Kadıköy: Direnç ve başlangıç alanı
Kadıköy denizle ve kamuya açık yeşil kıyı şeridiyle çevrili çok geniş bir düzlük. Marmaray ve metro hatları Kadıköy’ü uzattı, genişletti. Bir yaşama felsefesi olarak Kadıköy, bir ucunda Pendik’ten, diğerinde Üsküdar’ın yarısından, Çamlıca’dan, Fikirtepe’den başlar hale geldi. Kadıköy “biz hep birlikte güzeliz” demenin İstanbulcası. Kadıköy, elinde tören kılıcı, üzerinde operet kostümüyle minbere çıkanların karşısına elde bir demet çiçek, şort ve parmakarası terlikle çıkmak demek.
Bilinen hikâyedir hani: Şaire sormuşlar “Pera yakasının en çok neyini seversiniz üstad?” diye, o da “Kadıköy’e dönmesini muhterem” demiş. Dün bu sütunlarda sevgili Bahadır Özgür, Kadıköy’ün akıbetinin de Taksim/Beyoğlu gibi olabileceğine, esasen bizi yönettikleri iddiasında olanların dar kafalarındaki tasarımın özetle “Kadıköy’ü Taksim’leştirmek, Beyoğlu’laştırmak” olduğuna ilişkin önemsenmesi gereken ve zamanlı bir uyarı yazdı.
Hasta Galatasaraylı, kütüğü de, ikâmet ve yaşama muhiti de Kadıköy hatta Fenerbahçe olan bir yurttaş olarak İstanbul takımlarından en ayrıcalıklı maç günü deneyiminin Fenerbahçe taraftarında olduğunu söyleyegeldim. Kızlı-erkekli tribüncüler hatta tribüne girmeyecek olanlar bile dilerlerse Bostancı dilerlerse Kadıköy yönünden öğle saatlerinden başlayarak stada gelebilir. Güzergâhları boyunca istedikleri gibi yayılabilir, maç coşkusunu ve özgürlükçü yaşama kültürünü yaşayabilir.
Anneannemin ailesinin köşkü eski Kızıltoprak tren istasyonunun sırasında, dedeminki Feneryolu tarafına doğru hattın hemen karşısında, babaannemin ve büyükbabamın evleri Kazasker’de yan yanaymış. Büyükbabamın diktiği fıstık çamlarından bir öbek halen minibüs yolunun kenarında duruyor. Ortaokul ve liseyi Şifa-Moda’da, üniversiteyi Kuyubaşı-Üst Göztepe’de, Dalyan-Selâmiçeşme’deki evimize yürüme mesafesinde okudum. Özcesi, konu tutkuyla bağlı olduğum “saksım” Kadıköy olunca bugün dış politikayı bir yana bırakıp, ben de sözümü söylemek istedim.
Kadıköy yakası İstanbul’un önce yazlığı, sonra “yatakhanesi” olma kimliğinden son onyıllarda kendine özgü bir kimlik örmeyi de becererek çıktı. Bugün Kadıköy, gecesiyle gündüzüyle tüm İstanbul’un akın ettiği bir soluklanma alanı. İşte islâmcı-milliyetçi ceberrutluğun Kadıköy’ü de “nefes alamıyorum” diye bağırtmak istemesi bundan. Kadıköy onlara her gün yenildiklerini, görücü usulü “nikâhlarına aldıkları” muhayyel eşin onları hiç bir zaman sevmeyeceğini anlatıyor. Ve geleceğin onlara ait olmadığını da.
Dolayısıyla Kadıköy yalnızca Kadıköy değil. Kadıköy kulturkampf’ın, “aslına rücu” safsatasının son hesabının görüleceği alan iktidarın gözünde. Yukarıda kısaca değindiğim üzere benim “aslım” neyse, o zaten Kadıköy. Aslımın ne olduğu konusunda alacak dersim yok. Ayrıca, insanın (o her neyse) aslının değişmez bir sabit olduğuna da hiç kani değilim.
