Tutarsız diktatörlerin cazibesi
Benzer politikalar ve söylemler güden popülist otoriter liderler arasında Duterte’nin özel bir yeri var. İkinci dönemlerinde seçmen desteği azalan ya da azalması beklenen Erdoğan ya da Trump gibi liderlerin aksine, Duterte’nin onay oranları pandemiye kadar yüzde 80’lerden aşağı düşmüyordu. Ancak pandemi sonrası dönemde halk sağlığı ve yoksulluğa çare bulamazsa, meşruiyetinin kaynağı birlik ve düzeni kaybedecek gibi görünüyor.
Xi, Modi, Orban, Erdoğan, Duterte ve Trump’ın isimleri ne zamandır hep birlikte anılır oldu. Bu popülist otoriter liderler politikalarının iç tutarsızlıklarına rağmen oy tabanlarını büyük ölçüde korudular (genel seçimlerin olmadığı Çin’de Xi’nin onay ve destek oranları yüksek). Devletler pandemi sonrası toplumsal patlamalara hazırlık yaptığı bu dönemde, bir önceki yazımda bahsettiğim gibi Hong Kong’da gibi şimdi de Filipinler yürürlüğe girecek yeni bir güvenlik yasasıyla gündeme geldi. Yasa polisin savcı izni olmadan dinleme yapmasına, gözaltına almasına, gözaltında avukatsız 24 gün tutmasına olanak tanıyor. Medya, akademi ve sivil toplumu hedef alacağı düşünülen yasa, beklenenin aksine, sadece muhalif ve aktivist çevrelerden değil, bürokrasinin içinden ve örgütsüz halk kitlelerinden de tepki topladı. Yani Filipinler Devlet Başkanı Duterte’nin eleştirilen politikalarına bir yenisi daha eklendi. Peki bu eleştiriler ne kadar etkili olacak?
Duterte’nin 2016 yılında iktidara geldikten sonra başlattığı uyuşturucuyla mücadele kampanyasında devlet bugüne kadar 6 bin kişinin yargısız infaz edildiğini itiraf etti ama bağımsız gözlemciler bu sayının 20 bin civarında olduğunu söylüyor. Halk, yargısız infazlara tepkili ama gündelik hayatlarının Duterte zamanında daha güvenli hale geldiğini düşünüyor. Bunda Duterte’nin başkanlığının ilk döneminde, tıpkı ilk AKP döneminde olduğu gibi, ekonomik büyüme yaşanmış olmasının da etkisi var. Yani, işsizlik ve yoksulluk bir nebze azaldığı için mi sokaklar daha güvenli, uyuşturucu ağlarında olduğundan şüphelenilen gençler öldürüldüğü için mi belli değil. Uyuşturucu kartelleriyle ilişki içinde olma iddiasının memuriyette işten edilme, siyasi kariyerin bitmesi, özgürlük yitimi nedeni olduğu ise bir gerçek.
Benzer şekilde, milliyetçi değerleri vurgulayan popülist liderler bir yandan da temel dış politika prensiplerinde halkın tepkisini çeken ödünler veriyorlar. AKP hükümetinin Uygur meselesinde son yıllarda ver(me)diği tepkilerin geleneksel destekçisi diasporayı tatmin etmemesi gibi, Duterte de Filipinler’in Güney Çin Denizi’ndeki geleneksel dış politikasını zayıflatıcı şekilde Çin’le yakınlaşma politikası güdüyor. Bunun nedeni Çin’in içişlerine karışmaması, yani insan hakları ihlallerini eleştirmemesi elbette. Ama, bu dış politika tutarsızlıkları neden bu liderlerin iç politikadaki popüleritesini düşürmüyor?
Benzer politikalar ve söylemler güden popülist otoriter liderler arasında Duterte’nin özel bir yeri var. İkinci dönemlerinde seçmen desteği azalan ya da azalması beklenen Erdoğan ya da Trump gibi liderlerin aksine, Duterte’nin onay oranları pandemiye kadar yüzde 80’lerden aşağı düşmüyordu. Filipinlilerin, seçilmiş de olsa, diktatörlük özellikleri gösteren bir lideri bu kadar desteklemesi çok şaşırtıcı, çünkü uzun süren Marcos diktatörlüğü dönemini otuzdört yıl önce Halkın Gücü hareketi sayesinde kendileri bitirmişlerdi. Duterte, Marcos’a olan hayranlığını belirtmekten kaçınmayan bir lider. Bu çelişkiyi nasıl açıklayabiliriz?
