'Şair'e doğum günü hediyesi: Şarkılarla Edip Cansever
Edip Cansever, Aşiyan’da, taşına bir karanfil iliştirilmiş mezarında yatıyor. Külliyatı [Cem Yayınevi ve Adam Yayınları tarafından basıldıktan sonra] 2005 yılında YKY tarafından “Sonrası Kalır” başlıklı iki ciltte toplandı. Bunlara, 2009’da “kitaplarına girmeyen şiirler”in toplandığı “Öncesi de Kalır” eklendi. Şair sürprizli. Her an her yerden “yeni” bir şiiri çıkabilir. Bu olasılık, benim gibi sevenlerini her zaman mutlu ediyor.
1996 yılında yayımlanmış Kumdan Kaleler albümü “Denize Doğru”da, Tuna Kiremitçi’nin bestelediği bir Edip Cansever şiirine rastlarız: “Gökanlam”. Albüm kartonetindeki nottan, şiirin 1991 yılında bestelendiğini öğreniyoruz. Kumdan Kaleler ertesi yıl kurulmuş ve şarkı hızla topluluğun repertuvarına girmiş. Kendilerini “İstanbul dolaylarından rock” yapan bir topluluk olarak tanıtan ekip için şahane buluşmalardan biri bu. Aynı zamanda, bestelenmiş (ya da bestelenebilmiş) az sayıda Edip Cansever şiirinden biri…
Edip Cansever, şiiri bestelenebilir bir şair değil. Şiirlerinin kendi içinde bir müziği var ama bunu notalara dökmek neredeyse imkansız. Yine de bunu deneyenler, başaranlar var… Fazıl Say, bunlardan biri. 2015 tarihli albümü “Yeni Şarkılar”, bestelediği bir Edip Cansever şiiri ile açılıyor: Serenad Bağcan tarafından yorumlanan 9 buçuk dakikalık “Şey Şey Şey ve Şeylerden.” Üstün Akmen, 2015 yılının 12 Mayıs günü Evrensel’de albümü tanıtırken bu şarkı hakkında şu cümleleri kuruyor: “[Şarkıda] melodi ve ritmin yanı sıra armonik karakterler de yer almakta. Bu üç unsur, enstrümantal yapının müzik dilini oluştururken Türk çalgılarıyla Batı enstrümanları doğal bir birlikteliğe kavuşuyor. Kemençe, keman ile el ele viyolonsele melodi pas ederken Theremin, Daxophone ve Waterphone sözcükleri şiirin dışına taşıyor, dinleyiciye yepyeni aşk diyalogları hayal ettiriyor...” Şarkı, 2017 yılında yayımlanan Senem Demircioğlu & İklim Tamkan albümü “İlk Atlas”ta farklı bir düzenlemeyle kendine yer bulmuş… Fazıl Say, prodüktörlüğünü yaptığı albüm hakkında şunları söylüyor:
“Puslu ve ifadeli sesi ile genç mezzosoprano Senem; Behçet Aysan’ın, Metin Altıok’un, Cemal Süreya, Edip Cansever ve Ahmet Erhan’ın derin dizelerine anlam kattı, yorumculukta bazı ilkleri başardı. Sadece değerli bir piyanist olmakla kalmayıp doğaçlama sınırlarını da yoklayan İklim ise, şiir ile müziğin dokusunun içtenlikli ve doğal buluşmasını sağladı. Dinleyeceğiniz şarkılar, söz-müzik ve yorumlanış açısından oldukça yüksek bir düzeyde. Benim iki şarkımı da değişik bir şekilde yorumladılar ve bu eserler çok hoşuma gitti. İki genç sanatçıya başarılar diliyorum. Yolları açık olsun.”
Yazıya müzikle başladım ama asıl sözünü etmek istediğim, dün 92. yaşını kutladığımız Edip Cansever. 1986 yılının 28 Nisan günü aramızdan ayrılan şair, ikinci yeninin önemli isimlerinden. 1947 yılında yayımlanan ancak sonraki toplu basımlara alınmayan, bir anlamda yok sayılan “İkindi Üstü” ile başlayan şiir yolculuğunu 1985 yılında yayımlanan “Oteller Kenti” ile sonlandıran Edip Cansever, en sevdiğim şairlerden. Onu tanıdığım ya da hatmettiğim günlerde karşıma çıkan bir şarkı, rastladığım ilk Edip Cansever bestesi: “Bütün iyi kitapların sonunda / Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda / Meltemi senden esen / Soluğu sende olan / Yeni bir başlangıç vardır // Parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın / Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın / Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır / Her başlangıçta yeni bir anlam vardır // Nedensiz bir çocuk ağlaması bile / Çok sonraki bir gülüşün bşlangıcıdır.” Şarkı, 1990 yılında yayımlanan Yeni Türkü albümü “Vira Vira”da “Umut” adıyla yayımlanmış ama şiirin adı “Umuş”. Edip Cansever’in 1982 tarihli kitabı “Bezik Oynayan Kadınlar”ın “Ester’in Söyledikleri” bölümünden alınmış şiiri, Derya Köroğlu bestelemiş.
