Libya’daki ortaklara neler oluyor?
Türkiye ateşkes ilanında olduğu gibi sessiz. ABD ise “Sakin olun, işbirliğine devam edin” diye akıl veriyor. Serrac düşerse Süheyrat Anlaşması’na dayanan Ulusal Mutabakat Hükümeti de çökmüş olur. Trablus güçlerinin dayandığı ‘meşruiyet’ kartı elden gider.
Libya’da ‘savaş’ gerileyince duman altında kalan ‘gerçek savaş’ kendini gösterdi. Türkiye’nin bel bağladığı aktörler olmadık zamanda birbirine girdi. Ankara’nın meşruluğunu her daim vurguladığı Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz el Serrac elektrik-su kesintileri, yolsuzluk ve korona virüsü yüzünden 24 Ağustos’tan beri halk isyanıyla yüzleşiyor.
Geçen hafta Türkiye ile yakın çalışan İçişleri Bakanı Fethi Başağa’nın göstericileri cesaretlendirerek Serrac’ı devirmeye çalıştığına dair bir algı oluştu. 28 Ağustos’ta Serrac, Başağa’yı açığa alıp yerine yardımcısı Halid Ahmed el Ticani’yi vekaleten kaydırdı. Bu operasyon Başağa Türkiye’de temaslarda bulunurken yapıldı.
Serrac ayrıca Savunma Bakan Yardımcısı Salah el Namruş’u Savunma Bakanlığı’na, Muhammed el Haddad’ı Genelkurmay Başkanlığı’na atadı. Serrac, Trablus’un güvenliğini de darbeyi savuşturduğu öne sürülen Usame Cuveyli komutanlığındaki Batı Bölgesi Ortak Harekât Gücü’ne bıraktı. Yani Başağa’nın şekillendirdiği İçişleri’nin üzeri çizildi.
Serrac’ın bu adımlarla Başağa’nın etkin olduğu güvenlik alanında elini güçlendirmeye çalıştığı söylenebilir.
Serrac başka bir kararla gençlere iş imkanı yaratılması için komite kurarken Libya Merkez Bankası’na kaynak ayırması çağrısı yaptı. Bu karar da sokakta öfke patlamasına neden olan ekonomik krizden Merkez Bankası’nı sorumlu tutup kurum üzerinde etkisini artırma denemesi olarak okunabilir. Müslüman Kardeşler’in 2011’den beri karar mekanizmalarında etkili olmak için uğraştığı Merkez Bankası savaşın getirdiği tuhaf dengeler üzerinde duruyor. Serrac bankayı kontrolüne almak için çok uğraştı ama başaramadı.
Serrac ayrıca 9 yıl önce Libya Genel Kongresi’nden geçmiş Eş ve Çocuk Ödeneği Yasası’nı uygulamaya soktu.
Bir de devasa bütçesine rağmen korona virüsüyle mücadelede tökezleyen Sağlık Bakanlığı’nın son iki yıldaki harcamalarını incelemek üzere komite kuruldu. Bu iki karar da sokağı teskin etmeye yönelik.
***
Kararlardan bazıları Türkiye’yi fevkalade ilgilendiriyor. Başağa, Türk hükümetinin Libya’da güvendiği beş kişi sayılsa liste başı olabilecek birisi. Kanaatimce Başağa’yı Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el Mışri ve Ankara’daki Libya Büyükelçisi Abdurrezzak Muhtar Abdulkadir gibi isimler izler. Hepsi Müslüman Kardeşler’le bağlantılı. 27 Kasım 2019’da imzalanan askeri güvenlik işbirliği anlaşmasına Savunma Bakanı Hulusi Akar ile birlikte Libya adına imza koyan Başağa idi. Bu imza Başağa’nın Savunma Bakanlığı’na ait yetkileri de fiilen kullandığı anlamına geliyordu.