Bir açıklama, bir ‘post-gerçeklik’ algısı yaratan sosyal medya trollerinin etkisi. Twitter’in Türkiye'de AKP yanlısı paylaşımlar yaptığı belirtilen 7 bin 'troll' hesabını kapattığı adımıyla Duterte yanlısı yüzlerce hesap da kapatıldı. Türkiye’de olduğu gibi Filipinler’de de, halkın çoğunluğunun haber kaynağı olan televizyonlar hükümetin kontrolünde.
Duterte’nin muhalifleri susturma yöntemleri de kulağınıza tanıdık gelebilir. Örneğin, muhalif basın organı Rappler’in vergi cezasıyla tehdit edilmesi ya da bir milletvekilinin tıpkı Osman Kavala gibi bin günden fazla süredir yargılanmadan cezaevinde tutulması gibi... Bu vesileyle, Duterte’nin Lahey Adalet Divanı’nda yargılanan ilk ve tek seçilmiş devlet başkanı olduğunu hatırlatalım.
Uyuşturucuyla mücadele kampanyasında 20 bin civarında kişi öldürülmüşken ve uyuşturucu baronlarından rüşvet almak muhalefet liderlerini yargılamasız hapsetmenin bir yolu haline gelmişken, esas uyuşturucu kartelleriyle ilişkili olanın Duterte’nin ailesi olduğu iddiaları, karantina öncesinde Filipinler’in gündemiydi. Duterte’nin bu iddialara yanıtı muhalif milletvekillerini ve hatta kendi başkan yardımcısını “bölücülük” suçlamasıyla tutuklatmak oldu. Duterte’nin suçlamalara bu kadar sert tepki vermesinin nedeni kendisinin Marcos’u deviren Halkın Gücü hükümetlerinin yolsuzluğunu eleştirerek iktidara gelmesi. Zor kullanımı anlamında Marcos’a benzediği aşikarken, yolsuzluk anlamında da Halkın Gücü hükümetlerine benzediği ortaya çıkarsa, Duterte’nin meşruiyetini dayandırdığı temeller çöker.
Bu gelişmelere bakınca, 7 Temmuz’da geçen anti-terör yasasındaki suç tanımlarının muğlaklığı yeni değil. Aslında sadece 2007 terör yasasını genişletiyor. Ama bu sefer sağcısı, solcusu, futbolcusu, tüm Filipinler halkı sokaklara ve sosyal medyaya döküldü. Neden?
Pandeminin başlarında Duterte, Manila kentini Çin’in Wuhan’ı aldığı gibi sıkı bir karantinaya alarak puan topladı. Ancak zaman geçtikçe, sadece karantinanın bir halk sağlığı aracı olarak yeterli olmadığı, bunun yaygın test ve vakalara tıbbi yardım ile desteklenmesi gerektiği ama Duterte hükümetinin bu konuda iyi bir sınav vermediği ortaya çıktı. Bunun yanı sıra, Filipinler’in en büyük kent merkezi olan Manila’nın kapatılmasıyla ani bir işsizlik sorunu ortaya çıktı. Duterte hükümetinin vadettiği yoksulluk ve işsizlik yardımları hedefine ulaşmayınca gözler parlamentoya dikildi. Parlamentonun aylarca kapalı kaldıktan sonra ilk faaliyetinin istihdam ve destek paketi yerine sözümona bir terör tehdidine karşı bir yasa olması halkı hayal kırıklığına uğrattı. Bu sefer, eleştiriler sadece insan hakları savunucularından ve muhalefetten değil, eski başkan yardımcılarından, emekli yargıtay üyelerinden, hukukçulardan, ülkenin seçkin okulları sayılan Katolik okullarının yöneticilerinden, dini liderlerden, belediye başkanlarından ve sanayicilerden de geldi. Pandemi öncesinde Duterte’ye yüzde 80 oranında destek veren halk, bu sefer onu protesto için yollara döküldü.1
Ülkede düzeni sağlamakla övünen Duterte, pandemi sonrası dönemde halk sağlığı ve yoksulluğa çare bulamazsa, meşruiyetinin kaynağı birlik ve düzeni kaybedecek gibi görünüyor.