Aynı dönemlerde Edip Cansever’in “Oteller Kenti” kitabından derlenen kimi dizeleri bir tartışmaya konu olmuştu… Mazhar Fuat Özkan, “Geldiler” albümünü kapatan “Geçiniz”de bu dizeleri Fahir Atakoğlu besteleriyle seslendirmiş, bu kaydın o dönem yayımlanan bir reklamda kullanılması, telif tartışmasını gündeme getirmişti. Express’te yayımlanan yazılarla gündeme gelen tartışma, bir başka yazının konusu olsun zira girersek çıkamayız… İyisi mi, şairin şiirine uzanalım ve hayatında müziğin izlerini arayalım.
Cansever’in müzikle ilişkisini şiirlerindeki ipuçlarından yola çıkarak kurarsak, yanılgıya düşebiliriz. Bu noktada tanıklıklara başvurmak en doğrusu. Mehmet H. Doğan’ın Şimdi Uzaklardasın (Adam Yayınları, 1998) adlı kitabı, şairle ilgili enteresan bilgiler içeriyor –ki Doğan, Cansever’den söz ettiği yazısını şu cümlelerle açıyor: “Şairlik başkalarınca verilen ya da bağışlanan bir paye, bir unvan ya da makam değildir. İnsan onu kendi kazanır; kendini bu onura layık gördüğü sürece de gururla taşır onu. Gizliden gizliye böyle anılmayı ister.” Sonrasında sözü Edip Cansever’e getiriyor ve onu yekten “şair” olarak tanımlıyor. Yazar, kitabı yazarken neler hissettiğini şöyle anlatıyor: “…yazarken özel bir yeri oldu yaşamımda. Onun üzerinde çalışmak için hep, gecenin tek başıma olabildiğim ıssız, sessiz, geç saatlerini seçtim. Kitap halinde yayımlandıktan sonra da böyle özel bir yeri olacak. Birilerini özlediğim, anımsadığım zaman açıp okuyacağım. Tıpkı eski mektupları okur gibi.”
Mehmet H. Doğan’ın Edip Cansever hakkında verdiği bilgiler enteresan: “Alaturka müziği ama iyilerini severdi. En beğendiği besteci Selâhattin Pınar’dı. Onun birkaç şarkısını, özellikle söylenmesi zor şarkılarından biri olan ‘Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar’ mısraıyla başlayan şarkıyı hiç hatasız söylerdi. Bir de Pir Sultan Abdal’dan bir türkü: ‘Derdim çoktur hangisine yanayım.’ Sahi, o günler ne güzel şarkılar söylerdik içki masalarında!”
Edip Cansever’in içkiyle arası iyi. Bir dönem, Mehmed Kemal, Arif Damar, Cihat Burak, Nilgün Marmara, Cemal Süreya gibi isimlerle birlikte Mehmet Ali Işık’ın işlettiği Hatay’ın müdavimleri arasında olduğunu biliyoruz. Henüz Kadıköy’deki yerindeyken ekseriyetle cuma akşamları orada buluşulur, şiir konuşulurmuş. Hatay, 1986’da Bostancı’daki yere taşınmış ama Cansever bunu görememiş.
Onat Kutlar, “Gündemdeki Sanatçı”da bizi bir başka meyhaneye götürüyor ve söyledikleri, Mehmet H. Doğan’ın tanımlamasını tamamlıyor. Üstelik bir de suç ortağı var yanında: “Bebek’te Şadırvan’ın, denizin tam üstündeki kaptan köşkü gibi havalı ve sakin barı. Aylardan mayıs olmalı. Henüz yazlık bar mevsimi tam başlamamış; akşamüstü olmasına rağmen ortalık tenha. Karşıda uzak planda, Kandilli ve Küçüksu sırtları erguvanlar içinde. Barın ahşap tezgâhı üstünde iki votka kadehi ya da cin, ne bileyim. İçinde bol buz, yeni çıkmış ve getirilmiş Bodrum mandalinasından iki yeşil dilim ve birer küçük nane dalı. Martı sesleri ve Karadeniz’den, ırıptan dönen balıkçı motorlarının uğultusu …ve bara tünemiş susan iki sıkıntılı adam: Turgut Uyar ve Edip Cansever. İkisi de içkilerini yudumlarken, Avrupa’da oturup Asya kıtasındaki erguvanlara bakıyorlar ve şiir düşünüyorlar. Onlar yirmi dört şiir düşünürlerdi.”
Bu noktada biraz duralım ve Edip Cansever’in dizeleriyle nefes alalım: “Rengini dünyaya ilk defa sunan / Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim / Sevgilim / Bana ‘sen bir şairsin’ dediğin zaman…” “Başım Dönüyor İkimizden” başlıklı şiirden aktardığım bu dizelerin ucuna, “Mendilimde Kan Sesleri”nde rastladığım “müzikli” dizeleri de ekleyeyim: “Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile / Gelse de / Öyle sürekli değil / Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün / O kadar çabuk / O kadar kısa / işte o kadar.” Cansever’in şiirleri arasında dolanırken başka “müzikli” dizelere de rastlmak mümkün elbette… “Üçlükler”in üçüncüsü şöyle örneğin: “Hiçbir dilde söylenmemiş / Hiçbir dilde yazılmamış / Sözler ve şarkılar içindeyim.” “Seniha’nın Günlüğünden” başlıklı bir dizi şiirin 5 numaralısında da şu dizeler var: “Duymuyorsun sen kendini. / Başıboş bir müzik gibisin kırlarda.”
Bestelenmiş şiirlerden ilerleyeyim… Mehtap Meral, 2016 yılında yayımlanan albümü “Yana Yana”yı, onun şiirinden dizelerle beslediği “Bir An Bir Parça” ile kapatıyor… Kargo’nun 1996 tarihli albümü “Yarına Ne Kaldı?”da Edip Cansever şiirinden bestelenmiş bir başka şarkı ile karşılaşıyoruz: “Gözleri”. Ülkü Aybala Sunat’ın seslendirdiği Eylül Biçer bestesi “Anısındayım”ı ise bu bahiste ıskalamak olmaz. 2018 yılında yayımlanan Serdar Ateşer albümü “İş İşten Geçer Geçmez Ordayım”, en bereketli albüm zira üç Edip Cansever bestesi barındırıyor: Açılıştaki “Tragedyalar III (Gücünüz Yok)”, “Kaç Kişiydik (Sevgililik)” ve “Tragedylar III (Silahlı Eleştiriler)”. Ateşer, albüm kapağına şu notu koymuş: “Bu albüm, heyecanlanmaktan ve aşka gelmekten hoşlanmakla beraber, etrafında beliren davetkar toz bulutlarının içine hemen dalmayan ve adı yakıcı bazı hedefler için kendisinden istenen acil onayları, karşılaşacağı kırılıp bozulmaları da göze alarak vermeyip, oraya hiç ulaşamayabileceği yollardan kendi hayali noktasına doğru ilerleyenlere adanmıştır.”
Selva Erdener, Edip Cansever’in şiirini seslendiren bir başka isim. “Biliyor musun?”da Turgay Erdener bestesiyle “Yerçekimli Karanfil”i seslendirmiş… Erdener, albüm hakkında şunları söylüyor: “Aslında dostum, arkadaşım olan, kalbime dokunan, sevdiğim, şarkılarını söylemekten hoşlandığım bestecilerin işleri bunlar. Ve tabii klasik müzik bestecisi deyince olay biraz daha farklı bir yere geliyor. Onlar bu albümde, çok önemli şairlerin, Türkiye için olmazsa olmaz şairlerin, şiirlerine yer verdiler. Şiirin şarkı olmuş tarafıyla da önemli bir duruşu var albümün.”
Şiir bestelemek zor. Edip Cansever şiirini bestelemek daha da zor. Onun şiirini seven, başucundan ayırmayan isimlerden biri, Ceylan Ertem. Öyle ki, bir albümümün adını da Cansever’in bir şiirinden alıyor: “Amansız Gücenik”, 1976 yılında basılan “Ben Ruhi Bey Nasılım” adlı uzun şiirin IV numaralı bölümünde parantez içinde karşımıza çıkan dizelerden kopmuş gelmiş: “Nerdeyim / Kelebeklerden dokunuşlar alan bir yaprak gibi inceyim / Para bozduranların az çok bildiği / Adres soranların gene bildiği / Bir sokakta bir aşağı bir yukarı / Saatlerce dolaşanların hemen hemen bildiği / Amansız bir güceniğim.” Sanatçı, 5 Aralık 2014 tarihli Evrensel’de Sevda Aydın’ın sorularını cevaplarken bu ismi seçmesine sebep hissiyatı şöyle anlatıyor: “O kelebeklerden dokunuşlar alan yaprak gibi ince olmak hali, bazen. Şiirdeki. O hassasiyeti o kadar harika anlatmış ki yine Edip Cansever. Adres sorarken ya da para bozdururken hissettiğimiz o küskün, gücenik hali. Benim için gücenikliği en iyi Edip Cansever anlattı, başkası da çok zor aşabilir bu tasvirin şahaneliğini… Albümdeki kadınlar ise hep böyle. Az küskün.”
Ceylan Ertem, “Ütopyalar Güzeldir” albümünün çıkışını müteakip onunla yaptığım bir söyleşide (Bir+Bir 19, Eylül-Aralık 2012) bunun ipuçlarını vermiş, şu cümleleri kurmuştu: “Aslında bir Edip Cansever şiirindeki bir dizeyi istemiştim ama telif hakları yüzünden bürokrasiye takıldık, bir ay kadar cevap gelmeyince oturdum ve ‘acaba ‘ütopyalar’ mı olsa?’ diye düşündüm…” Aynı söyleşide, “Şiir besteler misin?” sorusuna cevap verirken sözü yine Edip Cansever’e getiriyor: “O çok zor bir şey. Hele ki bilinen bir şiirse... Herkes o şiirin melodisini kafasında başka duyar ve sen onu besteleyerek başkalarının hayalindeki müziği yıkabilirsin. Anima’nın ikinci albümünü yapıyor olsaydık en sevdiğimiz şiirleri besteleyecektik, projemiz oydu. Maalesef dağıldık ve yapamadık. Bir yandan şiir bestelememi engelleyen başka durumlar var: Şiir dediğin şey telifli ve onların iznini almak bir ömür sürebiliyor. Ben şiire hastayım, müziğimin kaynaklarını sorduklarında müzisyenlerden ziyade şairlerin adlarını sayıyorum. Edip Cansever gibi sevdiğim şairleri bestelemeyi çok isterdim ama engelleyen o kadar çok şey var ki... ‘Hadi ben şimdi şiir besteleyeyim’ diye oturup yapılabilecek bir şey değil o.”
Bestelenmiş şiiri sevmeyenler de var. Misal, Tomris Uyar. Edip Cansever’in onda yeri ayrı. Roll’un Eylül-Ekim 1999 tarihli 35. sayısında yayımlanan Serkan Seymen-Merve Erol imzalı söyleşide şu cümlelerine rastlıyoruz: “Edip’in kendine göre özel bir dili vardı. Hikâyeli yazardı. Turgut Uyar’dan da, Cemal Süreya’dan da Edip’ten etkilendiğim kadar etkilenmem. Edip daha çok anlatan -bunları iyi anlamda söylüyorum-, daha süslü ve imgesi bol bir yazardı. Tekrarı seven bir şairdi.”
Edip Cansever şiirleri zaman zaman müzikli oyunlara da konu oldu. Hümay Güldağ ve Metin Belgin'in 2008 yılında izleyici karşısına çıkan “Oteller Kenti” başlıklı “müzikli şiir gösterisi” bunlardan biri. Gösterinin müzik yükünü Baki Duyarlar üstlenmiş. İçinde bulunduğumuz yılın Şubat ayında sahnelenen bir başka “gösteri”, kurgusu Sevengül Sönmez’e ait olan “Ölmeme Günü / İkinci Yeni Şarkılar” Murat Cem Orhan’ın bestelediği şarkılar, Evrim Özkaynak tarafından seslendiriliyor. Gösterinin bir diğer ayağı, Mert Fırat’ın sesi. Tomris Uyar’ın güncelerinden beslenen, Turgut Uyar ve Cemal Süreya’nın şiirleriyle renklenen bu gösteride yer alan Edip Cansever şiirleri, “Tomris’in Ruhbilimsel Saati”, “Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir” ve “Güz Bayan”.
1984 yılında yayımlanan Edip Cansever kitabı “İlkyaz Şikâyetçileri”, “müzikli” bölümler içerir: “Çarliston Günleriydi”, “Caz Mevsimiydi” ve “Tangolar Kendisiymiş”. Sonuncusundan üç dizeyi buraya alayım: “Tangoyu bırakmış kemanlarına dalmış / Üzülmüş bir denizmiş, çok sessiz bir denizmiş de / Sanki en küçüğünden bir balık kalmış” Başka şiirlerde de müzik var: “Bir Plak Gibi Dönüyor Gökte Mavilik”, “Do Re Mi Gül”, “Sol La Si O” ve daha nicesi… Dahası, şiirlere gizlenmiş kontrbas öğretmeni Rıza gibi karakterler de var!
Edip Cansever, Aşiyan’da, taşına bir karanfil iliştirilmiş mezarında yatıyor. Külliyatı [Cem Yayınevi ve Adam Yayınları tarafından basıldıktan sonra] 2005 yılında YKY tarafından “Sonrası Kalır” başlıklı iki ciltte toplandı. Bunlara, 2009’da “kitaplarına girmeyen şiirler”in toplandığı “Öncesi de Kalır” eklendi. Şair sürprizli. Her an her yerden “yeni” bir şiiri çıkabilir. Bu olasılık, benim gibi sevenlerini her zaman mutlu ediyor.