Serrac, 2015 Süheyrat Anlaşması’nın BM Güvenlik Konseyi’nde desteklenmesinin ardından oluşturulan hükümete hasbelkader başkan olunca özellikle İslamcı güçlerin şüpheyle baktığı bir isimdi. Tabanı yoktu, zayıftı. Batkılar ki işin içinde BM’de tanınan taraf olmak ve bütçeyi paylaşmak var, tutumlarını değiştirip çıkar ortaklığı kurdular. Serrac kendi lehinde bir güç dengesi oluşturmak için milis güçlerini memnun etmeye çalıştı. 2011 müdahalesiyle ortada ulusal ordu ve polis teşkilatı diye bir şey kalmadığı için boşluğu onlarca milis gücü dolduruyor. Bunlar Merkez Bankası başta olmak üzere ilgili bakanlıklar ve kurumların kasasından resmi ve gayriresmi olarak fonlanıyor. Başağa ise milisleri zapturapt altına alıp bunlardan ordu ve polis teşkilatı kurma göreviyle iki yıl önce İçişleri koltuğuna oturtuldu. Bu vaatle Batılıların teveccühünü de kazandı. Ama hassaten Türkiye’nin baş adamı olarak sivrildi. Kendi gücünü tahkim edip milisler üzerinde baskı kurarken hasımlar edindi. Serrac taraftarlarına göre Başağa milisleri sisteme entegre etmek yerine ötekileştirdi. Özellikle Navasi Tugayı ile arası iyi değildi. Başağa açığa alındığında Trablus’taki rakip milisler “Darbe girişimini önledik” diye kutlama yaptı. Buna karşın memleketi Mısrata’daki milisler Başağa’nın yanında durdu. Başağa Mısrata’daki Mahcup Güçleri ve Halbus Güçleri üzerinde etkili. Böylece iki kentin milisleri arasında husumet yeniden patlak verdi. Osmanlı’dan kalma Türk nüfusunun en fazla barındığı Mısrata 2011 isyanındaki rolüyle öne çıkmıştı. Türkiye ile paslaşan aktörler de önemli ölçüde bu kentten. Ama Mısratalı komutanların hepsi Türk hükümeti ile dost değil. Trablus’ta Müslüman Kardeşler’le asla yıldızı barışmayan Rada gibi güçlü İslamcı örgütler var. Selefi kökenli Rada taşlar yerinden oynadığında Suudi Arabistan-Emirlik eksenine rahatça kayabilir. Her biri savaş ağasına dönüşen milis komutanlarının iktidarla ilişkisini tanımlayan yegâne şey para. ‘Şubat Devrimi’ anlatısının altında ağ yapmış kirli bir çark dönüyor. Kimse bu çarkın sonunu getirecek kurumsallaşmaya yanaşmıyor.
***
Körfez medyası Serrac’ın adımlarını “Müslüman Kardeşler’in darbe girişimini önleme çabası” olarak okuyor. Onların gözünde Serrac bir anda saf değiştirebilecek lidere dönüşüverdi. Son kararları da sanki Türkiye’nin önünü tıkayan hamlelermiş gibi bir algı oluştu.
Darbe spekülasyonunu besleyen bazı noktalar var elbette:
- Türkiye’nin savaşa dahli Sirte ve Cufra’yı aşıp Petrol Hilali’ni ele geçirmeye yetmeyince Ankara’ya çok taviz verildiğine dair homurdanmalar başladı. Türkiye’nin Vatiyye Hava Üssü’ne yerleşip bir de Mısrata’da deniz ve hava üssü istemesi, Türk şirketlerine ayrıcalıklar tanınması, deniz yetki alanları anlaşmasıyla Libya’nın Doğu Akdeniz’deki kavgaya ortak edilmesi gibi kritik adımlardan mutsuz olanlar var. Şimdilik yüksek sesle konuşmuyorlar.
- Birkaç hafta önce hükümet kaynakları, Serrac’ın Türkiye ile anlaşmaları imzalamak istemediği ama ortaklarının baskısı ve Trablus’un Halife Hafter’in eline düşme riski karşısında buna razı olduğunu basına sızdırdı. Bu da Ankara ile ortaklığın ‘mecburiyet ilişkisi’ olduğu çıkarımına yol açtı.
