Julian Nagelsmann, Diego Simeone’ye karşı
Diego Simeone, her zamanki tutarlı oyunuyla maça başladı. Savunmada sert ve kapalı, kontralarda hızlı ve bitirici. Doğrusu Liverpool’u eleyen bu oyun stratejisinin, Leipzig karşısında aynı sonucu üretir mi, diye endişelenmediğimi söylesem yalan söylemiş olurum. Ama Nagelsmann, Klopp’tan farklı olarak, kenar oyunlarını o kadar ileriye taşıdı ki, Simeone’nin takımı, blok dengeyi koruyamadı.
Maç öncesi basın toplantısında Timo Werner’e dair sorulan ısrarlı sorulara karşı, Nagelsmann, sıkkın bir ifadeyle, ‘’Timo, artık yok ve bütün takım bunu biliyor. Takım, Timo’suz da oynayabilecek kapasitede, dolayısıyla Timo’nun yokluğu büyük bir kayıp değil bizim için’’ dedi ve tartışmaya son noktayı koydu.
Nagelsmann, retorik olarak böyle söylemek zorundaydı ve bana kalırsa da başka bir seçeneği yoktu. Ama maç başladığında, bütün oyuncularda, bütün pozisyonların üretilmesinde, Timo Werner’in hayaletini görmek mümkündü. Kenara taşınan bütün toplarda, takım klasik Timo Werner genlerine özgü olarak geniş alan üretti ve bu geniş alanlarda Werner’in patlayıcı gücünü adeta mumla aradı.
Nagelsmann, her ne kadar "Timo yok" diyorsa bile, kurguladığı harika oyun hiç de böyle demiyor; özellikle de ters kanatta kısa paslarla rakibin dengesini bozduktan sonra, elde edilen geniş alan kesinlikle bir Timo Werner talep ediyor. Nagelsmann'ın, sırf sırtı dönük top alan orta saha oyuncularının, topla birlikte kolayca, yüzünü rakip kaleye dönebilmesi için kurguladığı iki metrekaredeki üçgenler, kısa sürede Leipzig’in bütün alanları geçme stratejisine dönüştü. Nagelsmann, orta sahada yaptığı her şeyi, kusursuzca iki kanata da monte etmeye başladı. Nagelsmann’ı Nagelsmann yapan temel nitelik de bu.
Prensip olarak atakta topun takımda kalmasının garantisi olarak tasarlanan çoklu geçiş, Her pozisyon içinde hem hücumun imkanlarını zorlamak, hem de savunmanın gerektirdiği aksiyonları pozisyonların içine taşıma becerisiyle taçlandı. Bu durum, hem savunmada hem hücumda Leipzig takımının rakipten daha fazla çoğalmasını sağlıyor. Her pozisyonun içinde rakipten daha fazla oyuncu bulundurmak, hem hızlı pres yapma imkanı sağlıyor hem de topu çok kısa sürede geri almayı neredeyse garantiliyor.
Aslında bu kurgusal yapıda dizilim çok önemli bir yer tutmuyor; çünkü her pozisyon dizilim formatını değiştiriyor. Dolayısıyla günümüz futbolunda rakip analizi, dizilim şablonundan çok ciddi fikirler çıkaramaz. Aslında dizilim tarihe karıştı. Dizilimin yerine, topun olduğu bölge var ve ikinci olarak topun atılacağı muhtemel bölge ciddi önem kazanmaya başladı.
Leipzig takımında Dayot Upamecano adlı çok özel bir oyuncu izledim. Hem defansın en gerisinde oynamak hem de topla birlikte bu kadar delici özelliklere sahip bir oyun olmak, cidden çok takdire şayan. Napoli’li Kalidou Koulibaly kadar yetenekli ve ondan daha hem kuvvetli hem de delici. Savunmanın merkezinde böyle bir oyuncunun olması, Nagelsmann’ın en büyük şanslarından biri. Hiç kör vuruşları yok. İki ayağıyla da müthiş bir top kontrol tekniğine sahip ve en önemlisi, dripling özelliği. Bayıldım Upamecano’ya.
Diego Simeone, her zamanki tutarlı oyunuyla maça başladı. Savunmada sert ve kapalı, kontralarda hızlı ve bitirici. Doğrusu Liverpool’u eleyen bu oyun stratejisinin, Leipzig karşısında aynı sonucu üretir mi, diye endişelenmediğimi söylesem yalan söylemiş olurum. Ama Nagelsmann, Klopp’tan farklı olarak, kenar oyunlarını o kadar ileriye taşıdı ki, Simeone’nin takımı, blok dengeyi koruyamadı. Eğer bu maçta Timo Werner sahada olsaydı, skor çok farklı olurdu. Çünkü Leipzig, Timo’luk çok pozisyon üretti.
Nagelsmann bütün dünyaya Diego Simeone kafesinin nasıl delineceğini detaylarıyla gösterdi.