Yeni sezona ‘mesafesiz’ geri sayım
Türkiye kültür endüstrinin pandemiyle imtihanı, fiziksel, cömert ve arayışçı bir süreçte devam ediyor. Borusan Contemporary, Pera Müzesi, SALT, Zorlu PSM, Arter gibi kurumların yaklaşan veya başlatılan faaliyetleri, düne, bugüne ve yarına bizi daha da yaklaştıran, mesafesiz önermelerle yüklü. Çanakkale Bienali Eylül ayı sonuna doğru, kapılarını yedinci kez açacak. Sanatçılar, Beyrut’a bağış kampanyaları veya Elgiz Müzesi’nde açılacak heykel sergileri gibi çabalarıyla, bizi bu duygusal karantinadan ‘dışarı çıkarıyor’
Türkiye kültür endüstrisinin belli başlı kurumlarının 2020-2021 sezonuna hangi etkinlik ve umutlarla girdikleri, son günlerin en çok merak edilen konu başlığı. Bu konunun saha ve kürsüdeki öncüleri, yarına en sağlam eylemlerle dahil olabilmenin yollarını arıyor. Yani, yeni sezona pandeminin getirdiği ve götürdükleri üzerinden ne derece dijital, ne derece fiziksel bir sosyal mesafede duracağımız, bir çok profesyonel için, önemli bir meşgale halini almış durumda.
Tıpkı, 20 Ağustos’ta başlatılan ve Zorlu PSM ve İKSV iş birliğinde geçen hafta içinde ilki gerçekleştirilen Digilogue Future Tellers/Gelecek Anlatıcıları, Toplumsal Dönüşüm ve Yaratıcı Endüstriler başlıklı çevrimiçi oturumlar gibi. Bu oturumların ilki, moderatör olarak NTV Gece-Gündüz programı yapımcı ve sunucusu, editör Gülay Afşar tarafından yönlendirildi. Benim de izleme olanağı bulduğum ‘Zoom’ panelini, Ahmet Erenli (Borusan Sanat), Görgün Taner (İKSV), Levent Çalıkoğlu (İstanbul Modern Müzesi), Meriç Öner (SALT) ve Murat Abbas (Zorlu PSM) gibi isimler zenginleştirdi.
Oturumda konuşan kültür aktör ve aktrisleri, telif hakları, arşivleme, etkinlik mekânlarının hijyeni, izleyicilerin sosyal ve sınıfsal profilleri gibi karın ağrılı konuları birbirleriyle paylaşma imkânı buldu. Toplantıda, sergilerin ‘gerçekten’ gezilmesi, konserlerde bizzat bulunulması ile, ekranda yaşanan tecrübenin ‘bir yere kadar’lığı arasındaki uçurumun altı çizildi.
Ya da yine geçtiğimiz hafta değindiğim, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı ile UNESCO bünyesinde düzenlediği Kültür Politikaları ve geleceği çerçeveli genç akademisyen zirvesinde olduğu gibi, üretilen dinamiklerin ömrü sınandı. Hedef kitlenin ve kullanılan medyaların verimliliği sağduyu ile büyüteç altına alındı.
Bu temkinli manzaranın dışında, bir yandan da, büyük müze, galeri ve girişimciler, yeni sezon için peş peşe ‘fiziksel’ eylemlerde umut ve ısrarla bulunmayı sürdürüyor oysa ki. Bu konuda, örneğin, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde açılan ve Ocak ayına dek bizimle olacak, Azra Tüzünoğlu ve Gülce Özkara küratörlüğündeki ‘Minyatür 2.0: Çağdaş Sanatta Minyatür’ uluslararası sergisini, ya da Arter’de açılışı 10 Eylül’de yapılacak, birbirinden özgün içerikli beş ayrı sergiyi, veya 19 Eylül’de basın ön izlemesi yapılacak, ‘Takımyıldız’ başlıklı 7. Çanakkale Bienali’ni vermek istiyorum.
Arter demişken, parantezi kurumun verdiği basın bilgileri üzerinden şöyle büyütelim: “Arter Koleksiyonu’ndan oluşturulan ve küratörlüğünü Arter Kurucu Direktörü Melih Fereli’nin üstlendiği Dinleyen Gözler İçin başlıklı sergi, müzikle ve sesle güçlü bir bağ kuran yapıtları bir araya getirecek. David Tudor tarafından tasarlanan ve Composers Inside Electronics, Inc. tarafından gerçekleştirilen Yağmur Ormanı V (varyasyon 3) başlıklı etkileşime açık yapıt ise “Sesli Dizi”nin dördüncü sergisi olarak yine Fereli’nin küratörlüğüyle Karbon’da deneyimlenebilecek. Arter Koleksiyonu’ndan oluşturulan ve küratörlüğünü Kevser Güler’in üstlendiği Gökcisimleri Üzerine başlıklı grup sergisi de, yaşamsal bir aradalık düzleminin bugün yeniden düşünülebilir ve inşa edilebilir olmasına dair sorulara odaklanacak.
Arter, yeni sezonda Alman sanatçı KP Brehmer’in (Berlin, 1938–Hamburg, 1997) kapsamlı bir retrospektifine yer verecek. Küratörlüğünü Selen Ansen’in üstlendiği, Kapitalist Realizm hareketi ile ilişkilendirilen sanatçının üretiminden geniş bir seçkiyi bir araya getiren KP Brehmer: Büyük Resim başlıklı sergide, sanatçının esin kaynaklarını ve çalışma yöntemlerini ortaya koyan baskılar, resimler, filmler ve arşiv materyalleri farklı kavramlar ve temalar etrafında izleyiciye sunulacak.
Alev Ebüzziya Siesbye’nin Arter’de gerçekleşecek Tekerrür başlıklı kişisel sergisi ise bütünüyle yeni üretimlerden oluşuyor. Küratörlüğünü Eda Berkmen’in üstlendiği sergi, sanatçının renk, şekil ve boyut farklarını en aza indirgeyerek bu sergi için özel olarak ürettiği yüksek pişirimli çanakları bir araya getiriyor.”
Bunun gibi, Osmanlı’nın modernleşme sürecine ve tarih sahnesinden çekilmesine tanıklık eden Köpe ailesinin anılarına dayalı İmparatorluklar Arasında, Sınırlar Ötesinde sergisi 15 Eylül'de SALT Beyoğlu'nda açılacak. Sergi, II.Meşrutiyet, I. Dünya Savaşı ve mütareke döneminden detaylı arşiv kayıtlarıyla görsel bir anlatı sunmayı amaçlıyor. Kurumun basın biriminden aldığımız bilgiye göre, etkinlik, aile üyelerinin Braşov, İstanbul, Selanik, Edirne ve Konya gibi şehirlerde şekillenen hayatlarına, itinayla muhafaza edilmiş kişisel belgeler aracılığıyla siyasal, toplumsal ve diplomatik tarihin dönüm noktalarına ışık tutacak.
Üretmeye, izleyiciyle buluşmaya özlemle kapı açan sanatçı ve kurumlar, düzenlenen kişisel ve grup sergileriyle, umudumuzu perçinliyor. Bu kapsamda, 20’nci yaşını kutlayacak Elgiz Müzesi de, ‘Her Şeye Rağmen’ sanatlarını kamuoyu ile buluşturacak 40’a yakın heykeltıraşı, teras sergisinde bu yıl 12’nci kez yapılan bir buluşmada Eylül ayında ağırlamaya hazırlanıyor.
Serginin danışma kurulunda, Seyhun Topuz, Haşim Nur Gürel, Nilüfer Ergin, Rahmi Aksungur ve Can Elgiz gibi sanatçı, eleştirmen ve koleksiyonerler bulunuyor. Serginin en umut verici yönü de, katılan sanatçıların yaş ortalamasındaki ‘gençlik’ aşısı. Kamusal alana hasret kalan insan ve sanat adına bu proje, tıpkı bu yılki başlığı gibi takdiri en başta azmi ve niyetiyle ‘her şeye rağmen’ sonuna kadar hak etmiş görünüyor. Nitekim, organizasyonda yer alan isimler, projeyi şöyle dillendirmekte:
“12. Teras Sergisi’nin en önemli noktası pandemi sürecinde atölyelerini kapatan, üretimlerini durduran ve motivasyonlarını kaybeden heykel sanatçılarına bir umut olması. Yani ‘Her Şeye Rağmen’ aslında iki taraflı bir umut kaynağı oldu. Bir tarafta, izleyicilere umudun var olduğunu ve her şeye rağmen devam etmemiz gerektiğini, her şeye rağmen hayata tutunmamız gerektiğini anlatıyor. Diğer tarafta ise; anlatırken bunu gerçekten yapıyor, yaptı. Heykel sergileriyle, heykel sanatçılarına destek vererek onların motivasyonu oldu. Genç sanatçılar üretim motivasyonlarını kaybetmelerine, amaçlarını kaybetmelerine rağmen, açık çağrımızdan sonra yeniden bir umutla çalışmalarına devam ettiler. Bu aslında hep böyleydi. Teras heykel sergilerinin hep filantropist bir yaklaşımı vardı ama 12. Teras Sergisi ‘Her şeye Rağmen’ adıyla da anlattığı gibi hem heykel izleyicilere hem heykel sanatçılarına güzel günleri beklerken motivasyon ve ilerleme gücü verdi.”
Dedik ya, o kadar da karamsar olmaya en azından şimdilik gerek yok:
Bunun yanı sıra küratör ve sosyolog, yazar Ali Akay’ın da katkıda bulunduğu Şekerbank Açık Ekran’dan tanıdığımız sevgili Kumru Eren’in, gelecek sezonda idare koltuğuna sevindirici biçimde oturduğu Borusan Contemporary de, ilerleyen günlerde Beyoğlu ve Rumelihisarı’ndaki yapılarında açıklayacağı sürprizlerle yeni kültür sanat vizyonu ve ajandasını bizimle buluşturabilmenin heyecanını yaşıyor.
Hatta, kültür sanat dünyasının yarattığı bu pozitif titreşim, karşılığını ta Beyrut’ta da bulmuşa benziyor. 4 Ağustos’ta kent limanında yaşanan binlerce kiloluk amonyum nitrat patlamasıyla, hatırlanacağı gibi milyar dolarları bulan kayıplar yaşanmış, yüzlerce kişi ölmüş veya kayıp ilan edilmişti. Durum, mevcut siyasal ve ekonomik belirsizlik üzerine bir de Korona virüsü ile boğuşan ülke ve başkent için, tam bir ‘canına tak etme’ anı halini de almıştı. Bu durum halen de devam ediyor ve Dünyanın dört bir köşesinden kentin eski kültür ve sanat zenginliğine kavuşabilmesi adına farklı kampanyalar yürütülüyor. İşte bu duruma tıpkı STK’lar gibi kayıtsız kalamayan İstanbul çıkışlı bir sanatçı topluluğu da, [email protected] adresi üzerinden, olayın ertesi günü birbirleriyle bağlantıya geçti ve çevrimiçi bir sanat eseri bağışı kampanyasına yol açtı. Sanatçılar kaleme aldıkları davet-beyan metninde şunu vurguladı:
“Bizler, yolu Beyrut’tan geçmiş, orada çalışmış, üretmiş, dostluklar kurmuş ve iletişimi devam eden sanatçılar olarak Beyrut’ta yaşanan patlama sonrası arkadaşlarımıza bir yardımda bulunabilmek için bir bağış kampanyası başlattık. Çevremizdeki arkadaşlarımız da dahil olunca sayımız çoğaldı. Her birimiz bağış yapmak istediği işleri ortaya koydu ve şimdi bunu sizlerle paylaşıp elde edilecek geliri birebir sanatçılara ya da kurum ve/ya kültür-sanat çalışanlarına göndermek için çalışıyoruz.”
Bu arada bir de müjde verelim: Halen sayısı 50’ye yakın sanatçının katkıda bulunduğu girişim, gördüğü ilgi ve sınırın her iki yakasından gelen insanlık ve dayanışma yüklü onur verici talep üzerine, tekrarlanacak! Listede yer alan sanatçılara baktığınızda, adeta bir tür ‘İnsanlık Bienali’ bile düzenlendiğini, bunun, gelecekteki kültür sanat girişimleri için hem ekonomik, hem politik ve hem de estetik düzeyde bambaşka zincirleme eylemlere, okumalara vesile olabileceğini ümit etmemek, elde değil.
Netice yerine, bu umutlu manzaraya baktığımızda şunu söylemek mümkün gibi: 2020-2021 küresel kültür sanat sezonuna ‘sosyal mesafe’ içinde kalabilmek hayli zor. Bu, tamamen izleyici, kurumlar ve yöneticilerinin bakış açılarının derinliği ve göze alabildikleri maddi manevî fedâkarlıkların, iyimserliklerinin - kolektif - çıkarına dayalı görünüyor. Bu ‘sosyal mesafeli’ koşullarda da kültür sanat medyasına, kurumların kendi arşiv ve medya yönetim politikalarına, daha da önemlisi, kültür emekçilerinin üretimlerinin her türlü telif haklarına eskisinden daha duyarlı olmaları elzem gibi görünüyor.
Ne içindeymişiz, serginin… 09 Ekim 2022
Yüzünde yüzyılı taşıyan ressam: Lucian Freud 02 Ekim 2022
Komet’i kuyruğundan tutabilmenin cüreti 24 Eylül 2022
Varlık ve hiçlik arasından, Godard’a projeksiyon vakti 18 Eylül 2022 YAZARIN TÜM YAZILARI