- Tobruk’taki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile Serrac’ın eş zamanlı ateşkes çağrısı yapıp Sirte ve Cufra’nın ortak polis birimine bırakılması ve petrol gelirlerinin Merkez Bankası yerine Libya Yabancı Bankası’nda tutulmasını öngörmesi bazı kanatlarda rahatsızlık yarattı. Serrac’ın Ankara’ya rağmen hareket edemeyeceği varsayılsa da Türkiye’nin ateşkes ile ilgili manidar sessizliği herkesin dikkatini çekti.
- Fransa Cumhurbaşkanı Emmanual Macron’un bir taraftan Türkiye’nin önüne kırmızı çizgiler çekmekten bahsederken diğer taraftan Serrac’ı Paris’e davet etmesi ve bu davetin kabul edilmesi kaşların bir kez daha çatılmasına neden oldu. Bu noktadan sonra bu tarafta da “Serrac saf değiştirebilir mi?” sorusu akıllara düştü.
- Birçok kentte başlayan gösteriler Serrac için kötüye işaretti. Serrac insanların taleplerine hak verdiğini ama korona virüsü nedeniyle gösterilerin zamansız olduğunu ve yasal izin alınması gerektiğini söylerken Başağa barışçıl göstericileri silahlı gruplardan korumaktan söz ediyordu. Hatta Başağa göstericilere ateş açılmasından ve güvenliğin bozulmasından Serrac’a yakınlığı ile bilinen Navasi güçlerini sorumlu tuttu. Bu tavrıyla güç duruma düşürdüğü Serrac’ın yerine göz dikiyor gibiydi.
- Körfez medyasına göre bu gelişmeler üzerine Başağa başkanlık için lobi yapmak üzere Serrac’tan habersiz Ankara’ya uçtu. Halid el Mişri de Ankara’daydı. Temaslar üst düzeyde gerçekleşti. Ankara açısından da zor bir durum oluştu.
***
Başağa hakkındaki soruşturma kararına, oturumun halka açık olması ve televizyonda yayınlanması şartıyla saygı duyacağını belirterek Serrac’a bir kez daha meydan okudu. Bu bir bilek güreşi; ‘edilgen’ Serrac’ın liderlik imajını güçlendirirken Başağa’yı bir kesimin gözünde ‘kahraman’ yapıyor. Bunun nerede, nasıl noktalanacağını kestirmek zor.
Türkiye ateşkes ilanında olduğu gibi sessiz. ABD ise “Sakin olun, işbirliğine devam edin” diye akıl veriyor.
Serrac düşerse Süheyrat Anlaşması’na dayanan Ulusal Mutabakat Hükümeti de çökmüş olur. Trablus güçlerinin dayandığı ‘meşruiyet’ kartı elden gider. İşi bu noktaya getirmemek için Amerikan tavsiyesine uyabilirler. Başağa da Mısratalı bazı gruplar dışında cepheyi büyütemez. Hatta Türkiye’ye dost bazı Mısratalı siyasiler de Başağa’ya mesafeli. Hepsi Hafter’i cesaretlendirmemek için birlik görüntüsüne muhtaç. Ankara’nın Başağa’dan yana açık vermesi Trablus’taki çıkarcı, kırılgan ve ucube ortaklığı kontrolsüz sulara sürükleyebilir. Bu durum Libya stratejisini de çökertebilir.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Öcalan sahneye neden davet edildi? Ne tür oyunlar dönüyor? 24 Ekim 2024
Kelle koparma ya da ateşkes 21 Ekim 2024
Orta Doğu’da Rusya ile Çin’in hırs ve kapasite uyumsuzluğu 17 Ekim 2024
Erdoğan’ın İsrail korkuluğu ve Suriye’deki karşılığı 14 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI