Hükümet sistemi ve ittifak tartışmasının ötesinde
Demokrasi tartışmasını temsil ilişkisi bakımından yeniden düşünmek, demokrasi ittifakı tartışmasının da merkezine alınmalıdır. Çünkü böyle bir ittifakın temeli ancak demokrasinin (çokluğa ilişkin eşitlik ilkesinin) ve temsilin (yani çokluğun siyasal “bir”liğe nasıl dönüştürüleceğinin) yeni bir ilişkisini kurma amacı olacaktır. Temsil, bir karar verme mekanizmasına indirgenmeden demokrasi lehine geri çekilmelidir; kurucu bir perspektif ancak böyle düşünülebilir.
Geçen hafta bıraktığım yerden devam etmek istiyorum. Selahattin Demirtaş’ın güçlendirilmiş parlamentarizm önerisi ve Murat Sevinç’in hükümet sistemleri yazı dizisini temsil ve demokrasi tartışması ile genişletmek niyetindeyim.
Demirtaş, güçlendirilmiş parlamentarizm önerisini, bir demokrasi ittifakı için ilkeler taslağı sunarak genişletti.¹ Demirtaş’ın demokrasi ittifakına ilişkin çağrısını gören medya “hiçbir partiyi dışlamadan” vurgusu ile gördü. Böyle görmekte elbette hakları var, metin siyasi partilerin öncülüğünü ve özneliğini kabul ediyor. Partilerin ittifakının demokratik kitle örgütleri, sendikalar, siyasal ve sosyal hareketler, sanatçılar ve kendini hiçbir yere bağlı hissetmeyen bireylere kadar genişlemesi gereğinden söz ediyor. Böylece hükümet sistemi tartışmasını demokrasi tartışmasına ve demokrasi tartışmasını da temsil bağlamına oturtmanın yeni bir zeminini sunmuş oluyor.
TEMSİL SORUNUNU NASIL DÜŞÜNMELİYİZ?
Temsil sorunu, demokrasilerde bir karar verme sorununa indirgenmiştir. Burjuva iktidarların kurulduğu dönemde, basit bir formülle: Modern devletler, demokratik ilkeyi uygulamayacak kadar geniş bir nüfus içermektedir, bu nedenle nüfusu yansıtacak (onu temsil edecek) bir meclis, halk adına karar vermelidir. Dolayısıyla temsili demokrasiler ya da anayasal demokrasiler modern demokrasinin en yetkin formülü olarak sunulur. Fakat karar vermeye ilişkin bu indirgeme, temsilin yarattığı dışlamayı gizlemeye yönelir. Bu nedenle, temsil tartışmasını öncelikli olarak prosedürel bir karar verme sorunu olmaktan çıkarıp modern devletin kuruluşuna ilişkin rolü bakımından düşünmek gerekir.
Modern devletin iki temel özelliği, insan yapısı olmasının kabulü ve temsili niteliğidir. Bu temsili nitelik, seçimler yoluyla olmak zorunda değildir. Devlet örgütünün en tepesinden en aşağısına kadar temsil ilişkisi kurulmuştur. Devletin memurlarının kullandığı yetki, ona yetkiyi veren bütün silsile ile birlikte yetki veren yetkilerin dayanağı temsildir. Örneğin bir vergi memurunun görevi sırasındaki kişiliği ile görevi dışındaki kişiliği arasında özsel bir fark vardır, bu nedenle bir vergi memurunun kişisel alacaklarını kendine göre nedenlerle tahsil etmemesine israf diyebilirsiniz, fakat görevi kapsamındaki tahsil etmesi gereken alacakları çeşitli yollarla tahsil etmemesine yolsuzluk denir. Çünkü devlet kişiliği yapay bir ilişkidir ve bu yapay ilişkiyi kuran temsil, temsile dayalı olarak da yetki veren kurallardır. Devlet örgütü içindeki her kişinin bir yapay bir de doğal kişiliği vardır, yapay kişi her ne konumda olursa olsun kullandığı yetkiyi temsil ilişkisinden alır.
Fakat temsil ilişkisi devlet örgütü ile sınırlı değildir, devlet örgütü temsil ilişkisi ile kurulduğu anda devletin nüfusu da yurttaşlar olarak temsili bir kimlik edinir. Yurttaşlar da doğal varlıklarının dışında haklar ve ödevlerle tanımlanmış yapay bir kişilik olarak var olurlar. Eş zamanlı olarak kurulan bu yapay kişiliklerin temelinde ise teorik bir varsayım yatar: Halk ya da nüfus egemenlik haklarını devretmiş, devleti ve kendini yapay kişilikler olarak yaratmıştır. Bu yaratma anında yaratan halik olan halk, yaratma işleminde sonra mahlûk olur, yarattığının tahakkümü altına girer.
TEMSİL VE DEMOKRASİ İLKELERİNİ BİRLİKTE DÜŞÜNMEK ZORUNDA MIYIZ?
Basitçe anlattığım bu kurgu demokratik ilkeyi askıya alır, nüfusun tamamı asla temsil edilmez, yurttaşlık çemberi egemen tarafından hep daraltılmak istenir. Örneğin vergi vermeyenler, kadınlar, etnik, dilsel ve dinsel olarak çoğunluktan farklı olanlar yurttaşlık çemberinin dışına atılır temsil edilmezler, dolayısıyla temsili devlet örgütünün egemenlik yetkileri karşısında “yurttaşlar” ile aynı haklara sahip olamazlar; bu bazen hukuki olarak bazen de fiili olarak böyle olur.
Demokrasi, özdeşlik ilkesi ile tanımlanır, özü eşitliktir; temsil ise eşitlik ilkesini askıya alır. Demokratik karar süreçleri eşitliğe dayanır, temsil ise çokluğu bir’e indirgemeye. “Bir”e indirgeme her koşulda Jacques Renciere’nin “demokratik fazlalık” olarak adlandırdığı fazlayı atmaya dayanır. Modern devlet içindeki bütün kurumlar temsil ilkesine göre örgütlenmiştir. Anayasal devlet ya da anayasal demokrasiler temsil ve demokrasi arasındaki uzlaşmazlığın burjuva çözümü olarak sunulur.
Bu bakımdan hem hükümet sistemi hem de ittifak tartışmalarını temsile ilişkin sorunları merkeze alarak düşünmek gerekir. Böylece demokrasi tartışması, hükümet sistemleri (yani egemenlik yetkisini kullanacak organlar arasındaki dengeli ilişkinin nasıl kurulacağı), seçim sistemleri (kim, ne kadar temsil edilecek) ve seçim ittifaklarının (seçimler aracılığıyla iktidara nasıl gelinir) ötesine geçen bir düşünceye taşınmış olacaktır. Örneğin devlet gibi örgütlenen partiler ile devletin yapısını dönüştürmek mümkün görünmemektedir. Muhalif partiler dahil, en solda olanları da dahil bütün partilerin kongrelerinde demokratik karar süreçlerinin yapısal yokluğundan bahsedilebilir. Bu mevcut parti formları dahil olmak üzere, siyasal örgütlenmelerin devlet iktidarına yönelmeleri ile ilgili bir meseledir. Hepsi devlet gibi örgütlenir. Temsil ilkesini önceler.
Demokrasi tartışmasını temsil ilişkisi bakımından yeniden düşünmek, demokrasi ittifakı tartışmasının da merkezine alınmalıdır. Çünkü böyle bir ittifakın temeli ancak demokrasinin (çokluğa ilişkin eşitlik ilkesinin) ve temsilin (yani çokluğun siyasal “bir”liğe nasıl dönüştürüleceğinin) yeni bir ilişkisini kurma amacı olacaktır. Temsil, bir karar verme mekanizmasına indirgenmeden demokrasi lehine geri çekilmelidir; kurucu bir perspektif ancak böyle düşünülebilir.
Bu perspektifin güçlü bir örneğini tarihimizde bulmak mümkün. 1921 Anayasası’nı yapan BMM, en geniş tartışmasını temsil üzerine yapmış, bunun iki odağından biri, halkın doğrudan katılımının yollarının bulunması diğeri de yerel özerkliklerin demokratik ilke lehine öne çıkarılması olmuştur. Siyasal birlik ancak temsili olabilir, ama bu birliği halkın parçalı çokluğuna yaklaştırmanın yolu demokratik ilkeyi öncelemektir.
En başta demokrasi ittifakını kurma iddiasında olanlar, onların örgütlenmeleri, parti formları, kurum formları bakımından.
¹ https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2020/08/20/selahattin-demirtastan-ittifak-modeli-onerisi/