Kadıköy Belediyesi’nin elinde boşa harcanmaması gereken bir birlikte çoğulcu yaşama kültürünün lokomotifi olmak ve kendini muhatap kılmak olanağı bulunduğuna inanıyorum. Sözde “büyük düşünme” tahakkümünün karşısına, birlikte düşünme cıvıltısıyla çıkmayı öneriyorum. Bu bağlamda, evet doğru, “oturduğum yerden” aklıma gelenleri aşağıda öncelik sırası gözetmeksizin sıralıyorum.
Salıpazarı ve Kumluk İSPARK’ları kaldırılıp, sözkonusu iki otopark ağaçlandırılarak yeşil alana dönüştürülsün. Kurbağalıdere ıslahat çalışması ve çevre düzenlenmesi bir an önce tamamlanarak Salıpazarı’ndan Moda ve Kalamış sahillerine ve Yoğurtçu Parkı’na ulaşan bir “yeşil koridor” yaratılsın.
Zühtüpaşa Mahallesi’nin Fenerbahçe Stadı ile Kızıltoprak Camisi’yle deniz arasında kalan yerleşim alanının dönüştürülmesine özel özen gösterilsin. Bir göz Kızıltoprak’ta Bağdat Caddesi üzerinde ETS’ye ait kulaktan kulağa yayıldığı gibi yeni bir özel hastane mi, şantiye kapısında yazdığı gibi bir iş merkezi mi olacağı anlaşılmayan devasa inşaat alanında olsun.
MSB/TSK ile Selimiye Kışlası ve Fenerbahçe Orduevi’nin kamu yararına kullanımı amaçlı ortak projeler geliştirilmeye çaba gösterilsin.
Azınlık vakıflarına ait kullanılmayan ve/veya tam kullanılmayan bina, arazi, okul ve ibadet yerlerine ilişkin bir ortak envanter çalışması yürütülsün. Hakkaniyetli, amaca uygun işbirlikleri geliştirilerek, kiralamalar ve kullanım hakkı devirleriyle çoğulcu kültür projeler hayata geçirilsin. TKP’nin NHKM ve “Güneşin Sofrası” ile İlker Ayrık’ın “Rita” örnekleri, belediye eliyle başarılı IDEA uygulamasına benzer ve farklı biçimlerde çoğaltılsın. Başta Altıyol’daki Ermeni Kilisesi, çeşitli tarihi “tapınak yapılarının” önleri açılsın, çevreleri güzelleştirilsin.
Söğütlüçeşme Marmaray/YHT İstasyonu altında ve çevresinde atıl ve kapalı duran alan, permakültür yoluyla kalıcı biçimde ağaçlandırılıp, yeşillendirilsin. Pazaryeri ve kültürel etkinlik alanı olarak değerlendirilmesi koşulları araştırılsın. Kadıköy’ün belki en kimliksiz bölgelerinden olan Hasanpaşa ve Söğütlüçeşme – Altıyol aralarında en azından pilot uygulama bakımından “tabela temizliği, tabeladan arındırma” girişimi başlatılsın.
Haydarpaşa’dan Ayrılık Çeşmesi’ne uzanan arkeolojik kalıntı/buluntu alanı görünür, erişilebilir kılınsın. Haydarpaşa Garı, limanı ve Haydarpaşa-Kumluk arası kıyı şeridi bir bütün olarak ele alınarak yeni bir yaşama alanı kimliğiyle kamuya kazandırılsın. Harem Otogarı’nın da aynı bağlamda dönüştürülmesi için çaba gösterilsin. Ayrılık Çeşmesi’nden öteye, Koşuyolu içlerine hatta Yeditepe Hastanesi’nin yanından Çamlıca’ya dek uzanan bölge de keza yeni bir “yeşil hat” olarak düşünülsün.
