Yetenek, baskı, depresyon, efsane
Zorlu bir çocukluk, bir snooker masasının etrafında yapılabilecek ne varsa bunların hepsini yapmaya muktedir bir yetenek, sosyal hayatın baskısı, bu baskı altında yaşanan ezilme ve en yeteneklerinin ışığında başardıklarının getirdiği tarihinin en iyisi olma seviyesi. Onu daha ne kadar izleyebiliriz bilmiyorum ama bildiğim bir şey var. O da ne kadar izlersek kâr.
Büyük yıldızlar beraberinde büyük sorunları da yanında taşıyanlar oluyor. Yaptıkları işe duyguları ve tutkuları, sosyal hayatta yaşadıkları sıkıntıları ama en çok da yetenekleriyle yarattıkları olağanüstülük, onları her şekilde ayrı kılıyor. Futbolda Maradona’nın hikayesi herkesçe malum. Zorlu bir çocukluk, bir topla yapılabilecek ne varsa bunların hepsini yapmaya muktedir bir yetenek, sosyal hayatın baskısı, bu baskı altında yaşanan ezilme ve en yeteneklerinin ışığında başardıklarının getirdiği tarihinin en iyisi olma seviyesi.
Futbolda Maradona neyse snooker’da da Ronnie O’Sullivan o.
“Hayatımda snooker'dan daha önemli bir şey, daha büyük bir sevgi hiç olmadı. Herhangi bir şeye, bir kişiye ya da bir nesneye snooker’a beslediğim duyguları beslemedim.” Yedi yaşından beri hayatının çok ama çok büyük kısmını snooker masasında geçiren -geçirmek zorunda kalan- biri için bu cümleyi kurmak çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Herkes oyuncak ve oyun peşinde koşarken, o babasının yaptığı snooker masasının etrafında tamamlıyordu gününü. Her yeni gün onun için yeni bir seviyeye yükselmek demekti. Henüz okul çağında bir çocukken okul sonlarını büyüklerin arasında snooker oynayarak geçiriyordu. Henüz reşit olmamasına karşın snooker’dan para kazanmaya başlaması bir yana o masanın çevresinde kendisini bulabiliyordu. Sadece masa çevresinde kendisi olabilen biri için çok zorlu bir süreç yaşadı.
İLK DARBE BABADAN
16 yaşında Bangkok’ta bir turnuvadaydı. Babası ise karıştığı bir kavgada bıçakla birini öldürmüş ve hapis cezası almıştı. Adeta yıkılmıştı ve tek çareyi de snooker masasında bulmuştu. Artık zaman geçirdiği tek şey snooker’dı. Babası hapisteydi, o ise oynadığı ilk 78 profesyonel maçın 76’sını kazanmıştı. Yetmemiş, henüz 18’ine varmadan snooker camiasında rüştünü ispatlayacağı Birleşik Krallık Şampiyonası’nı kazanmıştı.
İşler mental olarak biraz daha yoluna girer diye bekleyenlere kötü haber Ronnie’nin annesinden geldi. Artık o da kocası gibi hapisteydi. Sebebi ise vergi kaçırmaydı. Bir anda ailenin büyüğü olarak kalmıştı Ronnie. Bakması gereken bir kardeşi ama daha önce kendisi vardı. Tabii ki bu büyük baskı onun için çok fazlaydı.
DIŞARISI DEPRESYON MASA BAŞI EFSANE
Snooker’ın en yetenekli gençlerinden biriydi, çocukluğundan beri masa çevresi dışında çok sağlam bir mental yapısı yoktu ve şimdi bütün yükü omzunda gördüğü bir durumla karşı karşıyaydı. O da bu sorunlarla başa çıkmak (aslında çıkamamak) için kestirme yolu seçti. Aklınıza gelen her türlü kötü yolu yürüdü. Alkol ve madde bağımlılığı, yeme bozukluğu ve tabii ki bunların etkisini büyüttüğü bir depresyon.
Dışarıda işler ne kadar kötü giderse snooker masasında işler o kadar inanılmazdı. Adım adım yol onu efsaneliğe doğru taşıyordu. Çünkü o masanın başında düşünmesi gereken dış dünya yoktu. Sadece ve sadece ceplere gitmek zorunda olan kırmızı toplar ve renkli toplar vardı. O ise bir taraftan masa başında uzun uzun kalmak istiyor, diğer taraftan ise bu oyunun sihrine varmak için hızına hız katmak istiyordu. Ve ikinci arzusu ilk arzusundan hep bir adım öndeydi. Çünkü ne kadar hızlı olursa, âşık olduğu oyunu o kadar çözebileceğine inanıyordu belki de. Zaten bu dürtü rakibi yavaş oynadığında bile onda sıkıntı yaratıyordu. Dayanamıyor frame’ı bırakıyordu, kenarda uyuklamaya başlıyordu. Tek isteği ıstaka elinde, masa başında oyun oynamaktı.
SNOOKER'I BİLE BIRAKTI
Ama depresyonu da olduğu yerde duruyordu. Çareyi ilaçlarda, dini inançlarda, bağımlılık merkezlerinde aradı. En sonunda Steve Peters adında bir psikiyatrist sayesinde sularını durdurdu. Gerçi bir ara snooker’ı bırakıp başka işlerde de çalıştı. Ama saadet onun için bu masanın çevresindeydi.
Toplamda beş dünya şampiyonluğu yaşadı. Ama hep gitti geldi. Depresyonlarda nasıl hissettiğini şöyle düşünün: Kendisini snooker oynamaya yeteneği olmayan biri olarak görüyordu. Ama gerçek öyle değildi tabii. Kendisini bir kez daha kendisine ispatlamak için bir dünya şampiyonası finali daha gerekiyordu belki. Öyle de oldu. 2020 Snooker Dünya Şampiyonası finalinde rakibi Kyren Wilson'ı 18-8 mağlup ederek kariyerinin altıncı dünya şampiyonluğuna ulaştı. Yani zorlu bir çocukluk, bir snooker masasının etrafında yapılabilecek ne varsa bunların hepsini yapmaya muktedir bir yetenek, sosyal hayatın baskısı, bu baskı altında yaşanan ezilme ve en yeteneklerinin ışığında başardıklarının getirdiği, tarihinin en iyisi olma seviyesi. Onu daha ne kadar izleyebiliriz bilmiyorum ama bildiğim bir şey var. O da ne kadar izlersek kâr.