin varlığını temellendirecek herhangi belirgin bir oyun tercihi görmek pek mümkün değil. Sözgelimi, DalKurd bir savunma oyunu mu oynuyor? Ya da DalKurd bir hücum takımı mıdır? Ya da hem savunma hem de hücumu aynı planın parçası haline getirmiş, bir dominant oyun mu oynuyor? Hangisi?
DalKurd tipik üç bölgeli ve sınırları cetvelle çizilmiş tuhaf mevkili bir oyun oynamaya çalışıyor. Çalışıyor diyorum; çünkü bu kaba 1960'lı yılların oyununu bile uygulamaktan çok aciz. Böyle bir oyunu oynamak imkansız, çünkü hiçbir rakip böyle oynamıyor. Rakiplerin oyun tarzı daha baştan bu oyun biçimini battal ediyor.
Vaziyet ve pozisyon ne olursa olsun, Paul Olausson, üçlü savunmayı oyunun en gerisine çekiyor. Bunun birinci nedeni, tasarladığı oyuna güven duymadığı için; sonuçta kendi kalesini güvence altına almak istiyor. İkinci neden ise, savunmanın savunmacılarla yapıldığına inanılan yetersiz düşüncedir. Oysa artık çağdaş futbol savunmayı, oyundan ayrıştırmıyor. Savunmayı takım savunması olarak görmüyor. Savunma artık pozisyonun savunmasıdır.
Özelikle Guardiola ve Klopp pratiğinden sonra, markaj ve alan savunması nitelik değiştirerek, pozisyonun savunma güvencesine dönüştürüldü. Her takım çok yakın temaslı oynuyor, bu durum özel olarak markajı futbol literatüründen çıkarıyor. Markaj artık tarih oldu. Alan savunması da alanların kontrolü olmaktan çıktı, pozisyonların kontrolüne dönüştü. Üstelik bu durum sadece top rakipteyken uygulanmıyor, top kapıldıktan sonra da oyunun ve pozisyonların akışkan karakteri için, her pozisyonun içine taşınıyor. O nedenle her takım topun olduğu her bölgede çoğalmaya çalışıyor.
Olausson, sanırım bu yeni algı ve yaklaşımlardan bihaber. Çünkü DalKurd hala savunmayı en derine çekiyor ve bu alanda hem markaj hem de alan savunması yapmaya çalışıyor. Sırf bu yüzden DalKurd’ le oynayan rakipler çok kolayca, ceza sahası çeperlerine gelebiliyor.
Olausson’un en kabul edilmeyecek oyun karakteri, orta saha oyuncularını defansif olarak kullanmasıdır. Oysa hiçbir bölge olmasa bile, orta saha oyunun iki yönünü oynamak zorundadır. Bakın neler oluyor? Olausson defansa kale nöbeti görevi verdiği için, mecburen orta saha oyuncuları, sadece defans yapmak durumunda kalıyor. Ve sırf bu yüzden orta saha oyuncuları, topu ileriye taşımak yerine, defans oyuncularını kaleci gibi görüp sürekli geriye doğru oynuyorlar. Topu ileri taşıma düşünceleri de tıpkı kalecinin degaj yapması gibidir. Her topa uzun vurarak, forvetleri gol pozisyonuna sokmaya çalışıyorlar.
Defans ve orta daha yekpare değil. Ne hücum ederken bu blok hali görülüyor ne de savunma yaparken. Dolayısıyla defans ve orta sahanın bitişik bir oyun oynaması mümkün oluyor.
Aynı kopukluk orta saha ve hücum hattında da görülüyor. Sırf bu yüzden hücumcular sadece rakibin arkasına atılacak paslar için pozisyon almaya çalışıyor.
Kısacası ne hazırlık kamp ne de altı haftalık maç sürecinde Olausson DalKurd’e bir oyun kazandıramadı. Her oyuncunun yeteneklerini sergileyebileceği bir oyun inşa edemedi.
Bana kalırsa eğer ortada bir oyun yoksa, bir teknik direktöre de ihtiyaç yoktur. Bir oyunu olmayan futbol adamı, kenarda teknik direktör olarak boy gösteremez.