Pandemi sırasında herkes evinde otururken çok zamanlı ve süratli biçimde başlatılan “bisiklet yolu” tahsisi uygulaması hiç çekince gösterilmeksizin yaygınlaştırılsın. Buna karşılık İstiklâl Caddesi’ni andıran “tam yayalaştırma, araç trafiğine kapatma” seçeneklerinden mümkün mertebe uzak durulsun: Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşenir.
Tiyatrolara destek sağlansın. Kapalı duran (eski Ercan, yeni Baba Sahne’nin karşısındaki Can/Hakan ve belki (duruyorsa) Ocak gibi eski sinema salonları yeniden kültür hayatına kazandırılsın.
Yapay sınırların, bölümlenmelerin ortadan kaldırılmasına gayret sarfedilsin. Bu bağlamda örnekse Yeldeğirmeni’ne özel ilgi gösterilip, “denize çıkışı” da elden geçirilsin.
Ağaç ağaç ağaç. Her kesilenin yerine derhal dikilen ağaçlar görelim. Daha önce ağaçsız alanlardan, sokaklardan geçerken “aaa, buralara da ağaç dikilmiş” diyelim. Yeşil, aynı zamanda barıştır: mevsimlik sök/dik çiçek şatafatına israfına son verelim. Kadıköy köşk bahçeleri kültür mirasına sahip çıkarak, dört mevsim yeşil çalı tipi, kendi kendine yaşayabilen bitkiler dikelim.
Fiberglas değil bronzdan, mermerden üretilecek kalıcı heykeller, duvar resimleri için ülke genelinde yarışmalar düzenlensin. Yanlış anlaşılmasını istemem ama Atatürk veya gözü yaşlı, çıplak olmaya çalışmış ama beceremeyip, yarı örtünmüş etekleri uçuşan kadın figürlerinden söz etmiyorum.
Kadıköy’den Moda’ya olan kıyı yeniden ele alınsın. “Paris Plage” ve başka örneklerdeki gibi canlandırılsın. Kadıköy İskele Meydanı’nda çadır, panayır vs. kurulmasına izin verilmesin, meydan meydan olarak kalsın.
Özgürlük Parkı bir buluşma alanı olarak yeniden düşünülsün.
Marmaray hattı üzerinde kalan tarihi banliyö treni istasyonu binaları yeni hayatlara kavuşturulsun.
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ve Süreyya Operası çok daha canlı kılınabilir, etkinlik programları ve altyapıları elden geçirilsin.
Kadıköy Çarşısı’nda uluslararası tanınırlığı, kendine özgü kimliği olan “Çiya” dışında lokanta yok. Sağında, solunda esnaf hiç yoktan Çiya’yı taklit edeceği yerde oraya giden turistin koluna yapışıp, “hello, welcome” diye kendi dükkânına çekmeye çalışıyor. Ben olsam “şak on milyar dolar satan” iktisat hocamız gibi ama-sız, fakat-sız Moda Vapur İskelesi’ni Musa Dağdeviren’e tahsis ederim. Altını lokanta, üstünü yemek kültürü işliğine dönüştürürüm. Olmuyorsa, atıl duran Moda Vapur İskelesi için yeni işlev ve Kadıköy Çarşısı’nın sınıf atlaması için projeler geliştirilsin.
Daha geniş anlamda ise Kadıköy, tiyatro gibi, gastronomi alanında da “başkentleşti”: Hışır ve bir-örnek barcılıktan, nargilecilikten ziyade, bu doğrultuda sözkonusu “street food” ve gastro-kültür pıtraklarının çoğalmasına nasıl destek olunabileceği araştırılsın.
Kooperatifçilik, ülke genelinde irili-ufaklı muhalefet elindeki belediyelerin kooperatiflerinin kendi aralarında bir işbirliği ve paylaşım ağı kurmaları önemli. Kadıköy’ün başarılı kooperatifi için eski Et Balık Kurumu binası gibi merkezi ve uygun büyüklükte bir yer bulunmalı.
