Kim milyoner olmak ister?
Sigortaları yoktu, bahçeden çıkarabildikleri altınla ancak güç bela karınlarını doyurabiliyorlardı ve ‘kooperatif iyi bir şey tabii ki’ diyorlardı ama katılmıyorlardı. Çünkü her gün sabah kalktıklarında, o gün mesela, 500 bin dolarlık, bir altın kayası bulabilirlerdi ya da bir milyon dolar…
El Dorodo’da beş çocuklu bir çiftin yanında kalıyordum. Sadece bir odadan ibaretti ev ve önünde bir veranda vardı, benim yattığım. Cibinlik olunca dışarıda yatmak her zaman daha keyifliydi. Yine de pek iyi uyuyamıyordum hamakta, normalde, yüz üstü yattığımdan olmalıydı bu. Bir ara dalıp sabah uyandığımda evin tahtaları arasından rahatça içeri girip çıkan iguanayı görüyordum hep. Aynı iguanaydı. O da bana alışmıştı artık, saklanmak için pek renk değiştirmiyordu galiba.
Bir yoksul altın madencisi ailenin eviydi burası. Karı-koca kendi evlerinin bahçesinde altın arıyorlardı. Biri tahta çıkrık başında durup diğerini kuyuya indiriyordu. Kadın da en az kocası kadar çalışıyordu madende. Birlikte toprak kazıyor, dışarı atıyor, içinde altın olan toprağı eleyip, aside yatırıyorlardı. Hamağın arkasında bir Chavez afişi aslıydı. Chavez’i çok seviyorlardı. ‘Yoksulların yanında o’ diyorlardı ama bizim çalışmasına yürüttüğümüz madenci kooperatifine katılmıyorlardı. Sigortaları yoktu, bahçeden çıkarabildikleri altınla ancak güç bela karınlarını doyurabiliyorlardı ve ‘kooperatif iyi bir şey tabii ki’ diyorlardı ama katılmıyorlardı. Çünkü her gün sabah kalktıklarında, o gün mesela, 500 bin dolarlık, bir altın kayası bulabilirlerdi ya da bir milyon dolar…
BBC’de haberi okuyunca onlar geldi aklıma. Tanzanya’da bir madenci, milyonluk tanzanit bulmuş. Adam muzaffer bir futbol finalisti edasıyla, ellerinde onu yukarı kaldırmış, tanzanit ile halkı kutsuyor. Daha önce tanzanitten filan hiç haberim yoktu. Mücevher yapmak için kullanıyormuş, mavi, yeşil bir taş. Fakat bu sahneyi iyi tanıyordum. Kapitalizm denilen alçakça düzeni ayakta tutan şeydi buydu; ‘milyoner’ olmak olasılığı. Sert ve acımasız günlük hayata bile baskın geliyordu. Bu hayatı çekilir kılıyor, daha derinleştiriyor ve besliyordu. Ne kadar yoksullaşırsa o kadar milyoner olma ihtiyacı artıyordu.
-Zaten hep yoksullar mili piyango alır, loto oynarlardı-
Bir sabah kalktığımda bunu anlattım, kahve içerken, laf olsun diye, iguanayı her sabah gördüğümü. Maria çok heyecanlandı. Tarif ettirmeye çalıştı ama çok zordu bir iguna tarif etmek. Ne renk olduğunu bile söyleyemiyordum. Ağzımdan kaçtı ‘Dorodo-Altın sarısı’ dedim. Kadın sevinçle sarıldı bana. Kahvelerini yarım bırakıp, ayağa kalktı her ikisi de. Çocuklar, peşlerinden koştular, neşelerinin. Beni bile sürükledi, benim iguana tarifim. Son kuyunun başına gittik. Halatın bacaklarının arasına alıp, çarmığa oturdu Miguel. Yavaş yavaş aşağı gönderdik onu. Her seferinde kırılacak gibi gıcırdıyordu çıkrık. Sonra gönderdiği kovaları çektik hep birlikte…
Madenci kooperatifleri, iyi kötü devam ediyor hâlâ Venezuela'da. O gün ve sonraki 10 yıl, bir altın kayası çıkmadı o kuyulardan. ‘Sen gidince o iguanayı göremedik bir daha’ diyorlardı ne zaman konuşsak.
Tanzanyalı madenci ikinci kere milyonluk tanzanit bulmuş ve öldürmeye devam ediyor kapitalizmin bu karanlık umudu…