YAZARLAR

Türk Talimat Kurumu

Türkiye’de ortaya çıkan talimat kurumu, neredeyse bütün “üst düzey kamu görevlileri”nin iradesinin Cumhurbaşkanı’na devrine ilişkin gizli bir anlaşmaya dayanır. Bu gizli anlaşma bir tür kurumsuzlaşma üretmektedir. “Şahsı” bütün iradeyi kendinde topladıkça, kişilik aşınmaktadır.

Talimat ifadesi Erdoğan rejiminin faillerinin en sık kullandığı ifadelerden biri. Neredeyse rejimin besmelesi gibi, “Erdoğan’ın adıyla” demek gibi bir şey. Fakat tabii bazen karışıklıklar da yaratıyor. Örneğin 10 Nisan’da başlamasından iki saat önce duyurulan ve büyük bir skandala neden olan sokağa çıkma yasağı, Soylu tarafından Erdoğan’ın talimatıyla ifadesi kullanılarak açıklanmıştı. Sonrasında Erdoğan’ın haberi olmadığı yine Süleyman Soylu tarafından ifade edildi. (1) Tabii skandal burada bitmedi, tek taraflı bir işlem olan istifa kurumu da talimata bağlandı. İstifa eden Soylu’nun istifası kabul edilmedi.

Talimat, Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yaramış’ın sonrasında özür dilediğini, bir kelime hatası yaptığını TTK aracılığıyla kamuoyuna duyurduğu açıklamasının ardından yeniden gündeme geldi. Yaramış, Hürriyet’e verdiği demeçte “Cumhurbaşkanı isterse istifa ederim” dedi. (2) Bu açıklamaların üzerinden bir hafta geçmeden cumhurbaşkanı istemiş olacak ki istifa etti.

Her iki durumda içeriklerinden bağımsız bir skandal var. İstifa kurumu bağlamında bir skandaldan söz ediyorum. Türkiye’de pek örneği görülmese de istifa kurumu aslında çoğu zaman, sağlık durumları gibi durumları dışarıda bırakırsak, bir haysiyet meselesidir. Alınan yanlış bir kararın utancı, kamu için ortaya çıkan bir zararın yükü, ilke ve değerlere sahip çıktığını göstermek… Bunlar istifanın gerekçesi olabilir. Bir haysiyet meselesi olarak istifa kişiye sıkı sıkıya bağlı olmak zorundadır. Çünkü istifa doğrudan doğruya kişinin iradesi ile ilgili bir karardır. Yoksa bir Cumhurbaşkanı zaten kendi atadığı birini görevden alabilir. Süleyman Soylu’yu görevden almak Erdoğan’ın yetkisindedir örneğin, onun memurudur. Görevden almak nasıl Cumhurbaşkanı’nın bir yetkisiyse istifa etmek de İçişleri Bakanı’nın hakkıdır. Haysiyeti ile ilgili bir haktır. Devredilemez. Fakat Türkiye’de ortaya çıkan talimat kurumu, neredeyse bütün “üst düzey kamu görevlileri”nin iradesinin Cumhurbaşkanı’na devrine ilişkin gizli bir anlaşmaya dayanır. Bu gizli anlaşma bir tür kurumsuzlaşma üretmektedir. “Şahsı” bütün iradeyi kendinde topladıkça, kişilik aşınmaktadır. Bu sayfada daha önce ifade ettiğimi tekrarlarsam, iradelerini devretmiş üst düzey yöneticilerin başında olduğu kurumlar kurumsuzlaştırılmakta, kurumsal güvenceleri kalkmış kişiler de kişiliklerini yitirmektedir. (3)

Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla TBMM’ye gönderilen yasa teklifleri (ki bu kurallarını kendi koydukları rejimde kağıt üstünde kalan bir “yasak”tır) komisyonda kabul edildikten sonra komisyon üyelerinin birlikte çektirdikleri fotoğrafta talimatın karşılandığı mesajı verilir. Besmele ile başlanan iş hayırlısıyla böylece sonuçlandı fotoğrafı çektirir yüce yasama üyeleri. Egemenliğin tecelli ettiği yasamanın bu tavrı egemene de böylece işaret etmiş olur. Yargıya talimatın birçok örneği de benzer mesajlarla ilerler. Mahkeme heyetleri görevden alınır, yeni mahkeme heyetleri atanır. Yeni heyetlerin başkanlarının gelecekteki iki, üç yıllık atama yükselme serüvenleri talimat ile ilgilidir.

Türk Tarih Kurumu Başkanı’nı açıklamalarından önce tanımıyordum. Sonrasında birçoğunuzun yaptığı gibi özgeçmişine baktım. Meziyetlerini görünce elbette şaşırmadım. Kendisinin en belirgin özelliği, Afyonkarahisar Ensar Vakfı Yönetim Kurulu üyeliği yapmış olması, İskilipli olması ve elbette İskilipli Atıf Hoca ile ilgili demeç vermiş olması. Bu meziyetlerin yanında da bir şeyleri daha olan birini bulmuşlardır diye düşündüm tabii. Sonuçta bilimsel niteliği olması gereken bir kurumdan bahsediyoruz. Tamam bilim özgürlüğü yok, akademik özerklik yok ama bu koşullarda çalışmayı kabul edebilecek çok donanımlı tarihçiler yok değil. Ahmet Yaramış’a ait bulduğum özgeçmişlerde bir yayın listesi yoktu. Güvenilebilecek bir akademik araştırma motorundan makalelerinin aldığı atıflara bakarak bir değerlendirme yaptım. Bence siz de yapın. (4)

Liyakate ilişkin söyleyebileceğimiz kitabi sözleri bir kenara bırakarak bir şey söyleyeceğim konu ile ilgili. İnsan muadillerine, seleflerine bakınca, kendisiyle bir karşılaştırma yaptığında utanacağı bir görevi kabul etmemeli. Fakat, her şeyi hakkı gören yağmacı kurumsuzlaştırma düzeni içinde bunun taşıyıcısı olanların da utanma duygusuna sahip olmaması gerek. Liyakat cumhuriyetlerin ilkesidir; herkese, kamuya ait olanın en iyi şekilde yönetilmesi için herkese açık olacak şekilde. Şahsım düzeninde ise sadece şahsına iradesini teslim edenlere hasredilmiş durumda kamum kurumları.

Türk Tarih Kurumu’ndan bahsedince zorunlu olarak kurum ile ilgili temel meseleye de girmek gerekiyor. Kurumsuzlaştırmanın en eski örneklerinden biridir bu kurum. 12 Eylül faşist cuntası tarafından şahsiyetsizleştirilmiştir. Sevgili Hocam Cem Eroğul’un hem kişisel konuşmalarımızda hem de kamusal toplantılarda söylediklerini, yazdıklarını hatırlatarak bitireceğim:

“Atatürk, ölmeden yaklaşık bir buçuk ay önce kaleme aldığı vasiyetnamesiyle, İş Bankası’ndaki hisselerinden kaynaklanan gelirleri Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’na bırakmıştı. Yarım yüzyıla yakın bir zaman, bu isteğe uyuldu. 12 Eylül darbecileri, birer dernek olan bu kuruluşları kapattılar, mallarına el koydular, sonra aynı adları taşıyan birer devlet dairesi kurup bu malları onlara verdikleri gibi, o günden sonra da Atatürk’ün vasiyetnamesinden kaynaklanan gelirleri bu devlet dairelerine ödemeye başladılar. Sıradan bir kişiye bile yapılsa, böyle bir işlemi hiçbir hukuk düzeni kabul etmez. Ne var ki biz bunu, devletin kurucusuna yaptık. Yapmakla kalmadık, 12 Eylül’ün üzerinden neredeyse otuz yıl geçti, bu ayıbı sürdürüyoruz. Darbecilerin kapattıkları partiler, sendikalar yeniden açıldı, attıkları kişiler görevlerine döndüler, nice ayıp birer birer silindi. Ama bir türlü sıra Atatürk’e yapılan ayıba gelemedi. Bu en büyük ayıp, olduğu gibi ortada duruyor.”

1 https://tele1.com.tr/suleyman-soylu-cuma-gecesi-erdoganin-talimatiyla-demisti-150875/

2 https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-turk-tarih-kurumu-baskani-yaramis-cumhurbaskanimiz-isterse-istifa-ederim-41567691

3 https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/01/03/kurumlarin-haysiyeti-neden-onemlidir/

4 https://scholar.google.com/citations?user=hIgzn7IAAAAJ&hl=tr


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.