Bazı şeylere dokunmayıp, dağınık bırakmak daha hayırlı: Örnekse yol ve kaldırım taşları belirli bir zaman içinde organik biçimde iç içe geçiyor, ufak tefek müdahalelerle iş de görüyor. Bunları tektipleştirmeye, yağışta kayıp kalça kırdıran granit/mermer tutkusuna, akar yaratma tezgâhına kapılmaya hiç gerek yok.
Kadıköy’de kapsama alanı geniş, bedava internet sağlamak için ilçe belediyesi bir yöntem, yaklaşım geliştirsin. Rıhtımdaki kütüphanenin kullanımı 24 saat açık ve gençlerin ders çalışmasına uygun biçimde yeniden düzenlensin.
İstanbul’da son zamanlarda hayatımıza giren ender iyi şeylerden biri olan, girişimci Oğuz Alper Öktem’e ait “Martı” uygulamasıyla belediye özellikle öğrencilere yönelik bir işbirliği geliştirsin.
Son olarak, toplumsal açıdan Kadıköy Belediyesi, örnekse Suruç gibi anmalarda, Pınar Gültekin cinayeti gibi protestolarda, başı çekerek, inisiyatif kullanarak, “burası Kadıköy, buraya gelin, burada açık alanlarda, geniş katılımlı olarak, hep birlikte, yan yana olalım” diyebilecek düşünsel cüreti gösterebilmeli.
Bu önerilere dudak büken, gülüp geçen, bunları eksik/yetersiz/yersiz bulan, “şu işe İBB bakıyor”, “orası bizde değil Üsküdar’da”, “İBB’de Meclis çoğunluğu yok”, “falanca konuya filanca bakanlık bakıyor” diyenler, “o işler öyle kolay değil” diye mırıldananlar, “sakin ol şampiyon, her şey güzel olacak, arkana yaslan ve bekle” diye bıyıkaltından gülenler olacaktır, olsun. Düşünmek, hayal kurmak, tasarlamak güzel ve sağaltıcıdır.
Fetihçilik zihniyeti aşağılık kompleksinin, ergenliğin dışavurumuysa eğer, Kadıköy’ün cümbüşü de medeni olgunluğun ve özgüvenin hem tanımı, hem tanıtımı olabilir. Hemen şimdi göstere göstere işe başlanırsa hele. Niyet ederse, korkarım bunun için Sayın Şerdil Odabaşı’nın Kadıköy’ü CHP’nin de ayrılmaz bir parçası olduğu Ankara griliğinden de kurtarması gerekecek.
Sevgili Bahadır Özgür’ün kaygılarını ve saptamalarını tümüyle paylaşmakla birlikte, Kadıköy’ün “fethinin”, nüfus ve coğrafya bakımlarından öyle Taksim gibi pek de kolay olmayacağını da belirtmek isterim. Cihangir, Beyoğlu, Beşiktaş, Kurtuluş hep dar, ucu tıkalı vadiler, tepeler, semtler. Oturanı, çalışanı, gezeni, gecesi, gündüzü farklı. Kadıköy öyle değil.
Kadıköy denizle ve kamuya açık yeşil kıyı şeridiyle çevrili çok geniş bir düzlük. Marmaray ve metro hatları Kadıköy’ü uzattı, genişletti. Bir yaşama felsefesi olarak Kadıköy, bir ucunda Pendik’ten, diğerinde Üsküdar’ın yarısından, Çamlıca’dan, Fikirtepe’den başlar hale geldi. Kadıköy “biz hep birlikte güzeliz” demenin İstanbulcası. Kadıköy, elinde tören kılıcı, üzerinde operet kostümüyle minbere çıkanların karşısına elde bir demet çiçek, şort ve parmakarası terlikle çıkmak demek.
Hepinize bol kahkahalı, sevişmeli, şiirli, müzikli; mavisi, yeşili, güneşi bol; özgür günler dilerim. Çözüm, yerinden yönetim, yeşil dönüşüm, dayanışma, paylaşım, katılım, çoğulculuk, sekülerizm, girişimcilik ve melezleşmede. Geleceğe birlikte cüret edelim.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI